Usulü Bırakmak İslam’ı Bırakmaya Varır
Fert ve toplum olarak İslam ile ilişkimiz, varoluş ve hayat tarzımızda İslam'ın etkisi (“İslam hayatımızın neresinde ve nasıl” sorusunun cevabı), içinde bulunduğumuz var sayılan bunalımların ve sıkıntıların aşılabilmesi için İslam ile olan ilişkimizin gözden geçirilmesi ve ıslah edilmesi konuları, “ileri” sayılan toplumların ve ülkelerin bu aşamaya geçme tarihlerinden ve bu gelişme karşısında Müslümanların “gerileme ve kayıp” yıllarının başlamasından itibaren tartışılmaya başlanmıştır.
Adı şudur veya budur, bir kesim İslam'ın değişmezleri arasına, beşerî yorumlardan oluştuğu için değişime de açık olması gereken fıkhı da sokarken bir başka kesim İslam'ın değişmezlerini itikad ve ibadet alanına indirgemiş, diğer alanlara dair olup naslara ve icma'a dayanan hükümlerin de değişime açık olduğu tezini savunmuştur. Değişimin temel referansı da modernite ve modernizmdir. İleri ve güçlü toplumlar ne yapmışlar, hangi yolu izlemişlerse Müslümanlar da onu yapmalı ve bunu dinlerine de uygun düşürmelidirler.
Peki bu anlayış ve yöntemin meşruluğu nasıl sağlanacak?
Modernistlerin cevabı açık ve kesindir: Kadim fıkıh da, mekâsıdı ve delalet ilmiyle beraber kadim usul de terk edilecek, naslara da dayansa eski çözümler tarihe mal edilecek, yeni çözümler, iman ve ibadetler dışında genel akıl ve bilim yoluyla bulunup uygulanacaktır.
Bu güdük anlayışa göre insanların imanları ve ibadetleriyle hayatlarının geride kısımları arasında bir ilişki yoktur, ayrı kaplarda ayrı üniteler vardır, ama bu üniteler “bütünleşerek” bir bünyeyi teşkil edebilmektedir!
Yine bu anlayışa ve yönteme göre Müslümanların özgün bir medeniyetleri ve kültürleri yoktur; dünya nereye gidiyorsa onlar da oraya gidebilirler, dünya vatandaşı olabilirler, bazı batılıların dediği gibi “yaşayan tek medeniyet vardır o da Batı medeniyetidir, tarih sona ermiş, zirveyi bulmuştur”, Müslümanların da yapacağı ona intisaptan ibarettir.
Bu vahim anlayışa katılmamız, bu çıkmaz yola girmeyi kabullenmemiz mümkün değildir. Biz derdimizin çaresini kendi medeniyet değerlerimizi ihya ve inşa ederek bulabiliriz. Bu ihya ve inşanın fıkha düşen kısmında da yapılacak şey, çözüm bekleyen konularda kadim usulü bütün imkanlarıyla devreye sokarak içtihat faaliyetinde bulunmaktır.
İslam, aslı kaybolmuş dinler ve dejenere olmuş uygarlıklar, insanlığın dertlerine deva, problemlerine çare olamadığı için Yaratıcı'nın, insan fıtratına uygun ve onu kemale erdirecek, iki cihanda mes'ud kılacak bir ışık, bir yol/yöntem, bir kılavuz olarak gönderdiği dindir. Bu dine en büyük zarar iki şekilde verilebilir: 1. Geldiği günden beri muhaliflerinin yaptıkları açık ve gizli mücadele ile. 2. Mensuplarının kıt anlayış, iman zaafı, kendine güvensizlik, amelsizlik, değer bilmezlik, usulsüzlük, ıslah iddiasıyla imha çelişkisi… kabilinden yaptıkları yanlışlar.
Müslümanlığımızla yüzleşelim; bu nefis muhasebesi ve durum değerlendirmesi demek olup daima yapılmalıdır, zorunludur; ama kendi kusurumuzu İslam'a yükleyerek ıslah edeceğiz diye onu bozmaktan sakınalım, kaçınalım, “postmodern dünyada kıblemizi şaşırmayalım”.
Yeni Şafak
YAZIYA YORUM KAT