Utanmaktan utanmamak...
İsmail Kılıçarslan, Türkiye'de yaşanan toplumsal olayların sebep olduğu utanca dikkat çekiyor.
İsmail Kılıçarslan / Yeni Şafak
Utanmaktan utanmamak
Hüznü, melankoliyi, melali zaten kaptırmıştık modern psikolojiye. Bu duyguların tamamını “hastalıktır” diye tanımlayıp geçmişti. Şimdi sıra “utanma” duygumuza geldi anlaşılan.
Türkiye’de bir-iki örneğini maalesef hatırlıyorum. Dünyada ise astronomik bir hızla artıyor. İnsanlar sokakta seks yapıyorlar ve bunu sosyal medyalarından yayınlıyorlar. Onlara “utanmalısınız” denildiğinde verdikleri cevapsa hazır: “Utanmak, toplumsallıkla ilgili bir şeydir, ben sizin toplum kurallarınıza uymak zorunda değilim.”
Burası önemli.
Bir örnek de son onursuzluk yürüyüşünden vereyim. Koca koca erkekler ve kadınlar (evet: erkekler ve kadınlar) anadan üryan şekilde, çoluğun çocuğun gözü önünde yürüdüler Kanada’da. “4Özgürlük kavramı hiç bu kadar zor durumda kalmamıştı” diye düşündüm görüntüleri gördüğümde. Özgürlüğün kendisine haksızlık ediliyordu çünkü.
Sözlüğe “utanmak” kelimesini sorduğumuzda bize şu tanımı veriyor: “Onursuz sayılacak ya da gülünç olacak bir duruma düşme nedeniyle bundan üzüntü duymak, utanç duyumsamak.”
Her şeyi bilen psikoloji uzmanlarına sorduğumuzda ise alacağımız cevap üç aşağı beş yukarı şu örnek paragrafta olduğu gibidir: “Utanç; onur kırıcı, ahlaka uymayan veya uygunsuz algılanan bir davranış sergilemiş olmaktan doğan mahcubiyet veya küçük düşme duygusudur. Utanç deneyimleyen kişiler genelde utandıkları şeyi gizlemeye çalışırlar. Utanç duygusu kronikleştiğindeyse kişi kendisini derinden ve temelde kusurlu hissedebilir.”
Psikolojinin utanmayı ve utancı “hastalık” saymaya başladığı yer son cümlede gizli. Yani bize diyorlar ki “herhangi bir insan davranışında utanılacak bir şey yoktur. Hem utanmayı kronik hale getirirsen kusurlu bulurum seni.” Hâlbuki sürekli utanılacak bir şey yapan insanın sürekli olarak davranışından utanmasından daha doğal bir şey yoktur. Oysa psikoloji bize “utanma, utanmamaya alış” demeye çabalıyor. Hüzün kavramı için çektiği numaranın aynısını çekiyor.
Temelde meselenin “toplumsallık”la ilgili olduğunu ve küresel kültür endüstrisinin toplumsallık tanımını sadece kendisinin belirlediği alana sıkıştırdığını hiç unutmadan düşünelim işin burasını. “İki cinsiyet vardır” derseniz sizi “utanmalısın” diye yargılayan küresel kültür endüstrisi, iş pedofiliye geldiğinde “bunu yapan insanın doğası böyle. Evet, çocuğun rızası yoksa doğasına karşı koymalı elbette ama böyle yaptığı için kimseyi yargıla-yamayız” diyor bize. “Çocukta rıza” aramaya döktüler işi anlayaca-ğınız. Ve bundan utan-mıyorlar bile.
Dağıl-masın mesele. Utanmak, muazzam bir savunma mekaniz-masıdır. Utanılacak iş yapmamak için “onurunu koruyan insan” ise muazzam bir insandır. Oluşmuş toplumsallığı dilediği gibi paramparça etmek isteyen “haz esiri insan” ise gülünç duruma düşmeyi, onursuzluğu ve mahcubiyeti yeniden tanımlayarak tüm çirkinliklerin trenine biniyor.
Bir hadis-i şeriflerinde Resulullah (s.a.v) şöyle buyuruyor: “İnsanlık, ilk günden beri bütün peygamberlerin üzerinde ittifak ettikleri bir söz bilir: Şayet utanmıyorsan, dilediğini yap!”
Babamız Adem ile annemiz Havva’nın yoğun olarak yaşadığı ilk duygunun “hayret”, ikinci duygunun ise “utanma” olduğunu tekrara gerek yok. Yaratılmış olmanın, dişi ve erkek olarak birbirini tamamlamanın hayreti ile “şu meyveden yemeyin” buyruğuna uymadıkları için çıplak kalmalarının utancı. İmdatlarına incir ya da benzeri bir ağacın yaprakları yetişiyor da utanma duygularını bir nebze olsun hafifletiyorlar.
Bir savunma ve toplumsallık mekanizması olarak utanma duygusunun gündemden kaldırılmasının sonuçlarının çok acıklı olacağı aşikar. İnsan adedince “kural” ihdası dünyayı sürdürülebilir olmaktan çıkarır, çıkarıyor da.
“Hiç mi utanmadın?” sorusuna “hayır, niçin utanayım ki?” cevabının verildiği bir dünyada yaşamak bizim için kabuslardan bir kabus haline gelir.
Başa döneyim. “Yeni bir insan” dizayn etmek isteyen küresel kültür endüstrisi, bu dizaynında yardıma çağırabileceği hemen her enstrümanı kullanıyor. Söz gelimi “mahcup delikanlılar”la “utangaç kızlar”ı yenebilmek için utanmayı bir patoloji olarak tanımlamaktan da çekinmiyor, “Allah utanılacak iş vermesin” diye dua eden insanları “sistem dışı” ilan etmekten de, bir takım mahlukları anadan üryan şekilde caddelerde yürütmekten de.
Bize de “utanmaktan utanmamak” seçeneği kalıyor bir direniş yöntemi olarak. Bu amansız savaşı kazansak da kazanmasak da.
HABERE YORUM KAT