Vicdanın tercümanı olmak...
Mehmet Garip Tanyıldızı, Ayçin Kantoğlu'nun gündem olan konuşmasını hatırlatmakta fayda olduğunu vurguluyor.
Mehmet Garip Tanyıldızı / Akşam
Tercümanın dilinden…
İlgilileri onu Dante'nin İlahi Komedya'sının çevirisinden tanıyor.
Çoğumuz şahit olduğumuz "insani trajedya"yı bize tercüme ettiğinde tanıdı.
Çevirmen Ayçin Kantoğlu'nun, İslam Düşünce Enstitüsü (İDE) tarafından düzenlenen "İnsanlık Vicdanı Yol Ayrımında: Gazze" başlıklı panelde yaptığı konuşma insanı gerçekten ve yeniden düşünmeye sevk edecek hisli bir konuşmaydı.
Ayçin Kantoğlu'nun sarih bir belağatla dilinden dökülenler oldukça çarpıcıydı:
"Gazze dışında dünyada her yer işgal altında, hepimiz işgal edildik"
"Bu savaş, insan haysiyetinin yeryüzüne açtığı bir savaştır. Çünkü haysiyetin yeryüzünde ineceği bir yer kalmadı"
"Kariyerimin bir anlamı kalmadı, kütüphanemin bile bir anlamı kalmadı; dönüp yaksam yeridir!"
"Suyla abdest almadık, bak kanla aldırıyorlar"
Çevirmen bu defa kendi hislerinin tercümanı olmuştu.
Ancak, Kantoğlu'nun iman ve hakikate dair söyledikleri kendi hislerini de aşan bir tercümeydi...
"İnanıyoruz, kendimize göre.
Ama görüyoruz ki imanlı olmak başka bir hal.
En azından ben 50 yaşını geçen bir insan olarak bunca yazılı kağıda, bunca basılı kitaba rağmen hayatımda ilk defa İslam'ın gösterildiğini görüyorum.
Bunu izliyorum, bunun bir parçasıyım.
Bu zannetmekten veya inanmaktan daha öte bir hal.
Bu, bilmekle alakalı.
Orada insanlar masa başında teoloji okumanın ötesinde, hayatın içinde İslam'ı yaşıyorlar.
Her hallerinden belli.
En küçükten en büyüğe kadar.
7 yaşındakinden 77 yaşında olana kadar.
Savaşana, orada ekmek pişirene, sedye üstünde yardım bekleyene, evladını toprağa verene, yaşlı amcasının koluna girene...
Bunların hepsinin yüzüne baktığınızda gördüğünüz bir hakikat var.
Ve hiçbir dile dökülmeyen bir hakikat.
Hiç harfi yok mesela...
Özellikle çocukların yüzünde.
Bu hususiyeti herhalde peygamberlere özgülemek mümkündür.
Onlar konuştukları zaman dinleyenler cihetinden zekası, donanımı ne olursa olsun, herkes onları anlar. Çünkü bunu becerebilirler.
Bir kelam ettiklerinde en arka sırada oturan da zekası daha az olan da kafası daha fazla basan da hepsi onun dağıttığından nasiplenir.
Bu çocuklar da öyle...
Anlatıyorlar ve bir dilleri yok.
Ama hiçbirimizin anlatmayı başaramadığı şekilde anlatıyorlar.
Demek ki bu çocuklar hakikat ve kendi lisanları var."
HABERE YORUM KAT