Yangına Körükle Koşanlar
Son günlerde Suriye’deki durumla alakalı yeni bir komplo uyarısı aldı başını gidiyor camiamızda. Batının ve bilhassa Amerika ve İsrail’in, özellikle Suriye’nin mevcut durumu üzerinden yeni bir şii - sünni çatışması oluşturmaya, mevcut şii – sünni fay hattını harekete geçirerek islam dünyasını bir iç savaşa sürüklemek istediği uyarısı dillendiriliyor ısrarla.
Bu iddia özellikle memleketimizdeki İran eklentisi şii gruplar ile şia sempatisi olmamakla beraber, ortaya çıktığı günden bu güne kadar Suriye kıyamını batının bir komplosu olarak görenlerin hararetle sarıldığı ve parmaklarını ısrarla gözümüzün içine sokarcasına uzatarak savundukları bir iddia.
Bu iddiayı savunanlar Suriye kıyamını destekleyenlere şunu söylemek istiyorlar dolaylı olarak. “Biz size dememiş miydik zaten, kazın ayağı öyle değil. Sizin iddia ettiğinizin aksine Suriye kıyamı kendiliğinden gelişen bir kıyam değil, tamamen batının oluşturduğu bir harekettir. Batının Suriye’de iç savaş çıkarmak suretiyle ulaşmak istediği hedeflerinden birisi de ve belki de en önemlisi bir şii - sünni savaşı çıkartmak suretiyle islam dünyasını kendi içinde çarpıştırmak ve içten içe tüketmek istiyor ve sizde Suriye kıyamına destek vermekle buna alet oluyorsunuz.”
Şii - Sünni Çatışma İhtimali Var mıdır?
Öncelikle bir konuyu netleştirmek gerekiyor bu konuda. İslam dünyasında yüzyılların mirası olan bir şii - sünni gerilimi ve çatışma ihtimali hep olmuştur. Zaman zaman azalan gerilim ve çatışma riski, zaman zaman yükseldiği gibi, bu günlerde de tavan yapmış durumdadır.
Şii - sünni çelişkisi ve gerilimi yüzyıllardır islam dünyasının yumuşak karnı, adeta sivrisinek üremesine elverişli bir bataklık gibidir. Bu çelişki ve gerilimin kısa bir sürede halli mümkün olmadığı gibi, bataklık tam anlamıyla kurutulmadan da gerilim ve çatışma riskinin ortadan kaldırılması mümkün görünmemektedir.
1979 İran Devrimi ile bu gerilimin kaybolması, şii - sünni dünya arasında bir vahdetin sağlanması imkanı ve umutları belirmişse de, maalesef iyi kullanılmaması neticesi bu imkan heba edilmiştir.
Bataklığın kurutulması, yani şii - sünni çelişkisinin halli, 3.Ali İmran Suresi 103. ayette emredildiği üzere, islam dünyasının topluca Kur’an merkezli gerçek islam anlayışında buluşmasıyla mümkün olup, bu gün için böyle bir durum kısa vade de mümkün gözükmemektedir. Bu nedenle islam dünyası uzun bir süre daha bu gerilim ve çatışma riski ile beraber yaşamaya mecbur görünmektedir.
İslam Dünyası Şii - Sünni Çelişkisiyle Yaşamasını Öğrenmek Zorundadır
Bu durumda, islam dünyasının bu çelişkiyi sıcak bir çatışmaya dönüştürmeden, gerilimi azaltarak, en azından makul bir seviyede tutarak yaşamayı öğrenmesi ve hayata geçirmesi elzemdir.
Bu noktada her iki tarafa da görev düşmektedir. Yani gerek şii blok ve gerekse sünni blok bu konuda hassas olmalı, yarayı kaşıyıp azdırıcı, bataklığı sinek üretici bir vasata sürüklememeye gayret etmelidirler.
Yani tek tarafın göstereceği iyi niyet ve yapıcı faaliyetler yeterli olmamakta, karşılıklı iyi niyet ve yapıcı adımların atılması gerekmektedir. Her iki tarafında art niyetli ve yıkıcı faaliyetler bulunması tam bir felaket anlamına geldiği gibi, bir tarafın iyi niyet ve yapıcı faaliyetlerinin karşı tarafça kendi tarafı lehine istismarı da, iyi niyetli tarafta bir aldanmışlık ve ihanet duygusu oluşturmakta ve zaten mevcut olan güvensizlik ve düşmanlığı daha bir alevlendirmektedir.
