Ümmetin yüz akı bir adam: Şeyh Ahmed Yasin
Şeyh Ahmet Yasin'in şehadet yıl dönümünde Turan Kışlakçı'nın Kudüs Dergisi'nin 4. sayısındaki yazısını okurlarımızla paylaşıyoruz.
Turan Kışlakçı / KUDÜS DERGİSİ
Ümmetin yüz akı bir adam: Şeyh Ahmed Yasin
"Müminlerden nice adamlar var ki Allah'a verdikleri sözü yerine getirdiler. Kimi, bu uğurda canını vermiş, kimi de beklemektedir. Onlar hiçbir şekilde (durumda) ahdlerini (sözlerini) değiştirmemişlerdir." (Ahzab/23)
Kur'an-ı Kerim, şehidleri 'adamlar' diye anar. Bu da onları takdir etmek ve övmek içindir. Bilindiği gibi erkeklik ile adamlık arasında fark vardır. Erkeklik, dişiliğin karşıtıdır. Eşler, kadın ve erkektir. Ancak her erkek adam değildir, ama her adam erkektir. Yani her adam Mü'mindir ancak her Mü'min adam değildir. Erkeklik, biyolojik bir niteliktir. Ama adamlık, kuvvet, cesaret, izzet, katlanma, hikmet sahibi olmak ve sebatı belirten bir niteliktir. Ruhsal nitelikleri, manevi özellikleri ve ahlâki erdemleri gerektirir. İşte yüce Allah bu vasıflarla bezenmiş yiğitleri "adamlıkla" tanımlar. Herhalde bu sebepten adamlık nitelemesi övgü, takdir ve özel olarak belirtmek için getirilmiştir. İşte Kur'an'da 'adamlar' (recul/rical) kelimelerinin geçtiği başka ayetler;
"Orada O'nu sabah akşam adamlar tesbih ederler. Bunları ne ticaret, ne de alışveriş Allah'ı anmaktan, namaz kılmaktan, zekatı vermekten alıkoyar." (Nur/36-37)
"Orada tertemiz olmak isteyen adamlar vardır. Allah tertermiz olanları sever." (Tevbe/108)
Zelilliğin, korkaklığın ve ürkekliğin kalpleri sardığı toplumları ancak 'adamlar' ihya eder ve diriltirler. Allah'ın cesaret ve sebat nimetini verdiği adamlar korkuyu yenmiş, zayıflık ve korkaklığı üzerlerinden atmışlardır.
"Korkanlardan Allah'ın kendilerine nimet verdiği iki adam şöyle dedi: kapıdan onların üzerine yürüyün. Kapıdan girerseniz, şüphesiz galip gelirsiniz. Mü'min iseniz, sadece Allah'a tevekkül ediniz." (Mâide/23)
İşte Yüce Allah'ın Kur'an-ı Kerim'de zikrettiği 'adam' sıfatını kendisinde bulunduranlardan biri de Şeyh Ahmed Yasin'dir. Şeyh Yasin'in attığı imanlı adım, Allah'a giden yolda ve ona davette bariz bir işarettir. Çünkü bu felçli adam hayatın zorlu koşullarına rağmen yılmamış bilâkis teorik düşüncesini pratiğe dönüştürmüş ve uygulamıştır. Bununla da imanın ne kadar diri, aktif ve dinamik olduğunu esen rüzgarın önünde oraya buraya uçuşan Müslümanlara göstermiştir. Zira imanının ona öğrettiği bilginin soyut bilgi olarak kalmasına razı olmamış, aksine bunu realite dünyasında uygulayarak hayata dönüştürmüştür.
Şüphesiz, adamları (ricalleri) ancak adamlar takdir eder ve ancak adam olanlar onlarla beraber sebat eder.
Felcin hayattan koparamadığı adam gibi adam
Şeyh Ahmed Yasin 1938 yılında Filistin'in Askalan şehrinin el-Cevra köyünde dünyaya geldi. Henüz üç yaşında iken babası vefat etti. Bundan sonra annesinin ve kardeşlerinin himayesinde büyüdü. İsrail'in 1948'de BM'ye rağmen tek yanlı ilan ettiği bağımsızlık ilanından sonra o da tüm Filistinliler gibi ailesiyle birlikte mülteci durumuna düştü ve Gazze'deki Curat Şems bölgesine sığındı. Yasin'in doğduğu köy o yıllardan beri İsrail işgali altında.
