“Üzülme Kardeşim, Esma Cennette”
Mısır tarihinde ilk defa halkın iradesi ile iktidara gelmiş olan bir lider, 60 yıldır diktatörlük ile yönetilen bir ülkede henüz iktidarının birinci yılında darbeciler tarafından devrildi. Halkın iradesinin hiçe sayıldığı bu darbe, aslında sadece Muhammed Mursi’ye ve Mısır Halkına yapılmamıştı. Darbe planıyla amaçlanan, direnişten ve dirilişten yana olan Ortadoğu Halklarına gözdağı vermekti. Ayrıca bu darbe, gerek bölgesel ve gerek küresel güçlerin İslam’a, Müslümanlara ve bölgede güçlenen İslami Hareketlere karşı duydukları rahatsızlığın dışa vuran tezahürüydü.
Mursi, iktidara geldiğinde çok büyük bir muhalif koalisyonla karşı karşıya kaldı. Baradey gibi Batı yandaşları İslamcı bir lidere gösterilen teveccühü hazmedemedi. Darbeci zihniyet, Mursi iktidarını olumsuzlamak için öncelikle çeşitli grevler, boykotlar ve sokak eylemleri yaptılar. Sokak eylemlerinin Taksim Gezi Parkı eylemlerinden farkı yoktu. Ve 30 Haziran’da Mısır’ın Genelkurmay Başkanı Sisi, darbe içerikli “ulusa sesleniş” konuşmasına devrim süsü vererek toplumu, Mursi’ye karşı kışkırtmayı amaçladı.
Ancak plan Sisi ve onun gibi darbe severlerin beklediği gibi işlemedi. Darbeci zihniyete göre, kısa bir süre direnecek olan İhvan yalnızlaşacak ve sonunda yeni hükümete ve onun politikalarına katılmak zorunda kalacaktı. Darbecilerin yaptıkları bütün bu zulümler, Müslüman Kardeşler üzerinde yapılan hesaplar, provokasyonlar, meydanlarda direnen Mısır halkının özgürlük ateşini söndüremedi. Ve Mısır tarihinde ilk defa %52 oyla başa gelen ve darbeyle, zulümle, kanla iktidardan düşürülen Muhammed Mursi’yi “özgür halk” gerçek Cumhurbaşkanı olarak kabul etti. Ve onu, onurlu davasında yalnız bırakmadı. Darbeye karşı Mısırdaki İslami hareketlerin katılımı ile “Darbe Karşıtı Ulusal Koalisyon” oluşturuldu. Başta Rabiatül Adeviyye ve Nahda Meydanı olmak üzere 27 eyaletin tamamında halkın katılımıyla çok büyük gösteriler yapıldı. Böylesine büyük bir direnişin karşısında şaşkına dönen darbeciler halkı sindirmek ve baskı altına almak için şiddete başvurdu. Ve içlerinde İhvan liderlerinin yakınlarının da bulunduğu yüzlerce Müslüman kardeşimizi katletti. Binlerce kardeşimiz ağır yaralandı. Ve başta Mursi olmak üzere birçok İhvan lideri tutuklandı.
Darbenin üzerinden 100 günden fazla bir zaman geçti. Dünyanın sessizliğine rağmen, cuntacıların katliamlarına rağmen Mısır halkı yılmadı, direndi ve meydanları terk etmedi. Ve 3 Temmuz’dan itibaren Mısır’da darbeyle cumhurbaşkanlığı görevinden uzaklaştırılan Muhammed Mursi darbeciler tarafından 4 Kasım günü mahkemeye çıkartıldı. Binlerce insanı katleden cuntacıların, kendi katliamlarını meşru görüp, Mursi’yi Cumhurbaşkanlığı Sarayı önündeki göstericileri öldürmeye teşvik suçuyla yargılamaları ise utanç vericiydi. Mahkemede Mursi’yle beraber, ihvan yöneticilerinden Muhammed El-Biltaci olmak üzere 14 kişi yargılandı.
Sadece Mursi ve arkadaşlarının değil, bütün insanlığın yargılandığı, adaletin, özgürlüğün hiçe sayıldığı ve insanlığın ayaklar altına alındığı Mahkeme, ibret alacağımız karelerle doluydu. Mahkeme salonunda demir parmaklıklar arkasına konan Mursi, dik duruşuyla Mısır halkına yeniden umut oldu. Ve bu mahkemenin meşru olmadığını demir parmaklıklar ardından yaptığı Rabia işaretiyle bir kez daha ifade etti. “Kardeşiniz direnecek” sözleriyle, Mısır halkına selam söyleyen Mursi, davasından vazgeçmeyeceğinin altını çizdi. Mahkemede insanın yüreğini acıtan, hüznüne hüzün katın sahnesi ise Muhammed el-Biltaciyle göz göze gelen Mursi’nin, evladını kaybetmiş bir babaya, dava arkadaşına, kardeşine verdiği teselliydi. “Üzülme kardeşim, Esma cennette.”
İslami hareketi bitirmeye dönük bu çabalar karşısında Muhammed Mursi ve arkadaşlarının bu tavır ve duruşları, Hasan El-Benna’ların, Seyyid Kutup’ların çaba ve mücadele azimlerinin bir uzantısıdır. Muhammed Mursi ve arkadaşları despotizmin karşısında eğilmeyerek, onurlu tavırlarıyla biz dünya Müslümanlarına ve gelecek kuşaklara izzetli bir duruş sergilemişlerdir. Bu açıdan bizlerde bu onurlu ve izzetli davaya omuz vermeli ve mısırlı kardeşlerimizi haklı davalarında yalnız bırakmamalıyız.
İnanıyoruz ki, Mısır’ın Firavunları döktükleri kanda mutlaka bir gün boğulacaklardır. Bizler de Mısırlı kardeşlerimizle dayanışma içinde olduğumuzu her daim haykırmalı, onların direnişiyle iftihar ettiğimizi belirtmeliyiz.
Sonuç olarak Mısırlı, Suriyeli, Gazzeli kardeşlerimizin mücadelesi bizim mücadelemiz! Onların direnişi bizim direnişimizdir. Hindistan Müslümanlarının öncüsü Mevlana Ebu’l Kelam Azad’ın tağutun kulları ilan ettiği İngiliz Hindistan mahkemelerindeki “Ölümsüz Müdafası” gibi, Mursi’nin de Firavun Sisi’nin mahkemesine haykırarak “dinimizi dünyalığımıza değiştirmeyiz” ifadesi, “batıl” olduklarını söylemesi, ve mahkeme heyetini meşru bir Cumhurbaşkanı’nı yargıladıkları için Ceza mahkemelerinde kendilerini yargılatacağını söyleyerek azarlaması Müslümanların izzet ve kimliğine onur üzerine onur kattı.
Ama Türkiye Müslümanları 4 Kasım yargılamasına karşı dayanışmalarını sergilemek ve bu onuru paylaşmak konusunda genellikle izleyici kaldılar. Özgür-Der’in, İHH’nın, Bülbülzade Vakfı’nın, Uluslararası Hukukçular’ın ve bazı kenar gayretlerin ve de Türkiye’deki Mısırlıların dışında… O da sadece İstanbul, Ankara, Gaziantep, Diyarbakır ve Adana’da takdiri hak eden sınırlı sayıda insanla.
Mısır’ın, Muhammed Mursilerin, Esmaların direnişinin ve binlerce akan şehit kanının kendimizi ve bozulan yanlarımızı bir kez daha onarmamıza, insanlığın yeniden dirilişine vesile olması duasıyla…
YAZIYA YORUM KAT