Şii - Sünni Çatışmasını Batılılar mı Oluşturmaktadır?
Elbette batılılar islam dünyasında şii - sünni çatışmasını şiddetle arzulamakta ve oluşması için her türlü planı yapıp gerçekleştirmeye çalışmaktadırlar. Lakin burada hırsızın suçu olduğu gibi, ev sahiplerinin de ciddi kusurları ve suçları bulunmaktadır.
Yukarıda izah ettiğimiz gibi, islam dünyasının bu çelişkiyi halletmemesi ve bataklığı kurutmaması, yarayı deşip iyileştirmemesi; batılıların he daim bu yarayı kaşıyıp azdırmasına, bataklığın her daim sivrisinekler oluşturmasına elverişli zemin hazırlamaktadır.
Bu nedenle öncelikle mevcut gerilimi azaltıcı, yangını soğutucu faaliyetler bulunarak kısmen başlamış olan çatışmayı ortadan kaldırmak; bu arada yarayı deşip tedavi edici, bataklığı kurutucu ıslah çalışmalarına hız ve önem vermek, her iki taraf içinde vaz geçilmez bir görev olup, bu konuda üzerlerine düşenleri yapmayanlar, dünyada ve ahirette neticelerine mutlaka katlanacaklardır.
Yangına Körükle Koşanlar Kimler?
Mevcut durum, istisnalar hariç tarafların genelde sağduyulu davranmadıklarını, Suriye’de gelişen durum bağlamında karşılıklı olarak yangına körükle koştuklarını, adeta yangının üzerine su yerine benzin döktüklerini ortaya koymaktadır.
Bu nedenle bu konuda sağduyulu tavırlara, söz ve yazılara, çabalara ihtiyaç bulunmakta; şu anda henüz dört bir yanı sarmamış ve kontrol edilebilir durumda olan yangının kontrol altına alınması şii yada sünni, müslümanım diyen herkesin üzerine mutlak ve ertelenemez bir görev olmaktadır.
Lakin bu görevi ifa ederken hakkaniyetli ve adaletli olmak, sapla samanı karıştırmamak, suçlu ile suçsuzu aynı kefeye koymamakta, hem 4.Nisa Suresi 135. ayette emredildiğimiz gibi, kendimiz ve sevdiklerimiz aleyhine bile olsa adil şahitliğimizin bir gereği, hem de bu çabalardan sonuç alabilmemiz için mutlak bir gerekliliktir.
Yangını Suriye Halkı mı Çıkardı?
Yazının girişinde bahsettiğimiz kişi ve taraflar, ortaya çıkan gerilim ve çatışmaların kimin eseri olduğu konusunda ciddi bir yanılsama içinde görünmekte; adeta bu yangının faturasını Baas – Esed – Nusayri diktatörlüğüne karşı meşru kıyam hakkını kullanan Suriye halkına ve bu halkın yardımına koşan cihadi gruplara kesmektedirler.
Elbette Suriye halkının ve cihadi grupların bu konuda bazı hataları olmuştur ve ileride de olabilir. Lakin insaf edilsin, Nusayri azınlığa ve laik Baas ideolojisine dayan Esed diktatörlüğü ile, bu diktatörlüğü koşulsuz ve şartsız destekleyen İran ve eklentilerinin hiç mi suçu yok?
Üstelik, 50 yıldır canı yanan, binlerce insanını kaybeden, can ve namus güvenliği olmayan bir halkın ne yapması bekleniyordu? Ümmetin maslahatı, şii - sünni çatışması çıkmaması için canlarının ve namuslarının tarumar edilmesine ebediyen göz yummaları, 20 milyon müslümanın ümmetin maslahatı için kendini feda etmesi mi?
Yangının Asıl Müsebbibi Mevcut İran Yönetimi Ve Eklentileridir
Bir blok olarak Sünnilerin, devlet olarak Suudi Arabistan ve müttefiklerinin, bir blok olarak batının bu yangının çıkmasında mutlaka kasıtsız hataları ve kasıtlı suçları vardır. Lakin, bu yangının asıl müsebbibi ve sorumlusu mevcut İran Yönetimi ve Eklentileridir. Burada bir bütün olarak şii dünyasını suçlamıyorum.