Şeyh Yasin, 1952 yılında Gazze'de İmam Şafii Okulu'nda ilköğrenimini tamamladı. 1949-1950 yılları arasında ailesinin çektiği şiddetli fakirlik ve yoksulluktan dolayı okuluna ara verdi. 7 kişiden müteşekkil ailesine yardım etmek için bir lokantada çalıştı. Fakat, bir yıl sonra tekrar yarım bıraktığı okuluna geri döndü. Yine 1952 Yaz'ında bir yüzme faaliyeti esnasında kafasının üstüne düştü ve boyun kemiği kırıldı. Bu acı olaydan sonra Ahmed Yasin'in boynundan aşağısı tamamıyla felç oldu. Kollarını ve ayaklarını kullanamaz duruma geldi. Böylece hayatı hep tekerlekli sandalye de geçecekti. Bu kötü durumuna karşı yılmayan ve hayata küsmeyen Yasin, daha sonra er-Rihal Ortaokulu'nda ortaöğrenimini tamamladı. 1955'te İhvan-ı Müslimin grubunun bir üyesi oldu. Lise öğrenimini de 1958 yılında Filistin Lisesi'nde tamamladı. Liseyi bitirdikten sonra bazı İslam alimlerinden özel dini dersler aldı. Bunun yanı sıra Yasin, devamlı olarak Arap edebiyatı ve İslam kültürü üzerine kitaplar okuyarak kendini çok iyi yetiştirdi. Çevresinde zeki ve kültürlü biri olarak tanınırdı. Özel öğrenimini tamamladıktan sonra bir camide hatip olarak görev aldı. Bu dönemde camilerde imamlık yaptı ve öğrencilere dini dersler verdi. Camilerde verdiği vaazlarda halkı "Siyonist İsrail"e karşı direnmeye çağıran Ahmed Yasin, hayatının gerek bu döneminde gerekse sonraki dönemlerinde pek çok önemli olaya şahitlik etti. Tüm bu olayların onun üzerinde önemli etkileri oldu.
Daha sonra Mısır'a giden Şeyh Yasin Kahire Üniversitesi'ne girdi. Burada Sanat Koleji'nde eğitim gördü. 2 yıl sonra Mısır yönetiminin baskısıyla tekrar Gazze'ye dönmek zorunda kaldı. Mısır'dan döndükten sonra yeniden alimlerin dizinin dibine oturan Şeyh Yasin, aldığı dersler sonucu İslam Hukuku'nda uzmanlaştı. Eğitiminin yanı sıra Abbasi Camii'nde imamlıkta yapan Şeyh Yasin'in o zamanlar bütün amacı, kendisi gibi İsrail işgalinden kaçarak kötü şartlar altındaki Gazze sokaklarına düşen Filistinli gençleri eğiterek onlara yardımcı olmaktı. Bunlara ek olarak Şeyh Yasin o dönemlerde esir ve şehid ailelerine yardım toplayıp dağıtıyordu.
1965 yılında Mısır genelinde İhvan-ı Müslim cemaatinin liderlerine ve üyelerine yönelik geniş bir operasyon başlatıldı ve o yıllarda Mısır'a bağlı bulunan Gazze'de de Şeyh Yasin, bu cemaate bağlılığından dolayı tutuklandı.
İsrail, 1967 yılında Gazze dahil tüm Filistin'i işgal etti. Artık Ahmet Yasin hatiplik ve imamlık yapamazdı çünkü vatanı ve toprakları İsrail boyunduruğu altına girmişti ama sakat bir adam olarak ne yapabilirdi ki. O günlerde İsrail işgaline karşı Filistinliler örgütlenmeye başlamışlardı ve işgale karşı direnmeyi kafasına koyan Ahmet Yasin bu faaliyetlerde en ön saftaydı. Tamamen kendi çabasıyla Gazze'de 1968 yılında ileride Hamas'ın temelini de oluşturacak bir İslâm Merkezi kurdu. İslâm merkezi bir çok kez kapatıldı ancak tüm baskılara rağmen merkez "Ed-Dava ve'l Cihad", "İsra Toprağındaki Birlikler" ve "İslam Toplumu Hareketi" gibi farklı bir çok isim adı altında çalışmalarını sürdürdü. Bu merkezde İsrail işgali altında kalan Filistinli gençlerin dinlerini ve kültürlerini kaybedip asimile olmalarını engellemeye yönelik eğitimler verilmekteydi. Şeyh Yasin, verdiği dersler ile iyice tanındı ve Filistin'in her tarafında adı duyulmaya başladı. Bu durum İsrail yönetimi tarafından rahatsızlıkla karşılandı. İsrail, Ahmed Yasin'i işte ilk o zaman gerekçesiz olarak defalarca tutuklayıp sorgu ve işkence teknikleriyle bu görünüşte felçli ama pek çok insandan daha güçlü bir ruha sahip adamı yıldırmaya çalıştı.
