Wikileaks Çağı
SAF AMERİKALILARIN AYDINLANMA ZAMANI
Alabama, sıradan insanların yaşadığı herhangi bir eyalettir. ABD'nin güneydoğusunda bulunan bu coğrafyada soya fasulyesi, mısır, yerfıstığı üretilir, sığır ile domuz yetiştirilir. Pek çok Amerikan eyaletinden farksızdır; ama ‘Büyük Balık’ filminde Edward Bloom’un (Ewan McGregor) ve Forrest Gump’ın (Tom Hanks) memleketi olmasından mıdır nedir, zihnimde hep orta sınıf saf ve masum ABD vatandaşlarını çağrıştırır. Ülkelerinden gurur duyan, dünyanın dört köşesinde askerlerinin gittikleri yere barış, esenlik ve refah taşıdıklarına inanan insanlar yaşar burada. Etraflarında gökdelenler ve puro içen silah tüccarları yoktur, vasat hayatlarının bir kenarında dalgalanan Amerikan bayrakları gözlerini yaşartır, Irak’a ve Afganistan’a demokrasi götüren sevgili askerleri için Pazar günleri uzun uzun dua edip, reylerini Obama’nın siyah derisinin altına huşu içinde basarlar/dı. Artık, Wikileaks gerçeğiyle tanışmak zorunda kaldılar!
Dünyanın en habersiz toplumu Amerikalılardır desek yanlış olmaz galiba. Haber bültenlerinde, kendilerinden özenle saklanan dünyanın ezilen halklarının halleri, kaçamayacakları şekilde gözlerinin önünde artık. Sosyal paylaşım sitelerinde, haberlerde, gazetelerde, meydanlarda tüm gerçekler faş ediliyor. Afrika’da sıtmadan her saat ölen yüz çocuğun, Yemen’de füzelerle katledilen masumların, Afganistan’daki insansız hava araçlarının saldırılarıyla öldürülen sivillerin, gurur duydukları dev ilaç şirketi “Pfizer”in Nijerya’da üzerinde öldürücü ilaç deneyleri yaptıkları çocukların, Irak’ta milyonlarla ifade edilen cinayetlerinin -en azından susarak yahut bilmeyerek- sorumlusu olduklarını hissettiler. Üzerlerine dünyanın güneyinden kan sıçradı. Ellerinde, yüzlerinde kan izleri var artık. Konforları, zihinleri allak bullak oldu. Edward Bloom’un ve Forrest Gump’ın yüzlerindeki ifadeyi merak ediyorum. Kızgınlık ama en çok şaşkınlık; şok hali. Milyonlarca Amerikalı, babasının fabrikatör olduğunu zanneden ama sonrasında eli kanlı bir mafya babası olduğunu öğrenen Yeşilçam karakteri gibi. Bu bilgiye ulaşan pek çoğunun karınlarından beyinlerine doğru bir ses yükselerek, “katil Amerika” diyecekler ama bir fısıltıyla, “katil Amerika…”
DÜNYANIN TÜM MUHALİFLERİ, BİRLEŞİN!
Her şey Kurt Russel’in 18. yaş gününü kutladığı günlerde çektiği “The Computer Wore Tennis Shoes” adlı filmle başladı. Kırk bir yıl önce çekilen bu filmde, Dexter Riley adlı gencin, okulunun bir oda büyüklüğündeki bilgisayarını tamir etmeye çalışırken elektrik çarpması sonucu birden yürüyen bilgisayara dönüşü anlatılıyordu, izleyenler hatırlar. Rektör, profesör ve doktor incelemelerinde, Dexter’in gözlerinin içinde yanıp sönen bilgisayar düğmeleri olduğunu görüyorlardı. Dexter, tembel öğrenci pozisyonundan yarışmaların aranan ismine dönüşüyordu. Bilgisayarın ilk dönüştürdüğü isim Dexter Riley/Kurt Russel idi. Bu filmle birlikte tüm dünyada bilgisayarın kendine has serüveni başladı. Sonrasında internetin de eşlik ettiği bu yolculuk insanı, duvarların, sınırların, yasaların ötesinde bir bağla birbirine bağladı. Düşünün, bu filmden 14 yıl sonra bile dünya üzerinde sadece bin bilgisayar birbirine bağlıyken, şimdiler de milyarlarca insan bu bağa tutunuyor.
Birbirlerinden, yaşanılan yeryüzünden haberdar olmak isteyen insanoğlunun bu en doğal enformasyon ihtiyacını, global düzeyde iki elin parmakları kadar grup yapıyordu şimdiye kadar. Bu medya grupları, parayı, silahtan petrole kadar pek çok uluslararası ticaretle kazanıyor, medyayı ve politikayı işleri için araç olarak kullanıyorlardı. Bu yapıların süzgecinden geçen “şey”ler ancak bir haber değeri taşıyabiliyordu. Sonra başka bir grup insan basılı kâğıtların dışında da habercilik yapılabileceğini gösterdi. “Bildiğim odur ki..” diyerek yola çıkan bu insanlar, bildikleri her şeyi paylaşmaktan geri durmayarak milyonlarca insana ulaşmayı başardılar.
