Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Yazarın Tüm Yazıları >

Ürdün

14 Temmuz 2012 Cumartesi 00:02A+A-

Ürdün’ün kısa tarihi şöyle: Haşimi Ürdün Krallığı, Arap Yarımadası’nda İslâmiyet’le birlikte yükselmeye başladı.

Önce Memlûkluların, daha sonra Osmanlıların egemenliğine giren Ürdün, I. Dünya Savaşı sonunda Türk egemenliğinden çıktı. 1921 yılında İngiliz mandası olarak Şerif Hüseyin’in oğlu 1. Abdullah’ın liderliğinde “Mavera-i Ürdün Emirliği” adını aldı. Abdullah, İngilizlerden bağımsız hareket etmek isteyince öldürüldü ve yerine oğlu Tallal geçti. Tallal’ın da aklî dengesini yitirdiği söylenerek, tedavi olması için İstanbul’a sürüldü ve tecrit edildi. Hüseyin’in vefatından sonra ise yerini Kral 2. Abdullah aldı. Ürdün, II. Dünya Savaşı’nın ardından bağımsız bir krallık oldu. Modern Ürdün, bir insan ömründen bile genç.. Eski Ürdün ise, binlerce yıl geriye giden tarihî bir mirasa sahip.

Ürdün bu anlamda tarihî arka plan olarak sahici bir devlet. Aslında Mısır’la birlikte aktif bir siyaset aktörü olarak Türkiye’yi de yanına alarak Arap Yarımadası’nın yeninden dizayn edilmesinde önemli bir ülke olarak bir misyon üstlenebilir..

Bu rolü üstlenip üstlenemeyeceğini bize zaman gösterecek.. Ya diğer Arap krallıkları ile tasfiye olacak ya da bu krizden güçlenerek çıkacak.

Bugünkü Suudi Arabistan’ın yerinde olabilirdi; ama İngilizler, Ürdün kralını oyuna getirdiler ve petrolsüz bir bölgeye hapsettiler.

Arap Yarımadası’nda hiçbir ülke yok ki; sınırlarını, rejimini ve iktidarını İngiltere belirlememiş olsun.. Sadece Arap ülkeleri açısından değil, İsrail açısından da durum aynı..

Bundan sonra da İngilizler, bölgeyle yakından ilgilenmeye devam edecekler..

Hemen şöyle bir tespitte bulunalım: Bu kriz ne kadar geç patlar ve ne kadar uzun sürerse, bu işin dehşet katsayısı, kan ve can maliyeti, sosyal ve siyasal maliyeti, sosyal ve kültürel maliyeti o kadar büyük olacaktır.

Ürdün’ün bu muhtemel rolü konusunda, bir yandan Türkiye ve Mısır’la, öte yandan bölgedeki diğer Arap ülkeleri ve Filistinli liderlerle mekik diplomasisine başlaması gerekir..

Yine aynı şekilde Ürdün’ün, Mekke ve Medine ile birlikte Kudüs’ün statüsünün beynel İslâm bir anlayışla yeniden yapılandırılması için bir süreç başlatması gerekir. Bu adım Ürdün’e İslâm ülkeleri ve Müslüman halkların ciddi desteğini sağlayacaktır.. Eğer buna Suudileri de ikna edebilirse Suudi Arabistan yönetimi için yumuşak bir geçiş söz konusu olabilir.. Suudilere birilerinin bugünkü durumun bundan sonra aynen devamının mümkün olmadığını anlatması gerekir.. Bugünkü yapı inanç, tarih, gelenek, adalet, insan haklarına aykırı bir durum.. Bugünkü durum İngilizlerin bir dayatması.. Kaldı ki, bugünkü durum artık İngiliz amali açısından bile cazip değil..

Birilerinin Saudi ailesine ve şeyh ailesine bunu anlatması gerek.. “Eski hâl muhâl! Ya yeni hâl, ya izmihlâl!” Eğer bunu anlamak istemezlerse Arap Yarımadası’nda kan ve gözyaşı oluk olup akacak.

En büyük kayıp Suudi Arabistan’da olacağı için, onlar bu gerçeği zor kabullenecekler. Suudiler hem dinî, hem mezhebî hem de etnik açıdan çok zor bir konumdalar. Mekke ve Medine üzerindeki hâkimiyet iddiası sebebi ile İslâm dünyasından ciddi bir destek almaları çok kolay gözükmüyor.

Ürdün’de krallık kalkarsa ülkenin ne olacağını kimse kestiremez.. Eğer Ürdün devam edecekse, krallık da meşruti şekilde devam etmeli. Ama bu krallık İsveç Krallığı gibi olması gerek.. Suriye ve Filistin’le yakın ve sıcak işbirliği içinde de bulunmalı.

Ürdün’deki yönetim, diğer emirlikler ve monarşiler için de bir model oluşturabilir..

Araplar hâlâ, büyük ölçüde kabile devleti havasındalar.. Özellikle de Arap Yarımadası’ndaki ülkeler birer kabile federasyonu görünümünde.. Mesela Ürdün’de monarşiyi yıkın, kolay kolay o kabileleri bir araya getiremezsiniz..

Meşhur sözdür: Araplar bir defa ittifak ettiler, o da bir daha ittifak etmemek üzere..

Arapları toparlamak için din âlimlerinin de destek verecekleri bir vahdet, bir birlik projesine ihtiyaç var..

Kabileler de, aslında kabilecilikle yola devam edemeyeceklerinin farkındalar, ama kimsenin de kendi kabilesini öne çıkartmaktan geri duracak gibi bir hâli yok sanki..

Bazı kabileler, güç elde etmek için yabancılarla işbirliği yapmaktan çekinmeyecek gibi gözüküyor.. Yabancılar da daha önce olduğu gibi kabilelere mavi boncuk dağıtarak, bunları birbirilerine karşı kışkırtabilir. Ölen ölür, kalan sağlar ise, kolu kanadı kırılmış olarak yabancıların sofrasına kolay bir lokma olarak düşer sonunda..

Mursi’nin ilk ziyaretini Suudi Arabistan’a yapması, İran’la diyaloğa geçmesi, Türkiye’ye sıcak mesajlar vermesi önemli. Mısır gelişmelerin farkında ve sorumluluk üstlenmeye hazır..

Türkiye zaten böyle bir şeye her zaman destek vermeye hazır..

Bakalım bu süreçte Ürdün ne yapacak?

Kim ne yapacaksa, elini çabuk tutması gerek.

Yarın çok geç olabilir..

Selâm ve dua ile..

YENİ AKİT 

YAZIYA YORUM KAT