1. YAZARLAR

  2. Yıldıray Oğur

  3. Unutalım gitsin
Yıldıray Oğur

Yıldıray Oğur

Yazarın Tüm Yazıları >

Unutalım gitsin

19 Nisan 2011 Salı 16:28A+A-

Yoldaşlarını yakarak “hayata döndüren” katliam için “Devlet girdi” diye manşet atan Hürriyet’in, gencecik insanların öldürüldüğü katliamla “Sahte oruç kanlı iftar” manşetiyle dalga geçen Milliyet’in 11 yıl sonraki ikinci sayfalarındaki manşetlerde kendilerini görünce ne hissetmiştir Grup Yorum?

Geçen yıl Dursun Karataş’ı uğurladıkları 55 bin kişilik konserden alışık da olabilirler merkez medyanın bu ilgisine. Yıllarca devletin gadrine uğramış müzik grubunun, popüler kültürün uslu “muhalif” kontenjanından gördüğü bu ilgi DHKP-C geleneğine bağlılıklarını saklamayan, Dursun Karataş’ın arkasından “Sen olacağız” diye şarkılar yapmış grubu rahatsız ediyor mu?

Herhalde aynı soruyu şu şarkı sözlerine, çocuksu bir devrimci coşku ve zafer işaretleriyle eşlik edenler de düşünmeli:

Mitralyöz mitralyöz halay başı mitralyöz

Zafer bizim olacak can yoldaşım sana söz

Halkımız kazanacak can yoldaşım sana söz

Vur ha vur ha vur ha vur mitralyözle vur ha vur

Sevdamız kurşun olsun zulmün üstüne yağdır

Sarıl yurduna, sahip çık yarına
Savaşmak yenilmez kılar insanı
Biz ki yangınlardan çıkıp geliriz
Sıcak namlulara damlar terimiz
Kuşatmalarda teslim olan sendin
Sen teslim ol bize ölüm, sen teslim ol

Mitralyözden, darbuka gibi bahseden bu grubun, merkez medyada tam sayfaya yakın haberlerle ağırlanan bu sevimli “muhalifliliği” memleket muhalefetinin neden devleti bunca yıldır dönüştüremediği hakkında da epey bir fikir veriyor.

Grubun önceki gün Bakırköy’de verdikleri binlerce kişinin izlediği konserinin teması “Tam Bağımsız Türkiye” idi.

Konserin başında yine memleketin en “muhalif” sanatçılarından kabul edilen Tuncel Kurtiz Nâzım Hikmet’in en az muhalif şiiri Kuvayi Milliye Destanı’nın girişini okudu.

Konser 17 Nisan 1992’de Çiftehavuzlar’da Dev-Solculara dönük yargısız infazın yıldönümünde yapılmıştı ama neredeyse bir resmî 19 Mayıs kutlamasında da sırıtmayacak “Tam Bağımsız Türkiye” ve “Kuvayi Milliye” mesajları o katliamı yapan polisleri bile rahatsız etmezdi. Hatta ülkenin en “muhalif” grubunun uğrunda ölünecek vatana olan tutkusunu anlattığı şarkıları, Cudi Dağı’nda PKK’yla savaşan milliyetçi bir komandonun dahi hislerine de tercüman olacak ortak bir nekrofil şiddet övgüsüne notalarını basmaktaydı.

Mitralyöz aşkının bu kadar kapı çarpmadan evimizin ortasına, merkez medya sayfalarına girebilmesi hem de bunun adının muhaliflik olması üzerine, herkesin ama özellikle de “barış”, “sivil diktatörlük”, “muhalifler susturuluyor”, “masumiyet karinesi”, “kitap toplatılıyor” diye hatırlatan ilke ve erdem radyolarının düşünmesi gerek.

Memleketin en hasbi adamı listesinde en üst sıralarda yer alan Sırrı Süreyya Önder’in bile, tam da kendisinden Meclis’e girip, savaşı bitirecek vicdanlı ve basiretli sözler söylemesini beklerken o konserde çıkıp “Ölüme sayılan günler özgürlüğe sayılsın diye düştü yola Mahir, bastı tetiğe” diye şiir okumasındaki ahlaki konfor üstüne de...

Bu ülkede ölümü, işkenceyi göze almış bunca fedakârlığa ve mücadeleye rağmen bu devletin neden dönüştürülmediği sorusunun cevabı herhalde burada.

Çünkü bu ülkede sadece iktidar değil muhalefet de kirli, zalim ve ilkesiz...

Silahsız bir İsrailli diplomat cinayetiyle 40 yıldır gurur duymalara doyamamış bir muhaliflik bu.

Üzerinden 18 yıl geçmiş olmasına rağmen hâlâ Alevilerin diri diri yakıldığı katliamla, üzerinden 33 yıl geçmiş olmasına rağmen hâlâ 1 Mayıs Taksim katliamının hakiki hikâyesiyle, üzerinden 13 yıl geçmesine rağmen hâlâ üçü çocuk yedi kişinin öldürüldüğü bir bombalamayla komplo teorilerini araya sokmadan yüzleşemeyen insanların muhalif olduğu bir ülke burası.

En duayen liberallerinin son darbenin kudretli generalinin sofralarından geçtiği, devrimci şanlı tarihiyle Meclis’e yürüyen en ortodoks Marksistinin sonra solcuların başına patlayan bir darbeye saygılarını sunduğunun ortaya çıktığı, bugün darbelere en çok karşı çıkan bir cemaatin liderinin 12 Eylül’e destan yazdığı bir ülke burası... Bir darbe soruşturmasına bile haksızlık, zulüm, usulsüzlük karıştırmış bir ülke burası...

Diyarbakır Cezaevi’ndeki vahşi işkenceci devletle yüzleşeceğiz galiba sonunda. Ya o devlete kızıp dağa çıkan gencecik insanları örgüt içi infazlarla ortadan kaldıran örgütle de hesaplaşabilecek miyiz?

Bir gün gerçekten bu ülkede bir Hakikatleri Araştırma Komisyonu kurulursa korkarım ki kimse masum çıkmayacak oradan.

Ne dersiniz, 50 bin satan bir gazetenin iç sayfalarında saklanmış bir köşe yazısında bile karşınıza çıkınca sizi hiddetlendiren tüm bu hakikatlerle yüzleşmeye hiç başlamasak mı?

En baştan birbirimizi affedip, ortak kirli geçmişimizi unutsak mı?


[email protected]

TARAF

YAZIYA YORUM KAT