Varlık Vergisi Günlüğü –Kitap-
Yorgo Hacıdimitriadis’in Aşkale- Erzurum Günlüğü kitabını Asım Öz, Haksöz Haber okuyucuları için değerlendirdi.
Yorgo Hacıdimitriadis’in Aşkale- Erzurum Günlüğü(1943 altmış yaşında iken çalışma kampına gönderilen Hacıdimitriadis’in hatıra başlığını koyduğu günlüğü Varlık Vergisi’nin Aşkale- Erzurum boyutunu ortaya koyması bakımından önemli.
Asım Öz / Haksözhaber
İttihat Terakki döneminden Cumhuriyet’e uzanan süreçte olmazsa olmaz uygulamalar arasında Türkleştirme siyaseti başat bir konu olarak çok farklı şekillerde ele alınmıştır. İkinci Dünya Savaşı yıllarına gelindiğinde uygulanan Varlık Vergisi hem ticaret hayatı bakımından hem de vatandaşlık siyaseti bakımından önemli sonuçlar meydana getirmiştir. Otuz günlük süre içinde vergilerini ödemeyen mükellefler ilk olarak Aşkale’de, daha sonra da Erzurum ve Sivrihisar’da oluşturulan çalışma kamplarına gönderilmiştir. 1893 yılında Niğde’de dünyaya gelen, 1895 yılında İstanbul’a gelen Yorgo Hacıdimitriadis 1942 yılında işinden ve sahip olduğu gayrimenkulden dolayı Varlık Vergisi mükellefi kabul edilmiştir. Dükkanına ve evine haciz konan Hacıdimitriadis daha sonra önce Aşkale’ye ardından Sivrihisar’a gönderilmiştir. Altmış yaşında iken çalışma kampına gönderilen Hacıdimitriadis’in hatıra başlığını koyduğu günlüğü Varlık Vergisi’nin Aşkale- Erzurum boyutunu ortaya koyması bakımından önemli. Yorgo Hacıdimitriadis’in Aşkale- Erzurum Günlüğü(1943) adlı kitabı yayına hazırlayan Ayhan Aktar, ayrıca Varlık Vergisi uygulamasını yeniden ele aldığı uzun bir yazıyla, dönemin İstanbul Defterdarı Faik Ökte hakkında bir biyografik araştırmayla ve İstanbul’un ticaret hayatında gayrimüslimlerin konumuna ilişkin iki yeni çalışmayla da bu konudaki araştırmalarını derinleştirerek konu hakkındaki literatüre ciddi bir katkıda bulunuyor. Bunlara ilaveten, kitapta gazeteci Feridun Kandemir’in Aşkale izlenimlerinden seçmeler bulunuyor. Ayrıca, Aşkale-Erzurum, Eskişehir-Sivrihisar kamplarına yollanan gayrimüslimlerin isim listeleri ilk kez yayımlanıyor.
Varlık Vergisi İçin Ortamın Hazırlanması
Önce basın tarafından zihinsel alt yapısı hazırlanan Varlık Vergisi Milli Şef döneminin Türkleştirme siyasetlerinin bir sonucu olarak İkinci Dünya Savaşı yıllarında uygulanmış bir vergidir. Vergi miktarının son derece keyfi yöntemlerle belirlenmesi diğer yandan da sadece bazı azınlık gruplarına uygulanması nedeniyle de pek çok sıkıntı oluşturmuştur. Varlık Vergisinin alt yapısını hazırlayan propagandanın neticesi olarak bu verginin sadece tüccarlar ve varlıklılarla yanı ticari elitlerle ilgili olduğu iddia edilir. Oysa gerçek böyle değildir alt sınıftan kişiler de bu vergiden dolayı çok büyük sıkıntılar yaşamışlardır. Varlık Vergisi sırasında mal v kaçırmak veya kaçarak vergiden kurtulmak da mümkün değildir. Esas mükellef bulunmadığı zaman eşinin, annesinin, babasının veya kardeşlerinin malları mezat yolu ile satılarak vergi borçları tahsil edilmiştir. Aşkale’nin yolunu tutan bahtsızların durumu sadece bununla sınırlı kalmamıştır. Verginin tahsil sürecinde mükelleflere karşı uygulanan acımasız muamele maliye müfettişlerinin de moralini bozmuştur. Özellikle icra memurlarının evlere gidip mükelleflerin şahsi eşyalarını haraç mezat satışa çıkarması ve insanların evlerinden dışarı atılmaları vergiyi uygulayanlar arasında gerilimlere neden olmuştur. Mükelleflerin gözyaşlarına, ıstıraplarına dayanamayan birkaç maliyeci görevlerinden ayrılmayı tercih etmişlerdir.
