Vuslat Dergisinin Grup Yürüyüş'le Röportajı
Grup Yürüyüş'ün, Vuslat dergisinden Azmi Ermurat'la röportajı...
Müzik anlayışımıza yeni bir anlam kazandıracak olan GRUP YÜRÜYÜŞ ekibiyle hoş bir sohbet gerçekleştirdik:
Grup Yürüyüş nasıl doğdu?
Müzik çalışmalarına eğilimli dört arkadaş olarak çeşitli etkinlik ve eylemlerde söylediğimiz marşlarla başlayan müzik serüvenimiz savaş ve işgal sürecinde yoğunlaşan eylem ve miting benzeri programların daha derli toplu bir müzik grubu olarak etkinliklere katılmamızı gerektirmesi sonucunda başladık yürüyüşe. Daha önceki etkinliklerde Özgür-Der Müzik Grubu olarak anılan grubumuz 14 Mayıs 2004'te Grup Yürüyüş ismiyle kurumsallaştı.
Kasetinizdeki ezgilere-marşlara baktığımızda, genellikle mitinglerde, bazı anma gecelerinde seslendirmiş olduğunuz parçalardan oluştuğuna şahit olmaktayız. Dinleyenlerin bu ezgilere aşina olmaları sizde herhangi bir endişe oluşturdu mu?
Kasetteki ezgi ve marşlarımız zaten söz ettiğiniz etkinliklerde doğdu. Örneğin Şeyh Ahmed Yasin ve hemen ardından Abdulaziz Rantisi'nin şehit edilmesinin ardından İstanbul'daki İsrail Konsolosluğu önünde yaptığımız ve çocuklarımızı da götürdüğümüz protesto eylemleriyle ilgili olarak medyanın "Çocuklara kin, öfke öğretiyorlar!" şeklindeki haberlerinin ardından Refah'ta gerçekleştirilen katliamı protesto için tekrar konsolosluk önünde ve çocuklarımızla gittiğimiz eylemin gecesinde doğdu "Düşme Anne". Cezaevinde Müslüman tutsaklar tarafından bestelenen "Senin İçin"i biz F tipi, Guantanamo ve Ebu Gureyb'te yaşananları ortak bir temada işleyerek yeniden düzenledik. "Unutmayacağız" dört bir yanda bayraklaşan direnişimizde verdiğimiz öncü şehitlerimize ithafen yazılmış bir marş. "Sokak Çocuğu" aynı şekilde mendil satan çocuklarla olan muhabbetlerimiz sonucunda bestelendi. Albümde yer alan tüm şarkıların böyle bir hikayesi var. Nerede üretildiyse orada okuduk şarkıları. Bunları saklayıp albüme koymak gibi bir endişemiz olmadı. Hayata ve mücadeleye ait bu şarkılar bizzat mücadelenin içerisinde okunmalıydı. Kaldı ki albümü yaparken ticari bir kaygımız da yoktu ki böyle bir endişemiz olsun. İstedik ki mücadeleden doğan bu şarkılar daha çok insanımıza ulaşsın.
Okurlarımızın bir kısmı sizi, dergimizin düzenlediği "Mescid-i Aksa ve Müslümanların Sorumluluğu" adlı programdan tanıyor. O günden sonra "Grup Yürüyüş'ün kaseti var mı, bu güzel ezgilere nasıl ulaşabiliriz?" şeklinde çok soru soruldu. Sahnede dinleyicilerinizle ciddi, etkili iletişim kuruyorsunuz. Bunun sebebini neye bağlıyorsunuz?
Biz yaptığımız işi bir sorumluluk olarak görüyoruz. Her Müslüman mücadeleye bir yerden omuz verir. İşçi fabrikasında, memur çalıştığı kurumda, öğrenci okulunda, esnaf çevresinde İslam'ı yaşar-tebliğ eder. Bizim de müzikle yapmaya çalıştığımız bu. Aynı bünyenin uzuvları olarak bir iş bölümü yaptık. Herkes üzerine düşeni yerine getirmeye çalışıyor. Bunu sorumluluk olarak algılamamız gerek bizden gerekse de dinleyicilerimizden yana bir mesafenin oluşmasına engel oluyor. Ayrıca söylediğimiz gibi bu şarkılar ortak bir mücadelenin, dinleyicilerimizle aynı kortejlerde/saflarda yaptığımız yürüyüşlerin ürünü.
Bir mesajın, müzik ile de etkili bir şekilde verilebileceği hususunda neler düşünüyorsunuz?
Müzik ile daha etkili verilebileceğini dahi düşünüyoruz. Çünkü müzikle yaptığımız, mesajımızı iletmenin yanında bunu estetik bir formda gerçekleştirmektir. Sözün güzel, duygulu ya da coşkulu söylenmesi muhatabı her zaman için daha derinden etkiler. Biz hayatı, yaptığımız her şeyin Rabbimiz için olduğu düşüncesiyle algılıyoruz. Müzik de bu anlamda tiyatro, sinema, şiir vb. sanat dalları gibi bir araçtır. Ayrıca müziğin mesajı iletmekle birlikte mücadele içerisinde bir motivasyon unsuru olduğunu da belirtmeliyiz. Yaptığınız müziğin özünü insanları zulmün, şirkin, ifsadın boyunduruğundan kurtarıp Allah'a kulluğa çağıran mücadele ve değerler oluşturuyorsa eğer, müziğin mesajı iletmede etkili bir silaha dönüşmesi kaçınılmazdır.