Uzun süre baskı ve keyfi tutuklamalara direnen Yasin'i bu şekilde sindiremeyeceklerini anlayan İsrail yönetimi, 1984 yılında genel bir baskın düzenledi. Yasin ve yardımcılarının çoğunu tutukladı. Yürütülen soruşturma sonunda Ahmed Yasin, İsrail Devleti'ni yıkarak yerine İslâmi bir devlet kurmak için çalıştığı gerekçesiyle 13 yıl hapse mahkum edildi. Fakat bu haksız tutuklama bölgede çok büyük tepkilere neden oldu. Ancak on bir ay sonra Filistinlilerle işgalciler arasında gerçekleştirilen bir esir değişiminde serbest bırakıldı. 1985'te gerçekleştirilen bu uygulamadan sonra Şeyh Ahmed Yasin, yine Filistinli'lerin İsraillilere karşı sürdürdükleri savaşta başlarına geçti.
Hamas onun bir eseri ve kurduğu bir okul idi
Şeyh Yasin, 8 Aralık 1987 tarihinde İhvan-ı Müslimin cemaatinin Gazze'de bulunan ileri gelenleriyle birlikte intifadanın öncüsü durumundaki, Arapça adı "Hareketul Mukavemetul İslâmi" olan İslâmi Direniş Hareketi (HAMAS)'ı kurdu ve oy birliğiyle hareketin manevi liderliğine getirildi. (Hamas Arapça'da cesaret, güç ve kuvvet anlamlarına gelmektedir.) Bu teşkilatın manevi lideri ve intifadanın devamında bir motor görevi gördü. Hamas öncelikli olarak kültür faaliyetlerinde bulunuyor ve topladığı paralarla mülteci kamplarında İsrail işgal güçleri tarafından kendi kaderine terk edilmiş bu insanlara okul, anaokulu açmak ve erzak yardımı yapmak gibi görevleri yerine getiriyordu. Teşkilatın o zamanlar yeni kurulmuş ve sadece faaliyetlerin güvenliğini sağlamaya çalışan ufak bir silahlı kolu da vardı. (Daha sonra bu silahlı kol gerek şartların onları marjinalize etmesi, gerekse de bizzat Mossad'ın kışkırtmaları sonucu büyük çapta eylemlere başlayacaktı.) Ellerinde taştan başka silahı olmayan çocukların yürüttüğü intifada yüzünden iyice sıkışan İsrail, hırsını yine Ahmed Yasin'den aldı. İsrail işgal yönetimi, 18 Mayıs 1989 tarihinde Şeyh Ahmed Yasin'i yeniden tutukladı. Onunla birlikte Hamas mensubu pek çok kişi de tutuklandı. Bu tutuklama, intifadayı durdurmayı amaçlayan bir uygulamaydı. Ancak işgal yönetimi umduğunu bulamadı. Çünkü bu olay üzerine intifada daha da şiddetlendi ve bir çığ gibi büyüdü.
