Ya çocuğun yaşama hakkı?
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın; “Kürtajı bir cinayet olarak görüyorum. Buna kimsenin müsaade etmeye hakkı olmamalı, ha anne karnında bir çocuğu öldürürsünüz, ha doğduktan sonra... Hiç farkı yok” sözüne verilen tepkileri ibretle izliyorum.
Bir zamanlar dindar câmianın epey tuttuğu malûm haber spikeri sonradan taşındığı mahallenin haklarını savunmak adına kürtaj cinayetinin müdafîliğini yapıyor. Güya dindar câmiayı sergiledikleri ikiyüzlülükle karşı karşıya bırakıp utandıracak ve böylece büyük bir utancı dokunulmaz kılacak. Bakın neler demiş beyefendi:
“Dert şu: Kişisel hayatlarında kürtajdan uzak duranlar, bu tercihlerinin herkes tarafından uygulanmasını istiyorlar. İstiyorlar ki: Herkes kendileri gibi yaşasın, herkes kendileri gibi uygulasın, herkes kendileri gibi inansın, herkes kendileri gibi yorumlasın, herkes kendileri gibi olsun. Dikkat! Bunu temenni etmiyorlar. Ya ne yapıyorlar? Yasalar çıkararak, yasaklar getirerek yapmak istiyorlar bunu... Yani zorla, zorlayarak...
Nedir bunun anlamı? Şudur: Bir zamanlar ağızlarını her açtıklarında sadece ‘herkes inandığı ve istediği gibi yaşamalı’ cümlesini söyleyenler, bugün artık ‘herkes bizim gibi yaşamalı’ demeye başladılar. Yani? İstedikleri ve inandıkları gibi yaşamak kesmiyor artık onları... Başkalarının hayatlarına da müdahale etmek istiyorlar. Tabii bir zamanlar kendi hayatlarına müdahale edildiğinde nasıl şahlandıklarını tamamen unutarak...”
Bu tür iddialar birçok kişinin aklını karıştırıyor maalesef. Sanılıyor ki kürtaj salt bir tercih meselesi, bu kadar basit yani.
Özgür bir dünyadan yana olduğunu vurgulayan otoriter yazarlar, bireylerin günah işleme özgürlüğünü öne çıkaran medya mensupları nedense hayatına son verilen ana rahmindeki canlının yaşama hakkına dair tek bir kelime etmiyorlar.
Tartışılan konu, laik bir devlette bireylerin günah işleme özgürlüğü konusu değildir ki, bu minvalde sökün eden satırlar kendi içinde tutarlı olsun. Laik devlet de olsa işlenen günah başkalarının hak ve hukukuna tecavüz ediyorsa orada sınırlamalar vardır. Dünyanın her tarafında sınırlamaların olduğunu, kürtaj meselesinde de taraftar olanlarla karşı olanların olduğunu biliyoruz. Özgürlüğün sınırı başka birey ve toplumların hak ve hukukuna zarar vermemek kuralıyla çizilmiştir.
Ancak kürtaj meselesi henüz anneden bağımsız olmasa da bir başka canlının hayatını hedef aldığı için salt bir özgürlük meselesi olamaz. Alkol almak gibi bireysel bir tercih gibi gösterilemez.
Kürtajı muhafazakâr sağın bir meselesi gibi göstermek, merdiven altlarında sağlıksız şartlarda yapılan kürtajları önlemek ve böylece kadını korumak gibi gerekçeler başka bir canlıyı parçalayarak öldürmeyi tecviz etmez.
Kimileri hızını alamıyor, zaruret dışında kürtajı yasaklamak yerine “ortaöğretimde çocuklara cinsel ilişkiye girdiklerinde hamile kalmamanın yolları öğretilsin” teklifini yapıyor. Onların korkusu da kürtajın yasaklanmasının zinayı sınırlaması. “Zinaya dokunmayın” kampanyası açacaklar neredeyse!
Ama asıl mesele tartışılmıyor, gözlerden ırak tutuluyor. Asıl mesele şudur; anne rahmindeki canlının yaşama hakkı var mıdır, yok mudur? İnsan yaşama hakkını ne zaman elde eder? Anne veya baba ana rahmindeki canlının yaşamını istediği zaman sonlandırabilir mi?
Bu sorulara cevap vermeden kürtajı savunmanın ahlâkî problemi açıktır. Hukukî açıdan bir sorun teşkil ettiğini de kimse inkâr edemez, çünkü bu uygulama bir canlının hayatına taalluk etmektedir.
YENİ AKİT
YAZIYA YORUM KAT