Ya dini ya da milli değerleri pazarlıyorlar
Emin Çölaşan gibilerin sürekli olarak dillerinde plesenk ettikleri bir ifade vardır: Din ticareti ve din tacirleri. Bir yerde doğrudur. Bunu yapanlar vardır ve olabilir.
Lakin modernizm döneminde tam tersi bir gelişme de yaşanmaya başlandı. Sözgelimi, pozitivizm, komünizm ve liberalizm ile birlikte din müspet bir anlam yüklenmekten çıktı, tam tersi anlamlar yüklenir oldu. Son sıralarda İslâm dünyasında da benzeri eğilimleri görüyoruz. İşte Salman Rüşdi daha önce ulemanın reddettiği zayıf ve uyduruk tarihi rivayetlerden birisi olan Granik olayını romanlaştırarak ve dinin aleyhindeki genel havayı da kullanmak suretiyle Batı’da şöhret basamaklarını seri bir biçimde tırmandı. İngilizler önünü açtı ve kendisine lord gibi payeler de verdiler. Dindarlık, özellikle de İslâmiyet aleyhtarı havayı istismar etmiş ve bu durumu eserinin raici için kullanmıştır. Aslında eskiden beri bunu yapanlar var. Bunlar için bir deyim de vardır: Halif turef. Yani muhalefet et, meşhur ol. Yani yerleşik değerlere muhalefet etmek şöhrete ulaşmanın ya da şöhret basamaklarını hızlı tırmanmanın en kestirme yollarından birisidir. Eskiden bedevinin birisi bunun yapmak için enseye şaplak yemek pahasına zemzem kuyusuna bevletmiştir. Son sıralarda yine Salman Rüşdi bağlamında Amerikalı bir bayan, Hazreti Aişe’nin (R.A.) hayatını kaleme almış ve kitabının başlığını Medine’nin İncisi olarak belirlemiştir. Lakin Amerika’da ciddi raportörler var ve derhal kitabın provakatör ve kışkırtıcı bir kitap olduğunu ve Müslümanlarla ABD arasında yeni bir gerilim nedeni olacağını söyleyerek kitabın neşrine izin vermediler. Dolayısıyla hasılat rekorları bekleyen bayan Amerikalı yazar da hayalleriyle baş başa kalmış ve emelleri kursağında kalmıştır. Nedim Gürsel de aynı bağlamda Türkiye’de yargılanmış ve beraat etmiştir. Beraat edip etmemesi mer’i kanunlara göre hukuki bir süreçtir. Lakin meseleyi toplumsal zaviyeden değerlendirdiğimizde ABD’nin gerisinde kaldık ve Fransa’ya yaklaştık. Fransa geçmişte Karadavi gibilerin İslâm’da Haram Helal veya Siyon Liderlerinin Protokolleri gibi kitaplarının yasaklanmasında öncü olmuştur. Nedim Gürsel’in bunlarla ilgilendiğini ve tepki gösterdiğini hatırlamıyoruz.
Lakin beraat kararını Fransa’da aldıktan sonra yakışıksız bir söz söylemiş; “Türkiye kaybetti” demiş. Demek ki Nedim Efendi Türkiye’yi mağlup etmiş. Zaten Batı’ya yaranmak için ya milli değerleri ya da dini değerleri pazara çıkarmak moda oldu. Bunlara sırt çevirmek gerekir. Milli değerler hususunda Orhan Pamuk kendisine Nobel edebiyat ödülü getiren çıkışlar yaptı. Bence Orhan Pamuk’a edebiyat değil de barış ödülü verilmesi daha doğru olurdu. Nedeni, ödülünü siyasi nedenlerden dolayı almış olmasıdır. Şimdi de Nedim Gürsel sonuçta mer’i kanunlar gereği beraat etmesine rağmen bundan bile tatmin olmamış ve Türkiye’nin ve laik düzenin bundan zarar gördüğünü söylemiştir. Demek ki hazretin ağzından çıkan veya kaleminden sudur eden her şey laiklik adına kutsallık mertebesine ulaşıyor ve onu eleştirmek ve yargılamak tabu ve yasak haline geliyor. Adam kutsalı ortadan kaldırıyor ama kendisi yerine geçiyor ve kutsallaşıyor. Bu mesele umumen laiklik meselesine benziyor. Guya dinin ‘azgın yönünü ve baskınlığını’ dizginlemek için ortaya atılan laiklik de dengeyi sağlamak yerine kestirmeden ve kolayından dindarlığı bastırma aracı haline getirilmiştir.
Kimileri Nedim Gürsel’i yeni bir Salman Rüşdi kopyası veya klonlaması olarak görüyor. Çünkü yaklaşık olarak aynı temayı işliyor ve din veya dindarlık aleyhtarlığı üzerinden okura ve onun ötesinde Batı’nın mahut ve muayyen mahfillerine ulaşmak istiyor. Halbuki dini kaynaklar ve özellikle İslâmiyet hem Allah’ın oğulları hem de kızları tabir ve deyimini reddeder. Bu bağamda Kur’an, Yahudilerin kendilerine mecazen isnat ettikleri Allah’ın oğulları tabirini reddeder. Onun ötesinde Hazreti İsa’nın bünüvvetini de reddeder. Onun ötesinde yine cahiliyet döneminin algılamalarından olan melekler için Allah’ın kızları tabirini de yine reddeder.
Dolayısıyla Nedim Gürsel kitabının okunmadan eleştirildiğini ve Diyanet’in okumadan rapor verdiğini söylüyor. Gerçekten de kitabın okunmasına gerek yok, başlığı kendisini ve içeriğini ele veriyor. Allah’ın kızları tabiri galiz bir tabir. Bari haşa ‘Allah’ın karısı da var’ deseydi.
Sansasyonel bir başlıkla gündeme gelen Nedim Gürsel mazlumiyet ve mağduriyet edebiyatı ile de gerisini getirmeye çalışıyor. Bunu tam da Fransa gibi uygun bir ortamda yapıyor. Nedim Gürsel burka ve tesettür yasağını sokağa indirmek isteyen Sarkozy’nin ülkesindeki zeminden kuvvet alırken Medine’nin İncisi kitabının başörtüsü serbestisini savunan Obama’nın ülkesinde yayınlanmasına izin verilmemesi boşuna ve tesadüfi olamaz.
Kıssadan hisse: Beşerin öyle dalalatı vardır ki, kendi yapar kendi tapar...
VAKİT
YAZIYA YORUM KAT