Ayhan Aktar 1943 yılında uygulanan Varlık Vergisi karşısında Müslüman kesimden bir itirazın gelmeyişi, azınlıkları hain ilan İstanbul basınının destekçi tavrı ve elitlerin suskunluğu üzerinde de durmaktadır. İtirazın yokluluğunu bir yere kadar rejimin baskıcı niteliği, siyasal muhalefetin olmaması ve ülkenin içinde bulunduğu savaş şartları ile açıklanabileceğini belirtmektedir. Bir yerden sonrası konusunda ise herhangi bir yorumda bulunmayan Aktar, bazılarının azınlıklarının mallarını ucuza kapatmak için “yağmadan mal kapmayı marifet sayan” bir anlayış doğrultusunda yarış içine girdiklerini belirtmektedir. Tasvir-i Efkâr ve Tan gibi gazeteler müzayede salonlarında satılacak eşyaların listesini okurlarına hizmet olarak yayımlamışlardır. İtiraz konusunda bazı maliyecilerin onurlu tavrını şu şekilde değerlendirmektedir: “ Varlı Vergisi uygulamalarına itiraz edenlerin yine maliyeciler arasından çıkması ilginçtir. Bir zamanlar, İhsan Arat ve Ekrem Türkay gibi maliyecilerin yaşamış olduğunu ve onların birer profesyonel olarak Varlık Vergisi sırasında işlerini bırakmış olduklarını bilmek insanın yüreğini bir nebze olsun ferahlatmaktadır.”
21 Ocak 1943’te ödeme süresi dolan Varlık Vergisi tahsilatının en önemli araçlarından biri Aşkale’ye gönderilme tehdidi idi. İki aşamada uygulanan bu tehdidin ilk aşamasında Aşkale’ye gidecekler listesine konulma tehdidi gündeme getiriliyor ikinci aşamada ise Aşkale’deki çalışma şartlarının basında yer alması ile mükellefleri Aşkale’ye gitmemek için her şeye razı etme amacı güdülüyordu. Ziyad Ebuzziya’nın sahibi olduğu Tasvir-i Efkâr gazetesi Feridun Kandemir’i Aşkale yolculuğu sırasında röportajlar yaptırmak amacıyla trene bindirmiştir. Kandemir’in yapmış olduğu röportajlarda soğuk, yokluklar, hayata uyumda çekilen güçlükler ballandırılarak anlatılmıştır. Bunun amacı vergiyi vermemek için direnenlerin direncini kırmaktır. Dolayısıyla Kandemir röportajlarıyla, Aşkale’nin ne kadar kötü bir yer olduğunu İstanbul’da kalanlara göstererek Varlık Vergisi’nin tahsilatına katkıda bulunmuştur. Bir süre sonra Başbakan Şükrü Saraçoğlu Ziyada Ebuzziya’yı arayarak Kandenmir’in yapmış olduğu röportajların Türkiye’nin dışarıdaki imajına zarar verdiğinden dolayı durdurulmasını ister. Akabinde yayın durdurulur ve Kandemir İstanbul’a çağrılır. DP’nin iktidara gelişinden iki yıl sonra Ahmet Muhip Dranas’ın başyazarı olduğu DP yanlısı Hizmet gazetesi Faik Ökte’nin Varlık Vergisi Faciası adlı anılarını yayımlamasının ardından Varlık Vergisi ile ilgili CHP’yi eleştiren yayınlar yapar. O günlerde bazı mükellefler gazeteye gelerek yaşadıkları kötü günleri anlatırlar.
