Vakti geldi
(Bu yazıyı, varlığı reddedilmeyen, Eylül 2007 tarihli "Bilgi Destek Planı", ikinci ihbar mektubu ile kamuoyuna yansıdığında Aksiyon dergisinde yazmıştım.
O plan, seçimlerden hemen sonra Asker adına bir durum değerlendirmesi yapıyor ve milletin iradesine aldırış etmeden yargılarda bulunuyordu.
Şimdi, bir e-andıçlama olgusu yaşanıyor ve Asker adına bu da meşru bir işmiş gibi üstleniliyor. Bu arada, Başbakanlık'ta, TSK İç Hizmet Kanunu'nun kaldırılması veya değiştirilmesi noktasında bir çalışma yapıldığı haberleri geliyor. İşte bu ortamda, Aksiyon'daki yazımızın bir de Bugün'de yer alması kaçınılmaz oldu. Paylaşıyoruz.)
...
Evet, vakti geldi.
Neyin vakti geldi?
TSK İç Hizmet Kanunu 35'inci maddeyi kaldırmanın vakti geldi.
Buradan hareketle TSK'yı, kendisine "Vesayet" hakkı vererek, güya itibar sağladığı zannedilen büyük bir yükten kurtarmanın vakti geldi.
Böylece sistemi bir Sivil-Asker gerilimi içinde kıvrandıran, hatta memlekete, başbakan asmaya kadar varan olağanüstü kanlı günler yaşatan şartları izale etmenin vakti geldi.
Sistem üzerindeki Asker Vesayetini Avrupa Birliği normlarına uyarak kaldırma zorunluluğu da her gün önümüze çıkarken, bu işi, kendi irademizle yapabilme becerisi göstermenin zamanı geldi.
Cumhuriyeti gerçekten Cumhuriyet haline getirmenin, demokrasinin içini gerçek anlamda doldurmanın, bunun için millete güvenmenin zamanı geldi.
İç Hizmet Kanunu 35'inci maddede yer alan "Cumhuriyeti koruma ve kollama" işinin, elinde silah bulunduran insanların inisiyatifine bırakmak kadar tehlikeli bir durum olmayacağını, böyle bir tehlike varsa, bunu yine milletin temsilcilerinin görüp, güvenlik birimlerine verilecek emirle bu tehlikeyi izale etmeyi öngören bir yapıya kavuşmanın zamanı geldi.
Eline ülke güvenliğini sağlamak üzere silah verilen Asker'in de millet temsilcileri tarafından denetlenmesinin demokratik hukuk devleti için olmazsa olmaz bir mesele olduğunu idrak etmenin zamanı geldi.
Zamanı geldi ve geçiyor.
Çünkü ülke çok bedel ödedi.
Asker elindeki silahı, geçtiğimiz 59 yılda en az 5 kere içeriye karşı yöneltti.
İçerisi bir tarassut alanı haline geldi.
Millet tarassut altına alındı.
Milletin temsilcileri tarassut altına alındı.
Darbe gerekçeleri hazırlandı.
Darbeler yapıldı.
86 yılda cumhuriyet cumhuriyet olamadı.
59 yılda demokrasi demokrasi olamadı.
Yıl 2007 Eylül ayı. Seçimler 22 Temmuz'da yapılmış ve üzerinden henüz 2 ay geçmiş. Yani millet iradesi taptaze. İşte böyle bir zamanda, Genelkurmay Başkanı'nın (Org. Yaşar Büyükanıt) bilgisi dahilinde, Korgeneral Nusret Taşdeler başkanlığında bir heyet oturuyor kendi gözlüğünden bir ülke profili çıkarıyor. Bunu, e-muhtıra geriliminin yaşandığı 27 Nisan 2007'den üç-beş ay sonra yapıyor.
Beş sayfalık bir durum değerlendirmesi.
"Bilgi Destek Planı."
Seçimleri, iktidarı, dünyayı, Amerika'yı, Avrupa'yı, medyayı, sivil toplum örgütlerini, İslam'ı, her şeyi değerlendirmeye tabi tutuyor.
...
Bu rapora yansıyan halet-i ruhiyeye göre, Türk Silahlı Kuvvetleri kendisini devlet kurumlarından ayrı, onları izleyen, irdeleyen, not veren ve "sakıncalı"lık değerlendirmesi yapan bir konumda görmekte değil mi?
Şu ana kadarki reel durum da, TSK'nın bu yaklaşımdan yola çıkarak hareket etmesi hali değil mi?
Bu rapora yansıyan ruh haline baktığımızda, TSK'nın kendisini güçlü görmesi durumunda askeri müdahaleyi de içerdiğini görmüyor muyuz?
İşte "Vakti geldi" derken ben, TSK'yı böyle maceralara sürüklemenin hiç kimseye hayır getirmeyeceğini, öncelikle memlekete hayır getirmeyeceğini ifade etmek istiyorum.
TSK'da sorumluluk üstelenen kadroların demokratik süreci içselleştirmelerinden başka çıkar yol bulunmadığını ifade etmek istiyorum.
Çünkü yaşananlar, yanlış tavırların TSK'ya nasıl dramatik bedel ödettiğinin göstergesi olarak ortada duruyor. Şu an, müthiş bir imaj kaybı sorunu ile karşı karşıya TSK kadroları.
Hangi kurumu bu derecede polemiklerin içine sürüklerseniz, onun imaj kaybına uğraması kaçınılmazdır.
Şu anda tüm kamuoyunun, Genelkurmay Karargâhı'nda olan bitenleri tarassut ettiğini söylemek sadece bir gerçeğin ifadesi olur.
TSK tarafından sürdürülen gözaltı durumunun, şimdi kamuoyu tarafından TSK'ya yöneltilmiş olması dramatiktir.
Ordu herkesin ordusudur ve o bünyede görev alan hiç kimsenin, hangi rütbede olursa olsun, o kuruma bedel ödetme hakkı yoktur.
TSK İç Hizmet Kanunu 35'inci madde sür'atle kaldırılmalıdır ve centilmencesi, bunu kaldırma teklifinin bizzat Türk Silahlı Kuvvetleri cenahından gelmesidir.
BUGÜN
YAZIYA YORUM KAT