Bir sene boyunca karanlık zindanlarda mahkemeye çıkarılmadan hapsedilen Şeyh Ahmed Yasin, 3 Ocak 1990 tarihinde mahkeme önüne çıkarıldı ve 15 suçlamadan yargılandı. Şeyh Yasin'in mahkeme mensuplarına söylediği söz şu olmuştu: "Bu mahkeme kanuni olarak beni yargılama hak ve yetkisine sahip değildir. Çünkü bu mahkeme işgalciler tarafından kurulmuştur. Dolayısıyla tamamen gayri meşru ve kanundışıdır." 15 ayrı suçla yargılanan hasta ve felçli bir adamın bu kadar cesurca konuşması İsrailli hakim heyetini şoke etmişti tabii. Bu ilk duruşmadan sonra yargıç yeniden duruşmayı belirsiz bir tarihe kadar erteledi. Daha sonra İsrail yönetimi Şeyh Ahmed Yasin'in 6 Ekim 1991 tarihinde mahkeme önüne çıkarılacağını açıkladı. Hamas bu sırada, Şeyh Ahmed Yasin'in yargılanmasını protesto için genel grev ilan etti. 16 Ekim 1991 tarihinde de Şeyh Ahmed Yasin hakkında mahkemenin verdiği hüküm açıklandı. İsrail askeri mahkemesi, Hamas'ın kurucusu Şeyh Ahmed Yasin'i ömür boyu hapis cezasına çarptırdı. Mahkeme Ahmed Yasin'e ayrıca, öldürme emirleri verdiği ve İsrail'i yıkarak yerine İslâmi bir devlet kurmayı amaçlayan kanun dışı (!) örgüt kurduğu iddiasıyla on beş yıl hapis cezası verdi. (Hamas'ın askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları ise 1991 yılında kuruldu.)
Şeyh Yasin, HAMAS'ın hedefini bir gazeteye yaptığı açıklamada şöyle belirtiyordu: "Bizim HAMAS olarak hedefimiz toprağımızı kurtarmak ve hakkımızı geri almaktır. Bu sürekli, sabit ve değişmeyecek bir hedeftir. Bu hedef er veya geç gerçekleşecektir. Bu hedef Filistin davasına hizmet etmektedir. Biz Filistin halkının birliği; arasına herhangi bir ihtilafın, uzlaşmazlığın girmemesi, iç savaş çıkmaması için çalışacağız. İşte bu, Filistin davasına hizmet edecektir. Hedef tektir. Biz isteklerimizi gerçekleştirmede ve İsrail işgal rejiminin gasp ettiği meşru hakkımızı geri almada özerk yönetime destek oluruz. Bu gerçekleştiğinde herhangi bir çarpışma ve direniş olmaz. Biz ne koltuk, ne mal, ne mevki istiyoruz. Biz mücahitleriz. Haklarımızı geri istiyoruz. Yönetim yine özerk yönetimin elinde kalsın. Biz ona bakmıyor ve ona rağbet etmiyoruz."
Zulme ve işkencelere rağmen asla taviz vermedi
İsrail yönetimi söz konusu cezaya mahkum ettikten sonra Şeyh Yasin'le zaman zaman pazarlıklar yapmak ve ona, serbest bırakılması için bazı şartları kabul ettirmek istedi. Hapis süreci boyunca pek çok kere işkence ve baskılara uğrayan Yasin'e yapılan kirli tekliflerde, eğer İsrail'i tanıdığını açıklar ve direnişi kınarsa serbest kalabileceği söylendi ise de, Şeyh Yasin bu tekliflerin hepsini reddetti. Daha sonra İsrail'i tanıma şartından vazgeçerek sadece özerklik anlaşmalarını kabullenmesi şartıyla serbest bırakma teklifinde bulundu. Şeyh Yasin bu teklifi de kabul etmedi ve İsrail yönetimini muhatap bile kabul etmediğini sık sık dile getirdi. Serbest bırakılmasına karşılık en basit bir şartı bile kabul etmeyeceğini böylece deklare ediyordu.
Ahmed Yasin, sağlık durumunun kötüleşmesine, maruz kaldığı kötü uygulamalara ve bedensel özürlü olması dolayısıyla zindanda çektiği sıkıntılara rağmen işgalciler karşısında hiçbir taviz vermedi. İşgal zindanlarında Şeyh Yasin'in taviz vermesi için bazen gözlerinin önünde çocuklarına işkence edildi bazen de tuvalet yasağı gibi aşağılık uygulamalarda bulunuldu. Tüm bu çirkin uygulamalara rağmen onun şu sözü davası ve inancı konusunda ne kadar kararlı olduğunu açıkça ortaya koymaktadır: "Benim için hapiste 100 yıl kalmak, karşılığında birtakım tavizler vererek çıkmaktan daha iyidir." Onun işgal rejiminin mahkemesi karşısına çıkarıldığı sıra söylediği sözler de inancı konusundaki kararlılığının bir göstergesiydi. Ahmed Yasin de çektiği bütün ızdıraplara rağmen davasından zerre kadar taviz vermemek için zindan hayatına sabretti. Şeyh Ahmed Yasin, bu kararlılığıyla aynı zamanda eşi az görülür müstesna bir örnek ortaya koydu. Hasta yatağında, acil tedaviye ihtiyacının olmasına rağmen: "Benim buradan çıkarılmam vatanımdan çıkarılmam anlamına gelmeyecek. Ben bu topraklara yeniden dönme hakkımı muhafaza edeceğim" diyerek Filistinlilere: "Bu vatana sahip çıkma konusunda asla gevşeklik göstermeyin. İşgalciler sizin en ufak bir zaafınızı kendi sinsi politikaları için kullanabilirler, buna fırsat vermeyin" mesajı iletti.
