Umran Dergisi Mart Sayısı Çıktı
Umran Dergisinin Mart 2013 sayısı çıktı.
Umran bu yeni sayısında, modern hayatla birlikte cahiliyenin egemen hale geldiği çağımızda manevi, ahlaki değerlerin adeta hiçe sayılmasıyla birlikte nesiller arası çatışmaların toplumu ne hallere düşürdüğü, gençlik ve yaşlılığın hayat yolculuğunda birbiriyle bağlantılı duraklar olduğu hakikatinden gafil olunduğu üzerinde duruyor. Burhanettin Can, Nurettin Yıldız Dilaver Demirağ vs. kaleminden, gençlik ve yaşlılığın tamamlayıcılığının, toplumun sürekliliğinin, imani, ahlaki değerlerden, öncü Kur’ân Nesli’nin inşasından geçtiği ortaya konuluyor.
Modernliğin yarattığı en temel değişikliklerden biri, değişim ve yenilik kavramlarını ilerleme ve evrim kavramları üzerinden baş tacı etmesi ile oldu. Bu süreçte gençlik kavramı yaşlılık karşısında öne çıkarılarak mitleştirildi. O gün bugündür yaşlılar bakımevlerinde devletin sosyal yardımları eli ile çürümeye terk edilen, en fazla biz de olduğu gibi “anamızdır atamızdır” denilerek merhamet daha doğrusu acıma içinde evimizin bir köşesinde ölümü bekleyen kişilere dönüştüler. Modernlik yaşlıdan saygınlığın ve bu temeldeki otoritesini çekip alarak onu sözü dinlenmeyen kişi konumuna soktu ve dilsizliğe mahkûm etti.
Yaşlılık bir karşıtlık, meşruluktan yoksun bir gerilik olarak kabul edilip ötekileştirildiği oranda merhamet de bir ağacın özsuyu gibi çekilerek toplum denen yapıyı bencilliğin zalim dünyasına terk etti. Bunun sonucu olarak yaşlılık da tıpkı ölüm gibi yer altına itildi ve yaşlılar zaman içinde ailenin dışında kaldılar. Nasıl gençleri okullara emanet ederek onları okulun büyüyen avlusunda birer tüketiciye dönüştürdük ise, yaşlıları da bakımevlerine terk ederek ailenin dışında bir sürgüne yollamış olduk. Tam da bu yüzden gençlik zalim bir kategori halini aldı ve toplum denen yapının bizzat kendisi çocuklaştırılarak tiranların ellerine terk edildi.
Değişimin baş döndürücü trafiği dünyaya şekil vermeye devam ediyor. Dünya şekil aldıkça insan da değişiyor. İçinde bulunduğumuz neoliberal çağ felsefesi itibariyle ahlakı hazm edemez; hele içinde adalet barındıran ve sürekli ona çağrı yapan İslâm’ın ahlakını asla. Müslümanların ahlaki davranış hususunda ve iman-amel ilişkisi cihetinden, bu meselede ısrarlı olmaları gerekiyor. Bu yüzden sadece kadın-erkek ilişkilerinde ahlakı söz konusu etmek, ahlaksızlığın bizzat kendisidir. Ahlak ve mahremiyet hayatın bütünü içindir; Müslüman ancak bu dünyanın içinde Müslüman’ca yaşayabilir. Bencil çağda Kitab’ı ahlak edinen Rasûlüllah’ın hayatına geçirdiği esasları hatırlamak bizlere çıkışın yolunu ve yöntemini gösterecektir. Eğer bunlara riayet edersek nefislerimizde bulunan ve değişmesi gerekenleri yerlerine konması gerekenlerle değiştirecek ve sonucunda Rabbimizin “halimizi” değiştirmesini ummaya hak kazanacağız. Kişiliklerimizin İslâmî niteliğindeki gelişmeler kendimize güven verecek, bizdeki değişiklikler çevremiz için örnek teşkil edecek ve bunu yapanların çoğalması sonucu toplumda İslâmî nitelikli kamuoyu gelişip, yoğunluğu artacak ve diğer insanların nazarlarının İslâm üzerine çevrilmesine vesile olacaktır.
HABERE YORUM KAT