Xi Jinping'in biyografisi neden yok?
Çin’in yönetiminden sorumlu Xi Jinping’in; otokratik, milliyetçi, düzen takıntılı diktatörünü ne tetikliyor öğrenmek ister misiniz?
Jeffrey Wasserstrom'ın çalışması öne çıkardığı bir takım argümanlar sebebiyle eleştirel bir okumayı hak ediyor ancak kapsamı ve konuya yaklaşım tarzı makaleyi önemli kılıyor.
Fatih Demir / HAKSÖZ HABER
Jeffrey Wasserstrom / The Atlantic
Çağdaş Çin edebiyatının önemli temsilcilerinden romancı Yan Lianke, "Çin'de yaşamak şu anda kafa karıştırıcı, çünkü aynı anda hem Kuzey Kore hem de Amerika Birleşik Devletleri'nde olmak gibi bir his yaratıyor." diyor. Üç yıl önce Şangay'ın dışındaki Duke Üniversitesi kampüsünde gerçekleştirdiğimiz bir yuvarlak masa tartışması esnasında bu sözleri söylerken gülümsediğini ve başını salladığını hatırlıyorum…
Çin'in ne kadar özel ve tuhaf olduğunu anlamak istiyorsak önce şunu bilmeliyiz ki, bu ülke hem Gulag (Sovyet tipi) hem de Gap (Amerikan tipi) binalara sahip. İki zıt kutbun bir arada bulunması onu bir hayli özel kılıyor.
Yan Lianke’nin anlatımı Çin’i kategorize etmenin ne kadar zor olduğunu gösteriyor. Aynı durum Çin Devlet Başkanı Xi Jinping içinde geçerli. 2012'de Komünist Parti'nin başkanı ve ertesi yıl ise Çin'in lideri olan Xi, bazı açılardan ülkeyi geri götürüyor gibi görünürken diğer yandan ülkesini bir serbest ticaret bölgesi olarak sunarak ülkesinin dünyanın en güçlü, en zengin devleti haline getiriyor. Bir yandan Komünizm politikası güdüyor öte yandan küreselleşmeyi teşvik ederek Pekin'i açık bir ticaret bölgesi olarak gösteriyor.
Batıda bir kısım insan Xi’nin planlarını ve önceliklerini yanlış anlıyor. Bu durum bazı dış gözlemciler arasında da onun eski Rus lider Mikhail Gorbaçov kalıbında bir reformcu olacağına dair bir inanışa yol açıyor. Oysa Xi’nin yaptığı daha çok -muhalefeti bastırmak, seleflerini kısıtlayan terim sınırlarını kaldırarak bir kişilik kültü oluşturmak- bu yönüyle o daha çok Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'e veya Kuzey Koreli Kim Jong Un'a benziyor. Xi, Mao Zedong'dan bu yana herhangi bir Çinli liderden daha fazla gücü kendisinde topladı. Bu da onu diğer liderlerden ayırıyor.
Xi ne önceki Çin liderlerine benziyor ne de şu anda başka yerlerde iktidarda olan herhangi bir lidere. Diğer güçlü liderlere benzemese de son zamanlarda benim dikkatimi çeken asıl olay; onun hayatına dair detaylı bir İngilizce biyografisinin olmaması.
Çin'in on yıllardır sahip olduğu en güçlü liderinin yaşamı hakkında gerçek manada bir eser yok. Kimi ölçütlere göre o dünyanın en güçlü lideri ama hakkında elle tutulur bir esere sahip değiliz.
Elbette Xi hakkında kitaplar var. Ancak bunlar, iç tüketim için yayınlanan Çince eserler. Ve amaçları tabi ki lideri olumlu yansıtmak. Ve içerikleri genellikle, dedikoduya dayalı oluyor. Çinli lider hakkında sadece birkaç önemli derinlemesine makale bulabilirsiniz ama onlar da tam anlamıyla sizi tatmin etmez. Böyle önemli ve güçlü bir lider hakkında sağlam herhangi bir biyografi olmaması sizin de dikkatinizi çekmiyor mu?
