Üsküdar'da Said Halim Paşa Sempozyumu Yapıldı
Üsküdar Belediyesi’nin düzenlemiş olduğu “Buhranlar Döneminde Bir Siyasetçi ve Mütefekkir Said Halim Paşa” konulu sempozyum, Bağlarbaşı Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi.
HAKSÖZ HABER
Said Halim Paşa’nın doğumunun 150. yılı vesilesiyle gerçekleştirilen sempozyumda çok sayıda konuşmacı yer aldı. Program iki oturum şeklinde yapıldı. Programın açış konuşması Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. İsmail Kara tarafından yapıldı. Said Halim Paşa hakkında genel bir değerlendirme yapan Kara, paşanın ailesinin Osmanlı ile mücadele eden bir aile olduğunu belirtti. Aile hidivlik ile de anlaşamayınca İstanbul’a yerleşir.
İsmail Kara’nın açış konuşmasından satır başları:
“Said Halim Paşa’nın fikri hayatı ile siyasi hayatı arasında boşluk var. Dolayısıyla fikirlerini siyasi hayatından ayrı değerlendirmek lazım. Fikri hayatının en önemli taraflarından biri olarak, bütünlüğü olan bir yapı kurmaya çalışması sayılabilir. O dönemde bunu çabalayan kişi nadir bulunur. Bir başka özelliği ise yazdığı metinlerin kısa ve sıkı olmasıdır. Yaşadığı dönem, telifin bol olduğu, dergilere yazıların verildiği, yazı dönemdir. Ancak kısa ve sıkı yazmış, ciddi tenkitlere yer vermiştir.
Said Halim Paşa, kendi döneminde çok bilinen biri değil. Fikirleri İslam dünyasında yankı bulmamıştır. Kitapları hakkında birkaç yazı vardır. Mehmet Akif’in, Paşa’ya ve ailesine bir yakınlığı mevcut. Ancak bu yakınlık ve alaka, Paşa’nın şahsı ile alakalıdır. Fikri yönü itibari ile değil. Said Halim Paşa fikriyatının problemleri için şunlar söylenebilir:
-Eserlerinde Osmanlı’ya atıf yoktur. Kendisi bir Osmanlı aydını mıdır? Bu konu bir soru işaretidir.
-Tenkit, aynı zamanda mukayesedir. Paşa’nın tenkidi neye göre şekilleniyor? Atıfları nereyedir, neyedir? Bu soruların net bir cevabı yoktur. Paşa’da bir tarih fikri yoktur. Fevkalade silik bir tarih algısı var.
-Eserlerinde din, İslam nerede duruyor? Bu meselede ciddi bir boşluk ile karşı karşıya kalıyoruz. İtikadiyatı ilk sıraya almış olmasına rağmen din ve İslam sadece ilke düzeyinde kalıyor.”
İlk oturum konuşmacıları, Hamza Türkmen, Prof. Dr. Yasin Aktay, Mustafa Armağan, Metin Önal Mengüşoğlu idi. Mengüşoğlu aynı zamanda oturum başkanlığı görevini üstlendi. Mengüşoğlu, kısa bir giriş konuşmasının ardından sözü Yasin Aktay’a verdi. Aktay, geçmişte yaşamış bir şahıs hakkında konuşurken onu ne kadar ihata edebileceğimizi düşünmemiz gerektiğini belirterek konuşmaya başladı. Paşa’nın ve fikriyatının değerlendirilmesinde bazı soruların önemli olduğunu söyleyen Aktay, bu soruları; hangi şartlarda bu eserleri üretti, bir fani olarak ne kadar tutarlı olabilir, ele alınırken ne derece ihata edilebilir? şeklinde sıraladı. “Referans belirleyici etkisi hiçbir zaman olmamıştır. İslam düşüncesi içinde, o dönemi incelemek amacı ile birlikte ele alınmıştır.” diyen Aktay, Paşa’nın meslekten sosyolog olmasa da çok iyi sosyoloji bilgisine sahip olduğunu belirtti. Onun ve çevresinin İslamcılığının batı karşıtlığına indirgenemeyeceğini söyleyen Aktay, onun batıdan önce kendi içindeki, İslam algısındaki bozukluğa karşı çıktığını ifade etti. Tecdit hareketinin simalarındandır.
