Üstünlüğün ölçüsü nedir?
Mahmut Ay, Heniyye'nin şehadetiyle Siyonistlerin zafere ulaşmadıklarını aksine mağlubiyete bir adım daha yaklaştıklarını ifade ediyor.
Mahmut Ay / Yeni Şafak
Şehadeti en büyük paye ve gaye bilen bir ümmeti hiçbir teknoloji mağlup edemez!
Geçtiğimiz hafta, İslâm ümmetinin bu çağda yetiştirdiği en yiğit evlatlarından biri olan İsmail Heniyye’nin şehadet haberiyle sarsıldık. Onun adına sevindik; kendi adımıza üzüldük. Ümmet adına ise; hem sevindik, hem üzüldük. Zira böyle fedakâr ve yiğit liderlerin ümmetin bağrından çıkmaya devam ediyor olması, son derece gurur ve umut verici. Ancak böyle bir liderin yokluğu, ümmet adına büyük bir kayıp.
Merhum Heniyye’nin son çağrısına icabeten, Cumartesi günü Ayasofya meydanına gittim. Mitinge katılanların yüzlerine gözlem amacıyla dikkatlice bakmaya çalıştım. Gurur ve umut dolu yüzlere yansıyan ruh hali şuydu: “Heniye, yiğit bir mümin olarak tertemiz bir hayat yaşadı ve yiğitçe şehit oldu. Keşke onun gibi ben de yiğitçe yaşayıp yiğitçe şehit olabilsem!” Ayasofya meydanını dolduran yüz binlerce Müslüman gibi, eminim ki dünyanın dört bir tarafındaki yüz milyonlarca Müslüman da aynı duyguya sahipti. Heniyye, şehadetiyle ümmete yeni bir nefes üfledi adeta. Kendi canını Rabb’ine teslim ederken, ümmete can verdi, can oldu.
Yüz milyonlarca Müslümanın şehadet arzusunu düşününce; ölümden korkmayan, bilakis davası uğruna ölmeyi en büyük paye ve gaye bilen bir ümmetin, teknolojik üstünlükle yenilemeyeceği sonucuna varıyor insan. Evet; harp tarihine baktığımızda, harbi kazanmak için teknolojik üstünlüğün fevkalâde önemli olduğunu görüyoruz. Ancak hiçbir ahlâk, değer ve sınır gözetilmeksizin teknolojik aletlerle çocuk, kadın, yaşlı, masum ve sivil demeden katliamlar yaparak şehirleri, ülkeleri istila eden zalim güçler/devletler, insanlığın vicdanında ve tarihin huzurunda galip olarak mı anılıyorlar?
Meselâ, bir zamanlar Anadolu’yu ve İslâm coğrafyasının önemli bir kısmını vahşice ele geçiren Moğollar, galip mi gelmiş oldular? Onların karşısında, vahşice katledilen masum Anadolu insanı ya da diğer Müslümanlar mağlup mu oldular? Müslümanlar, devletleri ve medeniyetleriyle hâlâ varlıklarını koruyorlar. Peki ya, bir zamanlar önlerine çıkan şehirleri yakıp yıkan, insanları topluca katleden o zalim acımasız Moğollar neredeler? Onlardan geriye ne kaldı? Tarihin huzurunda ve insanlığın vicdanında nerede duruyorlar? Hikâyenin sonuna bakıldığında galip kim, mağlup kim? Biz, kendi zamanımızda yaşanan hikâyelerin içinde olduğumuz, orta ve uzun vadeli sonuçlarını henüz göremediğimiz için, ân itibariyle değerlendirme yaparsak yanılabiliriz.