Kapitalizm, emperyalizmle kol kola girerek bazen de neo-liberalizmle el ele tutuşarak dünyanın kanını emmeye devam ederken, geniş halk kitleleri ilk defa bu olaylardan haberdar oluyor. Global konvansiyonel/geleneksel/yazılı basın sahipleri tahtını yitirmeye başladı. Petrol, gaz, silah ve insan ticareti yapan dev enformasyon şirketleri, Wikileaks belgelerinin yayınlanmasından itibaren milyonlarca ton kâğıt yükünde hantal yapılara dönüşüverdiler birden. Bilgi edinmenin “hak”tan ziyade bir “hediye” olduğu devir sona erdi. Sosyal paylaşım ağını kullanan milyonlarca insanın kendi arasında oluşturduğu haber ağı dünyanın yeni bilgi edinme üsleri. Seattle’de on binlerce kişiyi muhalif göstericiler için toplayan irade, artık çok daha geniş düzeylerde işlev görüyor. Wikileaks’in onlarca sitesine yönelik çökertme operasyonlarına, binlerce kişinin sitedeki haberleri kopyalayıp ayna vazifesi görerek, belgeleri yüz binlerce kullanıcıya göndermesiyle, devlet operasyonları anlamını yitirdi. Sanal savaşlar, dünyanın yeni gündemi artık.
Dünyadaki bu güç mücadelesinin varlığına o kadar uzağız ki. Sanki dünyanın tek rahatsız kitlesi Müslümanlar. Muhalif kimliği öteden beri yalnızca Müslümanların kendine hasretmesi enteresan bir psikolojik hali yansıttı; bencil Müslüman karakterini. Dünyada varolan zulme yalnız bizler karşılık veriyormuşuz da insanlığın kalanı yan gelip yatıyor anlayışı yanlış ve hastalıklı bir düşünceden ibaret. Yeryüzünü tanımamaktan geliyor bu düşünce. Gazze’de paletler altında can veren Rachel Corrie, Kudüs’te Kalendiya kontrol noktasında, İsrail’i protesto ederken gelen gözyaşı gazı bombası nedeniyle gözünü kaybeden Amerikalı ressam Emily Henochowicz, Afganistan’da savaşmayı reddeden “vicdani retçi” Jeo Glenton ve daha pek çok isim. Yalnızca bu tip girişimler değil, küreselleşmeyi dünyanın dört bir tarafında protesto eden on binlerce kişi var. Mavi Marmara saldırısından sonra İsrail’i lanetlemek için sokaklara çıkan yüz binlerce vicdanlı insan var. Yalnız bunlar değil, hemen her gün karşımıza çıkan ücretsiz film indirme siteleri var ya, işte bu filmleri çözüp dönüştüren, ücretsiz paylaşan insanlar da muhalif bir ırmağın temsilcileri. Evet, muhalifler, küresel sermayeye dönüşen sinemanın, müziğin insanlara ücretsiz sunulması için mücadele eden ve bu iş için riskten başka hiçbir şey alamayan gençler de aslında önemli bir damarı temsil ediyorlar.
Yepyeni bir çağın eşiğindeyiz: Wikileaks Çağı… Bilgi edinme ve bilgiye sınırsız ve neredeyse aracısız sahip olma hakkı, toplumsal hayat için tam anlamıyla bir devrim niteliği taşıyor. Bu sayede global sorunlarla ilgili verilerin küresel dağılımı kadar, lokal problemlerde de bilginin sınırsız paylaşımı sayesinde hesaplanamaz çözümler ortaya çıkarabilir. Prof. Dr. Yasemin İnceoğlu’nun son derece yerinde teşhis ettiği gibi “Citizen Journalizm” denen, cep telefonlarının, Twitter’ın, görüntü paylaşım sitelerinin kullanıldığı ve haberin kaynağının “halk”ın kendisi olduğu haberlerle artık hiçbir şey gizli kalmıyor ve çok hızlı bir şekilde paylaşılıyor. İran’da yaşanan, onlarca insanın öldüğü olaylarda, devlet, her türlü bilginin yayılmasını engellemeye çalışmış olsa da cep telefonlarını aşamadığı için haberler dünya kamuoyuna aktarılmaya devam etmişti. Diğer bir kaynak olan “Civic Journalizm” ise kamunun yararını gözeten gazetecilerin faş ettiği gerçeklerin oluşturduğu haber kaynağını ifade ediyor. Bugün Mossad’ın, İran yönetimini devirmek için Azeri ve Kürt etnik gruplarını desteklediğinden Irak ve Afganistan savaşlarına, Afrika kıtasındaki ve Arabistan yarımadasındaki kirli işlerden, neredeyse tüm ülkeler için tutulan fişleme raporlarına kadar pek çok veri bu sayede elimize ulaşmış oldu.