Elbette sünni dünyasının kasıtsız hataları ve kasıtlı suçları olduğu gibi, şii dünyasının da kasıtsız hataları ve kasıtlı suçları vardır. Lakin, bunlar bu yangının çıkmasının sadece hazırlayıcı unsurları olup, asıl yangını alevleyen mevcut İran Yönetimi ve eklentilerinin Suriye politikasıdır.
Mevcut İran Yönetimi ve eklerinin, bence gerçek niyetleri olan şii yayılmacılığı ve islam dünyası üzerinde şia hegemonyasını arzu ve faaliyetlerini görmezden gelip, mevcut tutumlarının Kudüs’ün kurtuluşu eksenli direniş bloğunu korumak için olduğu iddialarını samimi kabul etsekte, sonuç değişmez.
Mevcut İran Yönetimi ve eklentilerinin ileride kendileri (yada kendi iddialarına göre direniş cephesi) aleyhine olması muhtemel bir risk için, 25 milyonluk bir halkı bir ateş topunun içine atılmasını meşru görmeleri nasıl bir mantıktır. Eğer bunlar iddialarında samimi iseler, islam dışı azınlık bir mezhep mensuplarının tahakkümüne dayanan laik baas ideolojisi yerine; kendileri gibi islami devlet ve yönetim ideal ve arzularına sahip islamcılara sünni halka yönelmeli, onlarla anlaşarak direniş bloğunu korumaya ve daha sağlamlaştırmaya çalışmalı değil miydi?
İnsaf El İnsaf
Mevcut İran Yönetimi ve eklentilerine bu konuda diyecek pek bir şey kalmadı. İran’da, Lübnan’da, Irak’ta, Suriye’de kırmızı görmüş boğa gibi saldırıyorlar kendilerinden olmayan herkese. O nedenle onlara değil bu söylediklerim, duruma ümmetin maslahatı açısından bakanlara.
Evet şii - sünni çatışmasını önleyelim, gerilimi azaltalım, batılıların ve Suudilerin hileli oyunlarına gelmeyelim. Lakin hileli oyun kuran sadece batılılar ile Suudiler ve müttefikleri değil ki; İran ve Irak yönetimi ile Hizbullah ve Esed’de hileli oyunlar kuruyor ve hayata geçirmeye çalışıyorlar. Bunları da görelim ve 4.Nisa Suresi 135. ayette emredildiğimiz gibi, kendimiz ve sevdiklerimiz aleyhine bile olsa adil şahitler olalım.
Eğer gerçekten yangını söndürmek ve büyümesini önlemek istiyorsak, ateşin en hararetli olduğu alandan başlayalım. Canlarını ve namusları peymal edilen mazlum ve mağdur Suriye halkınının yardımına koşalım önce, oradaki gerçek - mevcut yangını söndürmeye çalışalım. Bu arada da, yangının etrafa sıçramaması, tüm islam dünyasını sarmaması için de gereken gayreti de gösterelim elbette.
Suriye Yangını Sönmedikçe Küresel Mezhep Yangını İhtimali Ortadan Kalkmaz
Zaten Suriye yangını sönüp, Suriye halkı meşru haklarını ve idaresini ele geçirmeden bu yangının sönmesi asla mümkün olmadığı gibi, Suriye’deki yangının devamı ve büyümesi de, islam dünyası çapında şii – sünni çatışması ihtimalini her geçen gün arttırmaktadır. Velev ki bir şekilde Esed diktatörlüğü direnişi bastırsa ve eski düzenini devam ettirse bile global mezhep çatışması riski yok olmayacak, alttan alta yanan bir ateşin bir anda alevlenmesi gibi başka bir coğrafyada daha şiddetli olarak ortaya çıkacaktır.
Bu nedenlerle, şii – sünni çatışması çıkmaması konusunda hassas olanlar, 25 milyonluk bir memleket cayır cayır yanarken, bu yangının içinde yananları dolaylı da olsa suçlayıcı, bu yangının bu hale gelmesinde en ciddi suçlu konumunda olanları da dolaylı olarak temize çıkarıcı söylemlerden mutlaka uzak durmalıdırlar.
YAZIYA YORUM KAT