Ardından sözü alan Hamza Türkmen, Paşa’nın ıslah ekolü içinde yer aldığını belirterek konuşmaya başladı. Bu bağlamda Batı’nın adım adın dizayn ettiği bir süreç sonunda coğrafyamızın yapay ulusal sınırlara bölündüğünü, oluşturulan devletlerin merkezinde toplumu frenkleştimeye çalışan gruba karşı Müslümanların var olma mücadelesi verdiği çevrenin varlığını, Paşa’nın da çevrede yer alan bir isim olarak ele alınabileceğini ifade etti. Said Halim Paşa’nın garpta kalmasına rağmen garp sevdalısı, garp mukallidi kesim içinde yer almadığını söyleyen Türkmen, Paşa’nın Urvetul Vuska ile irtibatına değindi. Avrupa’da bulunduğu dönemde Urvetul Vuska dergisinin çıkarıldığını, Paşa’nın bu çevreyle irtibatına dair araştırma yapılması gerektiğini belirtti.
Bir sonraki konuşmacı Mustafa Armağan’dı. “Bizden önce birinden bahsediyoruz. Aynı olduğu gibi farklı dinamikleri de var dönemin. Dolayısıyla geçmişle ilgili konuşurken daima bir ihtiyat payı olmalıdır.” sözleriyle konuşmasına giriş yapan Armağan, dönemle alakalı sık kullanılan ‘gerileme’ kavramına değindi. “ Kasıt geride kalma ise ifade doğrudur ancak bu kavram geriye gitme anlamına geliyor. Sınırların daralması, gerileme anlamına gelmez. Bu askeri mantıkta olan bir düşüncedir. Tarih kitaplarının orijini asker kaynaklı olduğu için, bu kitaplarda böyle yer alıyor.” dedi. Said Halim’in dini gerileme sebebi değil, gerçek reçete olarak ele aldığını ifade etti. Halim Paşa, gerilemenin ahlaki ve içtimai değil maddi olduğunu söylüyor. Bunun da giderilebileceğini düşünüyor. Armağan’ın ardından oturum başkanı Metin Önal Mengüşoğlu, oturumu “Müslümanların yeniden Müslüman olması lazım.” sözleriyle noktaladı.
Kısa bir aranın ardından başlayan ikinci oturumun konuşmacıları Alev Erkilet, Mehmet Doğan, Kudret Bülbül, Ergün Yıldırım, Vahdettin Işık’tı. Oturum başkanlığını Vahdettin Işık üstlendi. İlk sözü alan D. Mehmet Doğan, Paşa’dan çok etkilendiklerini ancak kendisinin İslamcılık cereyanını çok etkilemediğini, bu kadar az etki etmesine şaşırdığını söyledi. Konuşmasının devamında ağırlıkla Said Halim Paşa’nın hayatına yer verdi Doğan. En netameli zamanlarda sadrazamlık yapan böyle bir şahsiyetin hafızalarda daha canlı olması gerektiğini belirten Doğan, böyle olmamasının sebebinin, İslamcıların devlet hafızasından silinmesi ve Cumhuriyet olduğunu söyledi. “Örneğin Hilmi Ziya Ülken, 2 ciltlik Düşünce Tarihi eserinde Said Halim Paşa’dan bahsetmiyor. Peki, Paşa’yı hatırlamamıza giden kapı nasıl açıldı? Mehmet Akif, sürekliliği sağlayan isim oldu. Biz de Paşa’yı tanımaya muvaffak olduk.” şeklinde konuşmasını sürdüren Doğan, metinlerinin kısa ve derin olduğunu dedi.
