1. YAZARLAR

  2. Abdulhamit Bilici

  3. Welcome to Juristocracy
Abdulhamit Bilici

Abdulhamit Bilici

Yazarın Tüm Yazıları >

Welcome to Juristocracy

07 Haziran 2008 Cumartesi 03:11A+A-

Anayasa Mahkemesi, milletin yüzde 80'inin iradesini temsil eden 411 vekilinin aldığı kararı iptal ederek demokrasiye büyük darbe vurdu. Bu facianın telafisi hiç kolay olmayacak. Anayasa'yı korumakla görevli bir kurumun, Anayasa'nın açık hükümlerini kale almaması, tuzun kokması ya da bekçinin hırsızlığa başlaması gibi tuhaf bir durum.

Bu trajik tablo karşısında, iradesine meydan okunan Meclis'in; kamu hizmetlerinden yararlanmada fırsat eşitliğini ve eğitim özgürlüğünü amaçlayan anayasa değişikliğinin altında imzası olan AK Parti ve MHP'nin; evrensel standartlarda yargı hizmeti sunmakla görevli Adalet Bakanlığı'nın ve haklı talepleri görmezden gelinen toplumun yapması gereken çok iş var. Çok konuşulan yargı reformu artık zaruri hale geldi.

Ancak adeta bir siyasi hizip gibi davranan Anayasa Mahkemesi'nden başlamak üzere yargı sistemimizi çağdaş standartlara yükseltecek reformlar gerçekleşene kadar acilen atılması gereken bazı adımlar var.

Öncelikle, Meclis Başkanı Köksal Toptan'ın, Genel Kurul salonunun duvarındaki "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" sözünü ya kaldırmalı ya da 'milletindir' yerine 'yargıçlarındır' ifadesini koymalı!

İkinci adımı, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım atmalı. Yıldırım, derhal bürokratlarına talimat vererek, ülkemize giriş yapılan bütün sınır kapılarına, hava ve deniz limanlarına bir levha asılmasını ve üzerine "Welcome to Juristocracy-Yargıçlar devletine hoş geldiniz" yazılmasını istemeli. Zira burayı demokratik bir ülke sanarak yaşananları anlamakta güçlük çeken yabancılar, ancak bu yolla rahatlatılabilir. Yargıçlar devletinin demokratik standartlara uyması beklenmeyeceği için, ne yaşananları yadırgayan kalır ne de Batılı devlet adamlarının, yüce rejimimizi temsil eden elitleri çok kızdıran beyanatları.

Nitekim jüristokraside, yargının başında bulunanların yorum kabiliyetleri, kişisel içtihatları ön plana çıkar ve ülke, yargıçların öznel yorumları ile şekillenen yasalarla yönetilir. Jüristokrasi halka hesap vermez; siyaseten de sorumsuzdur.

Aslında jüristokrasi, seçkin bir azınlığın ülkeyi idare ettiği bir tür oligarşidir. Her ne kadar ismen demokrasi olduğu iddia edilse de 3-5 yıllık yanıltıcı periyotlar dışında ipler genelde bir zümrenin elindedir. Demokrasiyle tanıştığımız günden bu yana geçen 60 yılda 6 darbe yaşamış olmamız tesadüf olabilir mi? Demek ki, dünyadan yapılan eleştirilerin ve ruh dünyamızda yaşadığımız sıkıntının kaynağı, Türkiye'nin bir demokrasi olmadığı gerçeğini kabul etmemekten kaynaklanıyor!

Yabancıların yanı sıra sivil siyasetçiler de bu gerçeği kabul edip yetkilerinin sınırını bilse, sıkıntılar bitecek; ülke güllük gülistanlık olacak! Ama gelin görün ki, yabancılar gibi onlar da Türkiye'de demokrasi olduğunu sanıyor. Ve halkın taleplerini yerine getirmeye kalktıkları her teşebbüste, tepelerine indirilen bir darbeyle hadlerini öğreniyorlar.

Dolayısıyla sadece Köksal Toptan'a ve Binali Yıldırım'a değil, Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'e ve Dışişleri Bakanı/Başmüzakereci Ali Babacan'a da iş düşüyor. Hüseyin Çelik, Osmanlı'daki idare biçimini keyfi olmakla suçlayan ve egemenliğin padişahın iki dudağı arasında değil milletin elinde olduğunu savunarak Cumhuriyet'i öven hayat bilgisi kitaplarındaki ifadelerden başlayarak, müfredatta demokrasiye yapılan tüm atıfları temizlemeli. Bu sayede vatandaşlar, demokratik bir bilinçle yetişmeyeceği için artık çelişki yaşamaz. Benim gibi milyonlarca veli ve öğretmen de çocuklarımızın "Egemenlik kayıtsız şartsız milletin ise bu darbeler ne oluyor?" gibi sorularına muhatap olmaktan kurtulur.

Avrupa Birliği ile üyelik görüşmeleri yapan Ali Babacan'a da görev düşüyor. O da sanki Türkiye bir demokrasiymiş ve demokratik standartlara sahip AB ailesine üye olabilirmiş gibi davranmaktan vazgeçmeli. Avrupalılara da yazık. Ne hakla demokratik ülke numarası yaparak insanları sürekli hayal kırıklığına uğratıyoruz.

Milletin demokrasiye bakışında en küçük tereddüt yok. TESEV'in 2006'da yaptığı araştırmada, halkın yüzde 77'si demokrasi için 'en iyi yönetim biçimi' diyordu. Ama elitler için aynı şeyi söylemek zor. Artık dürüst olmakta fayda var: Ya adam gibi demokrasi olalım ya da yaşadığımız rejimin adını doğru koyalım.

Zaman gazetesi

YAZIYA YORUM KAT