Aşkale’ye gidecek olanların buraya nasıl gönderildikleri de üzerinde durulması gereken bir başka konudur. Vergiyi ödemeyen mükelleflerin listesi önce Vilayet makamına teslim edildi ardından polislerce toplanan mükellefler o günlerde Sirkeci tren istasyonunun tam yanında bulunan Demirkapı ambarında sevkiyat gününü beklemeye başladılar. Polis zoru ile toplanan mükelleflerin Sirkeci’de bekletilmeleri de üzerinde durulması gereken bir noktadır. Gözaltında dolayısıyla ayakaltında bir yer olan Sirkeci’nin sevkiyat öncesinde bekleme yeri olarak seçilişini şöyle açıklıyor Aktar: “ Sirkeci semti o dönemde İstanbul’un merkezi iş alanının tam ortasındadır. Borçlu olan mükellefin arkadaşları, büyük bir olasılıkla Sirkeci’ye yürüyerek 10 15 dakika uzaklıkta dükkan ve işyeri sahibidirler. Öğlen tatilinde kendisini ziyaret edebilirler.Dolayısıyla borçlu mükelleflerin Sirkeci-Demirkapı’daki ambara konmaları sadece kendilerine korku vererek saklı tutulan son paraların da tahsil edilmesi için değil; aynı zamanda daha o kampa konmamış diğer borçlulara “ibret dersi” vererek genelde tahsilatı hızlandırmak için yapılmaktadır.” Bir kısmı ise Aşkale’ye sevkiyatın yapılacağı Anadolu yakasında toplanmışlardır. Burada beş gün bekletilen mükelleflerden bazıları borçlarını ödeyerek Aşkale’ye gitmekten kurtulmuşlardır.
Uncunun Aşkaleye Gönderilişi
İşte un tüccarı Niğdeli Yorgo Hacıdimitriadis, İkinci Dünya Savaşı yıllarında uygulanmış Varlık Vergisi’nin kurbanlarından birisidir. Varlık Vergisi borcunu ödeyemediği için 22 Mart 1943 tarihinde Haydarpaşa’dan trenle Aşkale-Erzurum’daki çalışma kampına yollanmıştır. Erzurum’da kaldığı süre boyunca günlük tutan Hacıdimitriadis’in izlenimleri, Varlık Vergisi’nin bugüne kadar çok az bilinen “çalışma kampları” boyutunu gün yüzüne çıkartmakta olmasından dolayı çok değerlidir. Çünkü bu günlükten önce Varlık Vergisi mükelleflerinin 30 Ocak ile 6 Ağustos 1943 tarihleri arasında Aşkale’de hangi şartlar altında yaşadıklarına ilişkin fazla bir bilgi yoktu. Toplam borcu 138.000 lira olan Hacıdimitriadis’in Aşkale’ye gönderilmeden önceki toplam borç miktarı ise bilinmemektedir. Yorgo Hacıdimitriadis ve beraberindeki kafileye sırf güçlük çıkarmak için Aşkale’ye 25 km uzaklıkta bulunan Evrenli köyüne gitmeleri emredilmiştir. Buraya gidebilmek için kızaklar kiralanmış daha sonra Erzurum’a gitme emri verilmiştir. Aşkale’ye gönderilen borçlu mükellefler borçlarını çalışarak ödemem zorundaydılar ama önceden hazırlanmış bir iş planı da yoktur mükellefler için. Onlara Nafia Bakanlığı ve Şose ve Köprüler Reisi Muammer Çavuşoğlu’na bağlı yerel memurla iş yaratmak zorundaydılar. Çalışma şartlarının ağır olmamasına karşın İstanbul’dan gelen bu insanlar bedenen çalışmaya alışık olmamaları, kalınan yerlerin kötülüğü ve Erzurum halkınca aşağılanmaları onları derinden yaralar.