İkinci konuşmacı olan Kudret Bülbül, Paşa kimdir dendiğinde verilecek cevabın “koca bir imparatorluk çökerken, herkes bütün yollar Roma’ya çıkar derken, bütün yollar Mekke’ye çıkar diyen birisidir” şeklinde verilebileceğini söyledi. Fikirlerin ifadesinde kozmopolit şehirlerin önemine değinen Bülbül, İstanbul’un bu meyanda önemine değindi. “Paşa, İstanbul’da doğmuş, kökeni Mısır’da ve Batı’da bir süre bulunmuştur. Yani kendisini çok geniş bir coğrafyada kurmuştur.” şeklinde konuşan Bülbül, “ Halim Paşa’nın en önemli yanının kendisini Batı karşısında konumlandırma biçimi olduğu söylenebilir.” dedi.
Akabinde sözü alan Prof. Dr. Ergün Yıldırım, Paşa’nın bir kritik adamı olduğu kadar, müdafaa adamı da olduğunu vurgulayarak başladı. Paşa’nın fikirlerini, eserlerinden yaptığı kısa alıntıları yorumlayarak aktarmaya çalışan Yıldırım, bu meyanda Said Halim’in, kurumların Avrupa’dan olduğu gibi alınmasının başarısızlığa yol açtığı tespitinden bahsetti. “Müslüman toplumların buhranı, toplumsal aktörlerin kaybından kaynaklanır. Aydın- halk ayrımı, bu iki kesimin ayrışması, aktörlerin kaybına yol açtı.” tespiti de yine Paşa’nın önemli tespitleri arasındadır. Ardından sözü alan Alev Erkilet, Halim Paşa’nın bir sosyolog olmasa da bir sosyolog kadar kıymetli toplumsal değerlendirmelerde bulunmuş olmasının önemine işaret etti. Said Halim Paşa’da İslam toplumuna yönelik idealizasyon olduğundan bahseden Erkilet, “ önemli fikirlerinden biri, yasama kaynağı olarak fıkhı almasıdır. Bu işte üst düzey âlimlerin gerekliliğine işaret eder. Birçok konuda oldukça moderndir ancak bu konudaki vurgusu yerindedir. Biraz elitisttir, meclisin seçkin kişilerden oluşması gerektiğini söyler, bilim ve teknolojide genel İslamcı çizgiyle uyumludur. “ dedi.
Son olarak konuşan Vahdettin Işık, önemi ile uyuşmayan bir bilinmezliği olan biri olarak Halim Paşa’nın, sözün doğrusu Müslümanlar için kullanışlı bulunmadığını söyledi. Devletin sakıncalı bulmasına ilaveten modern zihnin hafızasızlığı da bu ismin yeterince bilinmemesine yol açtı. Buhrandan çıkış için çözümü dışarıda ve içeride arayanlar olmak üzere iki kısmın olduğunu söyleyen Işık, Paşa’nın zülcenaheyn biri olduğunu, Batı’yı iyi bildiğini, klasik medreseden gelmemesine rağmen hala çözümü fıkıh üzerine inşa eden şahsa sahip olduğuna işaret etti. “Malta’da sürgünde iken de boş durmamış, dünyayı yönetenlere mektup yazmış, itikadı sağlam, özgüveni yerinde” biri olduğundan söz etti. “İslamcılara etkisi olmadığından bahsedildi ancak Muhammed İkbal’de, Meryem Cemile’de, İsmet Özel’de, Cemil Meriç’te Said Halim Paşa’dan izler vardır.” değerlendirmesinde bulunan Işık, bugün Müslümanların yeni bir şafağın eşiğinde bulunduğunu söyledi, ‘yeni bir entelektüel hamleye ihtiyaç var’ diyerek konuşmasını sonlandırdı.
Sempozyum, konuşmaların bitmesinin ardından sona erdi.
Haksöz-Haber
Haber: Ali Ekber Konuk
Fotoğraf: M. Furkan Olgun
HABERE YORUM KAT