
Vietnam'dan Gazze'ye ABD dış politikası
Amerika'nın Vietnam Savaşı'na girmesi, ABD ulusal güvenliğine yönelik yakın bir tehditten ziyade ABD hegemonyası ile ilgiliydi.
Mustafa Fetouri'nin Middle East Monitor’de yayınlanan yazısı, Haksöz Haber tarafından tercüme edilmiştir.
Trump Yönetimi'nin yabancı öğrenciler ve yüksek öğretim kurumlarına odaklanarak öğrenci topluluklarına yönelik baskıları, uzun bir geçmişe sahip çelişkili politikaları olan ve ifade özgürlüğü ve önemli dış politika konularında açık tartışma ilkelerini ilan eden bir ülkede muhalefete yönelik ciddi bir darbedir. Amerika Birleşik Devletleri her zaman ifade özgürlüğü, bağımsızlık ve ifade özgürlüğüne değer verdiğini, savunduğunu ve desteklediğini iddia etmiştir ancak gerçekte politikalarının çoğu bunun tam tersidir.
Açıkça görülüyor ki Başkan Trump, kendi yetkilileri de dâhil olmak üzere hiç kimsenin, ticaret, göçmenlere yönelik baskılar, yüksek öğretim kurumları ve Trump'ın başkanlık kampanyası hedeflerinden biri olan Gazze'deki savaşın sona erdirilmesi çağrısında bulunan yabancı öğrencilerin susturulması gibi konularda kendisiyle çelişen herhangi bir görüşü ifade etmesini istemiyor. ABD'nin İsrail'e verdiği destek her zaman dış politikasının temel taşlarından biri olmuş olsa da, bu seferki tek fark Trump'ın, örneğin savaş bölgelerine silah sevkiyatı konusunda ABD yasalarını çiğnediğinde bile İsrail'e verdiği aşırı destek.
Bu da örneğin Gazze'deki savaşın sona erdirilmesini destekleyen ve soykırım, apartheid ve Filistinlilerin haklarının inkârı uygulamalarına rağmen her yıl vergi mükelleflerinin milyarlarca dolarının İsrail'e aktarılmasını durdurmaya çağıran öğrenci aktivistlere ve ülkedeki üniversitelere yönelik bir dizi hazır suçlama anlamına gelmektedir. En azından aktivistler ve barışçıl protestocular, Filistin'de yaşananların, Gazze'yi 21. yüzyıl toplama kampına çeviren İsrail'e kayıtsız kalarak ABD'nin temsil ettiğini iddia ettiği tüm asil ilkelerle temelden ve skandal bir şekilde çeliştiği gerçeğine de katılmamaktadırlar.
Trump'ın öncelikli odak noktası antisemitizmle mücadele iddiasıdır ki İsrail'in Gazze'ye yönelik etnik temizlik politikası bunu çoktan boş bir slogana dönüştürmüştür.
Örneğin Kongre'nin en kıdemli Yahudi üyesi Jerry Nadler, Trump'ı antisemitizmle mücadeleyi kendi iradesini okullara dayatmak için alaycı bir şekilde kullanan bir “diktatör adayı” olarak tanımladı. New Yorklu Demokrat temsilci sözlerini şöyle sürdürdü: “Trump'ın antisemitizmi umursamadığı açık, bu sadece onun otoriterliğinin bir ifadesi.”
Aynı zamanda Başkan Trump, Gazze'deki soykırımı değil ama tüm savaşları (Ukrayna örneği) sona erdirme yönündeki kendi ilan ettiği hedefiyle açıkça çelişmektedir. Bu durum, değişen küresel dinamikler ve onlarca yıldır süren kamuoyu incelemeleri çerçevesinde gerçekleşirken, Trump ticaret tarifelerinde olduğu gibi jeopolitik ve ekonomik çıkarları insan haklarının önüne koyan bir dış politika izlemeye devam ediyor ve bu da uzun süreli çatışmalara, sivil kayıplara ve küresel bölünmelere yol açıyor.
Ancak daha önce de gördüğümüz üzere ABD'nin dış politikasının temelinde bu yatmaktadır: bu tür politikaları sürdürebilmek için ABD içindeki muhalefetin sindirilmesi, liderlerinin susturulması ve üniversitelerin boyun eğmeye zorlanması gerekmektedir; hem okulları hem de aktivistleri ifade özgürlüğü gibi ABD Anayasası'nda belgelenmiş ve güvence altına alınmış ilkeler için yasal mücadeleye itmektedir.