BİLGİ PAYLAŞTIKÇA ARTAR, KUYULAR TEPKİ GÖSTERDİKÇE AZALIR
Umberto Eco, yaşanan süreç için, “devlet, vatandaş ve medya arasındaki ilişkilerde ikiyüzlülüğü göstermesi bakımından bariz bir skandal.” dedikten sonra şu cümleyi de peşinden kuruyor: “Skandal olmanın dışında, uluslararası düzeyde derin değişiklikler yaşanacağının da göstergesi.” Daha bu bir başlangıç. İnsanoğluna yapılan en büyük kötülük bilgi kaynaklarına ulaşmasının engellenmesi idi. Bilginin dolaşımında neredeyse sınır yok artık. Bu belki manipülatif faaliyetleri de tetikleyebilir ama bilgi kanallarını seçme özgürlüğü olan kitlelerin kontrolü ele geçirecekleri kanaatindeyim.
Patronsuz, kurumsuz, hiyerarşisiz bir medyanın mümkün olabileceğini Julian Assange ve arkadaşları tüm dünyaya gösterdi. Global haber sağlayıcı olmak için Beyaz ve Anglo Sakson Protestan (White, Anglo Sakson Protestan/WASP) olmak gerekmiyor artık. Amerika’nın 2003 yılında Irak’ı işgaliyle ortaya çıkan “embeddet” gazeteciliğin de sonu geldi. “İliştirilmiş” anlamına gelen “embeddet” kelimesiyle gazetecilerin haberi tek taraflı hazırlamaları kastediliyordu. Aylar süren brifingler sonrası işgalci askerlerin arasında yaşayan, tankların üzerinden fotoğraf çeken, çelik yelek giyen, askerlerle aynı yemeklere kaşık sallayanlar, sonuna kadar elbette bağımsız(!) çalışıyorlardı. Darbe zamanı askere selam duran, güçlü iktidar dönemlerinde, hükümetin kapısının önünde yatan bu insanlardan sadır olan bilgiye aç insan toplulukları yok artık. Taraf’ın konvansiyonel basında yapmaya çalıştığı devrimci gazetecilik çıkışı da yetmez. Çok büyük dönüşümlere, bilgi paylaşım ağlarına ihtiyaç var. Devletin yararı adına göz yumulan darbe planlarını, mühimmat çukurlarını, ölüm kuyularını gördükçe ne korkunç bir uçurumun kenarından geçmiş olduğumuzu görüyoruz. Artık haberciliğin “kamu yararı”ndan başka bir ölçütü olamaz olsa da artık medya olarak kalamaz. Önceden, bilgi kaynağı öldürüldüğü zaman, bazıları için “risk” sona eriyordu. Uğur Mumcu ülkemizde bunun için öldürüldü ve bilgileri kendi ile birlikte toprağa karıştı. Eldeki bilgiyi paylaşacak kadar gözü kara olmak ve internet dünyasıyla haşir neşir olmak yeterli. Çünkü bilgi, Wikileaks çağında önünde sonunda halklara ulaşacaktır, bunu engellemeye kimsenin de gücü yetmeyecektir.
Bitlis’in Mutki ilçesinde yapılan kazılar, “Bana askerler toplu mezar kazdırdı” diyen bir kepçe operatörü sayesinde başladı. Mini Wikileaks olayı da denebilir yaşananlara. İnfazcı askerlerin ciddiye almadığı o operatörün paylaştığı bilgi/veri sayesinde, kayıp ailelerinden en azından on ikisi yakınlarının kemiklerine ulaşmış olacak. Daha bulunmayı bekleyen binlerce ceset var. Yeryüzünün pek çok noktasında insanlar aynı şeyden muzdarip. Sorgusuz yaşanan bu olaylardan kamuoylarının haberi dahi yok.
Yeryüzünün haritasını bir zamanlar ellerine verilen cetvelle çizenler aynı hevesle tekrar alet edevatlarını topladılar, bir şeyler karalamaktalar. Sudan’ı göz göre göre bölecekler. Bilgi dediğimiz dönüştürücü, değiştirici, harekete geçirici kelimeyle aramızdaki mesafe giderek azalıyor. Bilginin bu muazzam etkisini kullanabilecek sivil toplum örgütlerine, kanaat önderlerine, yazarlara ve filozoflara hiç olmadığımız kadar ihtiyacımız var. Dünyada milyarlarca insan aldatılıyor ve önümüzdeki yıllar büyük toplumsal hareketliliklere gebe. İnanmayanlar, Arap hilalindeki halk hareketlerini şimdiden takip edebilirler. Cin, şişeden çıktı bir kere, tutana/tutabilene aşk olsun.
YAZIYA YORUM KAT