Bende Xi hakkında bu kıtlıkta gazeteciler ve onun hayatına tanık olanlarla konuşmayı tercih etmek zorundayım. Ancak bu noktada da tıkanıyoruz. Çünkü o gerçekten diğer liderler gibi değil. Örneğin Putin uzun sorular alarak onları uzun uzun cevaplamayı tercih ediyor. Her ne kadar dış basına kapalı olsa da içerde de kameralar karşısında uzun röportajlardan kaçınarak gazetecileri ağırlayıp sorularını yanıtlıyor. Ve sorulardan kaçmıyor. Ancak Xi hiç öyle biri değil. Hem sorulardan kaçınıyor hem de gazetecilerin ona ulaşabilmeleri için çok şey bilmeleri ve çok yüksek rütbeli tanıdıklara ihtiyacı oluyor. Ve bu da durumu daha da zorlaştırıyor. Bende çağdaş figürlerin hayatlarını açıklamaya çalışan gazeteciler ve araştırmacıların görüşlerine başvurdum. Onlar da bana “Xi'yi tanıyan ve onun hakkında samimi bir şekilde konuşacak güvenilir kaynakların sayısı oldukça azdır.” dediler. Çinli lidere giderken inanılmaz bir ‘erişim kıtlığı’ (araya girip sizi ona ulaştıracak adam yok) yaşıyorsunuz. Ona ulaşmak oldukça zor. Konuştuğum uzman gazeteciler bana Xi’nin "Neredeyse hiçbir zaman sorulara teslim olmadığını dostça soruları bile kabul etmediğini” söylüyor. The Washington Post'un eski Pekin büro şefi olan ve Kim'in yakın tarihli bir biyografisini yazan Anna Fifield, bana Xi'nin bir yazar için "zor bir hedef" olduğunu söyledi. Ayrıca Çinli liderin “çok yüksek bir pozisyonda olduğunu ve ona ulaşmanın zor olduğunu” belirtmesi işleri daha da zorlaştırıyor. Bu noktada da tıkanıyoruz.
Amerikan Üniversitesi siyaset profesörü Joseph Torigian bana; Xi’nin, "İktidara gelmeden önce belirleyici özelliği onun dikkatiydi." demişti. Xi gerçekten hala dikkatli biri çünkü ona ulaşabilenlerin sayısı oldukça az.
Siyasi liderlerin hayatını öğrenmekle ilgili başka sorunlarda var. Mesela biyografik anlamda seçkin siyaset çalışmalarının akademik siyaset biliminde modasının geçmiş olması gibi. Burada bir korku faktörü de olduğu açık. Bir diğer sorunda Xi üzerine eleştirel bir kitap yazmak Çin ile ve Çin’e dair olan her şeye erişiminizi kesebilir. Son yıllarda, Çinli liderlerin özel hayatlarına ilişkin ifşaların yayınlanmasıyla bağlantılı beş Hong Kong kitapçısı kaçırıldı. Tayland’dan da bu tarz kaçırılmalar oldu. Bu kişilerin Çin’e götürüldüğü konuşuluyor.
Xi sıkıcı olamayacak kadar önemli birisi. Bu da onu ilginin odağı kılıyor. Onun yönetimi altında Çin’in ekonomik ve askeri gücü inanılmaz bir hızda arttı. Uygur Müslümanlarının Sincan'ın batı bölgesindeki toplu hapsedilmesini denetliyor. Ayrıca Pekin yönetimi, hem anakarada hem de daha uzak yerlerde kendisine yöneltilen eleştirileri bastırıyor. Yine onun gözetiminde, görünüşte özerk bir şehir olan Hong Kong'da özgürlükler büyük ölçüde kısıtlanıyor. Dünya üzerinde düzenlenen en büyük askeri geçit törenine de liderlik etti. Bu kadar büyük güçler tek bir adamda toplandı ve biz onu elbette merak ediyoruz. Ancak ona ulaşmak da bu güçlerden kaynaklanıyor olsa gerek çünkü oldukça zor.
Xi ile ilgili İngilizce bir kitabın yokluğuna ilişkin merakım bir saplantı değil. Birincisi, Xi'nin yönettiği partisi ve ülkesine dair çok az şey biliniyor. İkincisi bilenler de cesurca konuşamıyor.