Columbia Üniversitesi, Cornel, Northwestern ve Harvard gibi prestijli okullar da dâhil olmak üzere, canlı bir toplumda muhalefetin temelini oluşturan üniversitelerin federal ödeneklerinin kesilmesi ve tehdit edilmesi, öğrencilerin gözaltına alınması, 1960'lı ve 1970'li yıllarda Vietnam Savaşı'na karşı patlak veren savaş karşıtı harekete karşı kullanılan eski uygulamaları anımsatmaktadır. ABD, komünizmle mücadele, ABD nüfuzunu genişletme ve daha büyük jeopolitik hedefler gibi çoğu ideolojik nedenlerle olmak üzere çeşitli nedenlerle Vietnam'da savaşa girmiştir. Amerika'nın Vietnam Savaşı'na girmesi, ABD ulusal güvenliğine yönelik yakın bir tehditten ziyade ABD hegemonyası ile ilgiliydi. Böyle bir dış politika, özellikle askere alma başladığında (1964-1973) iki milyondan fazla insanın askere alınmasıyla sonuçlanan büyük bir tepkiye neden oldu.
Temelde olan şey, militarizmin ahlaki ve etik ilkelerle kamufle edilmesiydi. Şu anda muhalif görüşlere karşı tekrarlanan şey tam olarak budur - esasen, İsrail'i herhangi bir şekilde, biçimde veya anlamda eleştirmek söz konusu olduğunda herhangi bir biçimde muhalefete karşıtlık görülmektedir. Bu tür eleştiriler antisemitizmle bir tutuluyor, yani İsrail politikalarına karşı söylenenler yetkililer tarafından kolayca antisemitizm olarak yorumlanabiliyor, bu da tartışmayı belirli bir politika pozisyonunu eleştirmekten tamamen Yahudi nefretine dönüştürüyor - nefretle mücadelenin ilkelerine dâhil edilmesine rağmen ahlaki olarak haklı çıkarılması zor bir eğilim.
Vietnam Savaşı karşıtı gösteriler sırasında, Michigan Üniversitesi'nden Tom Hayden gibi protestocu öğrenciler savaş karşıtı bir protestocu oldukları için tutuklandılar. Tutuklanmasına gerekçe olarak yasadışı protestolar düzenlemek ve eyalet sınırlarını aşarak isyan çıkarmak gösterilse de, asıl mesele savaş karşıtlığı, yani hükümetin dış politikasına karşı çıkmasıydı. Ancak yalnız değildi. 1971 yılında Washington DC'de tek bir günde yaklaşık 12,000 protestocu tutuklanmıştı.
ABD'nin yardım ettiği Gazze soykırım savaşını protesto edenlere karşı da aynı şey tekrarlanıyor. Mahmud Halil, Badar Khan Sur, Rumeysa Öztürk ve Alireza Doroudi, 60'tan fazla kurumda öğrenci ve öğretim görevlileri de dahil olmak üzere tutuklanan tahmini 3,100 protestocudan sadece bazıları. Genel olarak, yaklaşık bir milyon Amerikalı Gazze'deki savaşla ilgili 2,600'den fazla etkinliğe katıldı ve ezici çoğunluk savaşın sona erdirilmesi çağrısında bulundu.
Ancak, Vietnam Savaşı döneminden farklı olarak, bu kez yetkililer, öğrencileri ve öğretim üyelerini Yahudi karşıtı duyguları yaymakla, ABD dış politikasına karşı çıkmakla ve yabancı öğrencilerde olduğu gibi vize koşullarını ihlal etmekle suçlayarak baskılarını haklı çıkardılar. Gerçekte ise tüm mesele İsrail baskısına karşı olmak, ABD dış politikasına ve vergi mükelleflerinin milyarlarca dolar parasının başka bir yabancı orduya harcanarak daha fazla sivilin öldürülmesine olanak sağlanmasına karşı çıkmaktır. İsrail'in Gazze'de çoğu kadın ve çocuk 51,000'den fazla insanı öldürmesine ve bölgedeki binaların yüzde 70'inden fazlasını yerle bir etmesine yardım etmekte ABD'nin somut bir ulusal çıkarı yok denecek kadar azdır.
Trump Yönetimi tarafından oluşturulan mevcut korku ve zorbalık atmosferi, örneğin Columbia Üniversitesi'ni, yönetimin fon sağlamaya devam etme koşullarını kabul etmeye zorluyor gibi görünmektedir; ancak Harvard gibi diğerleri, hükümetin eğitim kurumlarının kendilerini nasıl yöneteceklerini - faaliyet göstereceklerini, öğreteceklerini veya öğrenci kabul edeceklerini - kontrol etme konusundaki yersiz çabasını reddetmektedir. Daha da önemlisi, bu tür taktiklerin Gazze soykırımına karşı çıkan milyonlarca Amerikalıyı korkutması pek olası değildir.
*Mustafa Fetouri, Libyalı bir akademisyen ve serbest gazetecidir. AB'nin Basın Özgürlüğü ödülünün sahibidir.
HABERE YORUM KAT