Bir gün dinlendikten sonra çalışmaya başlayan Hacıdimitriadis o renkli Türkçesi ile Erzurum’daki ilk gününü şöyle anlatır: “4 Nisan: Pazar olmak münasebeti ile bazı arkadaşlar hamama gittiler. O meyanda [sırada] emir geldi saat birde iş başına hazır olmamız için ve saat birde ikişer kişilik kafile halinde guruba gittik... Pazar olduğundan Erzurum halkı bizi seyre gelmiş ve çokları gülümser ve hakaretli sözlerle alay ediyorlardı. Gurup binasında kazma, kürek ve el arabaları verdiler ve bina yolundaki kar ve sair pislikleri temizlememizi emrettiler. Saat 17.30’a kadar çalıştık. Bina etrafında seyirciler eksik değildi. Çalıştığımız yer arka sokak, geçitle-temizlikle alakası olmayan tam manası ile mezberelik bir mahal [yer] idi. Öyle ki, havanın çok soğuk olmasına rağmen, kazmanın altından teafunlar [pis kokular] hissediliyor idi.”
Pazar günü çalıştırılmalarının sebebinde insanları rencide etme düşüncesi vardır. O gün çalışmayan Erzurum ahalisi tarafından seyredilen Varlık Vergisi mükellefleriyle aynı zamanda alay edilmekte ve psikolojik dirençleri kırılmaya çalışılmaktadır. Son derece sofistike olan bu yöntemle mükelleflerin İstanbul’da bir kenarda saklamış oldukları parayı ortaya çıkaracakları ve vergiyi ödeyecekleri düşünülmektedir. Zor şartlar nedeniyle kötü şartlara dayanamayan bazı mükellefler burada yaşamını yitirmiştir. Erzurum ve Eskişehir’deki kamplarda toplam 21 kişi ölmüştür. Yaşlılar Kop geçidinde kar temizleme işinin ağırlığından dolayı Aşkaleli köylülerden bazıları ile anlaşarak kendi yerlerine gençleri çalışmaya gönderirler. Bunun karşılığında da onlara günlük ödeme yaparlar.
Aşkale’ye hem ilk beş kafile ile gelen daha zengin mükellefler hem de seyyar ve hizmetli takımından olan gariban mükellefler geride bıraktıkları ailelerinin yaşadıkları zorluklardan dolayı sıkıntı içindedirler. Dini günlerde kendi aralarında yaptıkları dualarda bu durum açık biçimde görülür. 1943 yılının Paskalyasını Erzurum’da geçiren Yorgo Hacıdimitriadis 25 Nisan 1943’te günlüğüne şunları yazar: “ Pazar ve Paskalya. Hava yine dondurucu lodos. Saat sekizde duamızı yaptık. Dokuz buçukta Ermeni arkadaşlarımız dua yapdılar. Bu dualar esnasında gözyaşı döküldüğü çok oldu. Lâkin hıçkırıklar boğulmağa çalışılıp, işitilmez bir hale geliyordu. Bu gün ki Hristiyanlığın en büyük bayramıdır, bizim için çok karanlıktı. Bizimle beraber ailelerimizin dahi acı gözyaşlarını hissediyor,[onların] ümitsiz izdirap feryatları ev duvarları üzerinde parçalanıp yok olduğunu zannediyor idik. Haksızlığa kurban olduğumuz fikri, damla damla ruhumuza nüfuz etmekte idi. Hakk-ı müdafaadan mahrum, medeni haklarımızdan iskat edilmiş [olan] biz felaket ortakları bu gün sabahdan akşama kadar kendi yaralarımızı zehirlemekte idik. Bu felaketin neticesi delilik veya intiharla parçalanmasın diye dua ediyor idik… Saat 11:30’da duadan sonra odamda altı kişi toplanmış idik. Ermeniler henüz dualarını bitirmişlerdi. Yaşlı gözlerle gelmişlerdi. İntihara kalkışan Bay [Salamon Fredrik] Sarfati dahi tebrike gelmişti, ancak o da ağlıyor idi. Konuşmuyor idik, gözyaşı buhranları hepimize sirayet etmiş idi. Biraz sonra biri birimizi teselli etmeğe çalıştık”
Varlık Vergisi mükellefleri bir süre sonra Aşkale’deki çalışma ve yaşam şartlarına kısmen alışmaya başlarlar. Biraz da rahatlarlar bunun sonucunda. Ankara ise bundan rahatsız olmuş 17 Haziran’dan itibaren Erzurum’da şehrin farklı noktalarında yaşayan tüm mükellefleri aynı bina içinde toplamak için çaba harcanmasını istemiştir. Mükellefler 20 Haziranda Reis Efendi İlkokuluna yerleştirilmişler ve şehir içinde dolaşmaları engellenmiştir.