Bu biyografi eksikliğine küresel ölçekte bakalım: Özellikle Xi ve Çin ile uğraşan ülkeler için (düşmanını tanımak onu yenmenin yolunu açar) çok büyük bir dezavantaj olduğunu gösteriyor. Kendisinden önceki herhangi birinden çok daha fazla güce sahip birisi o. Onu anlamak geçmiştekileri anlamaktan daha önemli, anlamlı ve stratejik olacaktır. Los Angeles Times'ın Pekin büro şefi Alice Su'nun söylediği gibi, “Xi'nin kültünün bir şekilde daha az üretken görünmesine rağmen, büyük bir ülkedeki bir kişilik kültünün merkezindeki herhangi bir kişiyle uzlaşmak da çok önemlidir.” Mao'nunkinden daha güçlü duygular besleniyor ona. Ve şuanda Mao’dan daha güçlü. Onu anlamaya çalışmak da gerekiyor.
Xi hakkındaki bu bilgi boşluğu ve yakın çevresine erişim eksikliği, maalesef onun hakkında yüzeysel olarak çekici ama sorunlu düşünme biçimlerine yol açtı.
İlk yaklaşımda, Xi; Çin'in liderliğini ilk devraldığında onun hakkında bilinenler birkaç kaynağa dayanıyordu ve reformcu bir kişilik olduğu yazıyordu. Gerçek ise bambaşka çıktı. Bu eserleri yazanlardan birisi olan “Çin konusunda Pulitzer Ödüllü bir muhabir olması daha garip oldu. Nicholas Kristof, “yüksek profili ve itibarı nedeniyle” en çok okunan yazıların sahibi olmuştu. Nicholas Kristof tarafından yazılan makalelerde Xi için liberal tanımlamaları yapılmıştı. Hem ödüllü yazarın bilgileri uydurma çıktı hem de ödüllü olmasının getirmiş olduğu prestije kapılanlar yanılmış oldu. Nihayetinde Xi’nin eylemleri, Hong Kong'dan Sincan'a kadar neredeyse her konuda bu bilgilerin yanlış olduğunu kanıtladı.
İkinci yaklaşımda, Mao döneminde büyümüş olması ve odak noktasını babasının eğilimlerinden almış olabileceği savıyla ortaya atılan bilgiler oldu. Babasının yüksek statüsüne kayarak standart bir “prens” olacağı varsayıldı. Klasik Çinli bir otoriter bekleniyordu. Bu düşünceye sahip olanlar; onu anlamlandırmak için gerçekten yapmamız gereken tek şeyin ona geçmiş bir Çinli otokratın güncellenmiş bir versiyonu olarak davranmak olduğu fikrini siyasilere aktardı. Xi'nin, Mao'nun tersine, kitle hareketlerine veya sınıf mücadelesine ilgi göstermemesi ve ailesinin bir üyesini kendisinin yerine geçmesi için hazırladığına dair hiçbir işaret taşımaması bu süreçte kenara atıldı.
Şu anda Çin'de, bir bireyin kişiliğine ve yaşam öyküsüne indirgenemeyecek çok şey var elbette. Ancak son on yılda ülkedeki en iyi çalışmalar onun devrine denk geldi.
Yan'ın belirttiği gibi, ‘hem Kuzey Kore'yi hem de Amerika Birleşik Devletleri'ni anımsatan’ ve ‘eşzamanlı olarak hem geriye doğru giden hem de ileriye doğru fırlayan bir ülke’ için Xi'yi tamamen yeni bir figür olarak düşünmek de işe yaramayacaktır. Çin'den sorumlu otokratik, masküler-milliyetçi, düzen takıntılı diktatörü, neyin tetiklediğini anlamak kolay olmasa bile, bizim takındığımız bu tavırlardan daha iyi fikirlerin ve bilgilerin ortaya çıkmasının tam zamanı. Xi’yi ve Çin’i anlamak için daha iyi bir anlayış ve okuyuş biçimine ihtiyaç var.
HABERE YORUM KAT