Gazze’deki direnişi düşünelim meselâ. Tıpkı bir zamanlar Anadolu insanının yaptığı gibi, her türlü imkânsızlıklarına ve dünyanın en güçlü ordularına sahip vahşi Batı ve onun bölgedeki piyonu terörist İsrail’in mukayesesi mümkün olmayan teknolojik üstünlüğüne rağmen, aylardır pes etmeden direnmeye çalışan Gazzeli bir avuç insan, vicdanı körelmemiş insanlığın gözünde ve ileride yazılacak tarihin sayfalarında, mağlup olarak mı anılacaktır? Yoksa, dünyanın en güçlü ordularının her türlü teknolojik silahlarla acımasız ve vahşice saldırılarına inanılmaz bir sabır ve direnişle karşılık veren Gazze’nin yiğit evlatları, insanlığın vicdanında ve tarihin sayfalarında yiğit bir millet olarak mı anılacaktır? Buradaki savaşta, teknoloji mi galip gelmiştir/gelecektir, yoksa inançlı, onurlu ve sabırlı direniş mi? Kilometrelerce uzaktan bir tuşa basarak masum insanları katleden ve bunu sevinç çığlıklarıyla kutlayanlar mı üstündürler; yoksa bir füze saldırısıyla şehit olan annesinin başında “Anneciğim! Üzülmüyorum. Çünkü sen şehit oldun, senin intikamını o zalimlerden Rabbim mutlaka alacaktır!” diye ağlayan on yaşındaki sabır abidesi masum Gazzeli kız mı üstündür? Zalimce öldürmek galibiyet, mazlumca ölmek mağlubiyet midir?
İsmail Heniyye, bir bedende bir can taşıyordu. Şehadetiyle, onun canı milyonlarca bedene can oldu artık. Onun yiğitliğine imrenen, onun gibi şehit olmayı özleyen milyonlarca İsmail Heniyye doğdu yeniden. Bir öldük, milyonlarca dirildik. Davası uğruna ölmeyi bu kadar mukaddes bilen bir ümmetin yenilmesi mümkün mü? Şehadeti, “bütün nesillere ve çağlara bir çağrı” olarak gören bir ümmetin teknolojiyle alt edilmesi mümkün mü? İnsan, şuuru ve vicdanıyla; davası ve imanıyla makineden çok çok üstündür. Biz, imanı ve vicdanı önceleyen bir medeniyeti temsil ediyoruz; vahşi Batı ise makineyi önceleyen medeniyeti… Biz, insanî değerleri geliştirmenin gayretindeyiz, vahşi Batı makineyi… Hiç kuşkumuz yok ki, imanı ve vicdanı önceleyen medeniyet daima üstün gelecektir. Hikmetli Kitap’ta buyurulduğu üzere “İnanıyorsanız, üstünsünüz.” Dikkat buyurun. “İnanıyorsanız, mutlaka düşmanlarınızı yeneceksiniz” denilmiyor. Zira bazı sebeplere binaen inanan ordular ve insanlar, zalimler karşısında zâhirî bir mağlubiyet yaşayabilir. Ancak, savaşta yenilse de “inanan insan” her daim üstündür. Zira inanç, inançsızlıktan üstün olduğu için inancı, ona bu üstünlük duygusunu her durumda yaşatacaktır. Şu halde zâhiren yenilgi olsa bile, bâtında üstünlük duygusu yaşamak için derin bir inanca sahip olmak yeterlidir. İnsanlığın vicdanının, tarihin ve Cenâb-ı Hakk’ın huzurunda zalimler mağlup ve zelil olmaya mahkûmdurlar. Biz sussak da susmasak da bu hakikat değişmeyecektir.
Merhum Sezai Karakoç’un dediği gibi “Onlar sanıyorlar ki, biz sussak mesele kalmayacak. Hâlbuki biz sussak, tarih susmayacak. Tarih sussa, hakikat susmayacak. Onlar sanıyorlar ki, bizden kurtulsalar mesele kalmayacak. Hâlbuki bizden kurtulsalar, vicdan azabından kurtulamayacaklar. Vicdan azabından kurtulsalar, tarihin azabından kurtulamayacaklar. Tarihin azabından kurtulsalar, Allah’ın gazabından kurtulamayacaklar.”
Mevlâ, bizlere de Heniyye gibi yolunda olabilmeyi ve yolunda ölebilmeyi nasip eylesin!
HABERE YORUM KAT