Eserlerin söz ve müzikleri genelde size ait. Ancak albümün oluşmasında emeği geçen başka isimler de var. Kısaca bunlardan bahsedebilir misiniz?
Albüme katkıda bulunan değerli sanatçı dostlarımız var. Yaşar Burak, bestesi kendisine ait olan "Bes e Razan" isimli Kürtçe ezgimizi seslendirdi. Yine Bünyamin Doğruer ağabeyimiz albümde yer alan iki şiiri okudu. Ayrıca şarkı sözü yazarken Ali Değirmeci, Abdurrahman Çeliker, Kudbettin Gök ve Bünyamin Doğruer'in şiirlerinden istifade ettik. Yine Yaşar Burak'a ait eski bir ezgiyi (Ben İnsanım) yeniden yorumladık. Bir de derginizin yayın kurulunda da yer alan Hamza Er kardeşimizle de "Meydanlar" isimli marşımızın bestesini paylaştık.
Albümde herhangi bir parçayı öne çıkarmak mümkün olmuyor. Çünkü hepsi birbirinden güzel çalışmalar. Küçük Yasir kardeşimizin söylediği "Üzülme Çocuk" isimli ezginin hikayesi nedir?
"Üzülme Çocuk", Iraklı ve Filistinli çocukların yaşadığı acıları anlatıyor ve bu acıları Müslümanların sahiplenmesi gerektiğini. ABD bombardımanında anne ve babasını ve de kollarını kaybeden Iraklı Ali ile kolları kırılan, evi yıkılan Filistinli çocukta somutlaşan işgal acısını istedik ki yine bir çocuk seslendirsin. Her şeye rağmen geleceğe dair umut aşılayan bu ezgiyi biz yine eylem ve mitinglerde her zaman 11 yaşındaki Yasir'le birlikte söylüyorduk. Gerçekten küçük Yasir'in stüdyo aşamasındaki performansını da takdir ettik. Iraklı ve Filistinli çocukların duygularını o güzel sesiyle ifade edebildiğini düşünüyoruz.
Rahmetli Macide ve Özlem kardeşlerimize ithaf edilen iki eser görmekteyiz. Bu eserlerden biraz bahsetmek ister misiniz?
Yıllardan beri süren başörtüsü zulmüne karşı maalesef ki yapılan şarkıların sayısı iki-üçü geçmiyor. Biz "Başörtüsü Şarkısı" ile yaygın olarak süren zulme karşı vermiş olduğumuz ve bitmek tükenmez bilmeyen direnişin şarkısını yapmaya çalıştık. 28 Şubatlara rağmen yollara düşen özgürlük yürüyüşçülerinin öncülerinden olan Macide Göç ve Özlem Özyurt ablalarımızı da anmadan geçemezdik. Sevda savaşçısıysak eğer yolumuz uzundu. Bu yolda bizi birçok musibet gibi ölüm de bekliyordu. Ama önemli olan mücadeledeki sebatımızı ve irademizi korumaktı. İşte "Kara Gözlüm"le de ölüm ve umut temasını birlikte işlemeye çalıştık.
Ve "İntifada". Hiç bitmeyecek bir mücadelenin müziğe dönüşmüş hali. Bu eseri seslendirmek için çok ısrarcı olduğunuzu biliyorum. Bunun gerekçesini bir de okurlarımızla paylaşabilir misiniz?
Albümde iki tane Arapça marş var. Direnişin içinden doğan marşlar bunlar. Direnişi en iyi direnişçilerin ürettikleri ifade ederdi. Felluceli mücahitler için söylediğimiz "Unadikum" ile birlikte, onurumuz Filistin mücadelesinin coşkusunu yansıtan "İntifada"yı da albüme koyduk. Bu coşkuyu yansıtmak önemliydi, bunun için "İntifada"yı yorumlamak istedik. Albüm öncesi etkinliklerimizde de bu marş çok beğenilmişti. Her okuyuşumuzda yumruklar sıkılı ve ayakta kitle bize eşlik ediyordu. Bir anlamıyla verdiğimiz mücadelenin marşı olmuştu "İntifada". İstedik ki bizim müzik grubu olarak bir araya gelmemize de ilham olan intifada coşkusunu albüme taşıyalım.
Bundan sonraki çalışmalarınızda, bugünkünü çok daha fazla aşmış, başarılarınızın devam ettiği bir konumda sizleri görmek istiyoruz. Yürüyüşünüzün daima hak üzere ve sürekli olmasını Allah'tan dileriz.
Teşekkür ediyoruz. Bizler de bu yürüyüşte tüm dinleyenlerimizi yanımızda görmek istiyoruz. Allah, yürüyüşümüzü uzun soluklu, ayaklarımızı da sabit kılsın.
(Röportaj: Azmi ERMURAT / Vuslat Dergisi)
HABERE YORUM KAT