Yorgo Hacıdimitriadis günlüğünde 6 Ağustos 1943 günü Erzurum’dan hareket eden mükelleflerin 9 Ağustos günü Eskişehir-Biçer istasyonuna geldiklerini ve o geceyi açıkta uyuyarak geçirdiklerini belirtir. Ertesi gün eşyalarını bu istasyonda bırakarak Kuyudibi oradan da Karanlık Dere köylerine yürüyerek giden mükellefler aralık ayına kadar Sivrihisar’da sn derece güç şartlar altında günde sekiz saat Ankara- İstanbul karayolunun altyapı inşaatında çalışırlar. Mükelleflerin anlattıklarına bakılırsa buradaki çalışma koşulları Erzurum-Aşkale’deki çalışma koşullarından daha ağırdır. Burada dört ay kalan mükellefler 1943 yılının Aralık ayının ilk haftasında İstanbul’a dönmüşlerdir.
Verginin Tasfiye Süreci
Varlık Vergisi’nin tasfiye sürecinde dış dünyanın ne diyeceği belirleyici olmuştur. Bu konudaki süreç şöyle gelişir: 1943 yılının yaz aylarında İstanbul’a gelen New York Times gazetesi yazarlarından Cyrus L. Sulzberger ABD’ye döndükten sonra Türkiye hakkındaki izlenimlerini anlatır. Yazdığı yazılarda Türkiye’nin ticaret hayatında önemli yeri olan gayrimüslimlerin Varlık Vergisi ile piyasadan silinmeye çalışıldığını belirtir. Basının bu konudaki tavrını da eleştiren Sulzberger’in yazı dizisinin yayımlanmasından dört gün sonra 17 Eylül 1943’te acilen toplanan TBMM, mükelleflerin tahsil edilmemiş borçlarını silmek için Maliye Bakanlığı’nı yetkili kılar. Vergilerin hukuken tasfiyesinde son adım 15 Mart 1944 tarihinde çıkan bir kanunla gerçekleşir.
Varlık Vergisi gayrimüslimlerin çoğunun iş hayatını sona erdirmiş, gayrimüslimlerin Kemalist rejimle bütünleşmeleri sekteye uğramıştır. Kemalist rejimden ümidini kesen azınlıkların birçoğu Türkiye’den göç etmiştir. Sözgelimi 1948-50 arasında otuz bin civarında çoğu fakir, işçi ve zanaatkâr olan Yahudi İsrail’e göç etmiştir. Amerikalı Walter Weiker, İsrail’de yapmış olduğu araştırmalarda İsrail’e Türkiye’den göç eden Yahudilere “Niçin İsrail’e göç ettiniz?” sorusu sormuştur. Bu soruya cevap verenlerin büyük kısmı “Kalmak için bir neden yoktu” demiştir. Azınlıklar arasında oluşan güvensizlik havası bireysel düzeyde göç kararını etkilemiştir. Sonuçta, İttihat Terakki’den Cumhuriyet yıllarına uzanan Türkleştirme politikaları Osmanlı’dan miras kalan çok dinli/kültürlü toplumsal yapının tasfiye edilmesini sağlamıştır.
İkinci Dünya Savaşı yıllarında uygulanan basit bir vergi kanunu olmayan Varlık Vergisini yani yakın tarihin karanlık bir dönemini anlamak için önemli bir kitap.
Yorgo Hacıdimitriadis’in Aşkale- Erzurum Günlüğü(1943), Yayına hazırlayan: Ayhan Aktar, İletişim Yayınları, İstanbul, 2011, 325 sayfa.
HABERE YORUM KAT