"Bizim uğrumuzda cihad edenleri biz elbette yollarımıza iletiriz. Muhakkak ki Allah iyilik edenlerle beraberdir." (Ankebut/69)
8 yıl sonra tekrar Gazze'ye dönüş
Şeyh Ahmed Yasin sekiz buçuk yıla yakın bir süre zindanda kaldıktan sonra, 30 Eylül 1997 Salı akşamı serbest bırakılarak tedavi edilmek üzere Ürdün'ün başkenti Amman'a götürüldü. Ancak bu serbest bırakma olayıyla ilgili iki önemli iddia ortaya atıldı. Bunlardan biri, Ahmed Yasin'in serbest bırakılmayıp Ürdün'e sürgün edildiği, diğeri ise 25 Eylül 1997 Perşembe günü sabahı Ürdün'ün başkenti Amman'da Hamas Siyasi Birimi Başkanı Halid Meş'al'e karşı suikast girişiminde bulunan Kanada uyruklu iki MOSSAD ajanına karşılık serbest bırakıldığı iddiasıydı. Halid Meş'al'e Ürdün'de suikast girişiminde bulunan iki MOSSAD ajanı görevlerinde başarısız olup yakalanmışlardı ve onların yargılanması İsrail'in ve MOSSAD'ın rezil olması anlamına gelecekti. Bu sebeple ajanları karşılığında Ahmed Yasin'i bırakmaya karar verdiler. Kral Hüseyin, ortada bir pazarlık olduğu iddialarının doğru olmadığını ve Halid Meş'al'e suikast girişiminde bulunan MOSSAD ajanlarının Ürdün'de yargılanacaklarını açıklamasına rağmen Şeyh Ahmed Yasin'in Gazze'ye dönmesinin ardından söz konusu suikast girişimine katılan MOSSAD ajanlarını İsrail'e teslim etti.
Hamas olayın hemen ardından yaptığı açıklamada teslim işine şiddetle tepki gösterdi. Hamas konuyla ilgili açıklamasında şunları bildirdi: "Biz MOSSAD adlı terör örgütüne mensup ajanların yargılanmalarını beklerken onların Siyonist yönetime teslimi yönünde gelişmeler olmasına şaşırdık. Hamas, hareketin Siyasi Birimi'nin Başkanı kardeşimiz Halid Meş'al'e karşı suikast girişiminde bulunan MOSSAD ajanlarının Ürdün hükümeti tarafından Siyonist işgal yönetimine teslim edilmesini büyük bir üzüntüyle karşılamıştır. Bu hareket Siyonist teröre karşı yumuşak tavır gösterilmesi anlamına gelir ki, böyle bir tavır da onlara daha çok cesaret kazandıracak dolayısıyla benzer girişimleri tekrarlamaya teşvik edecektir. Bu ise Ürdün'ün istikrar ve güvenine zarar verecektir. Siyonist yönetimin başbakanı Benjamin Netanyahu'nun Ariel Şaron ve İzak Mordohay adlı iki teröristi de yanına alarak dün akşam televizyonda yaptığı açıklama ve işgale karşı direnenler nerede olurlarsa olsunlar kendilerini izleyecekleri yönünde sözler sarf etmesi, bizim görüşlerimizi doğrulamaktadır."
"Sürgün" iddiasının doğru olmadığı, gerek Şeyh Ahmed Yasin'in açıklamalarıyla ve gerekse onun Gazze'ye dönerek açıklamalarını fiilen de doğrulamasıyla ortaya konmuş oldu. Ahmed Yasin, söz konusu iddianın ortaya atılmasından sonra yaptığı açıklamada, Amman'a tedavi için geldiğini ve Allah'ın izniyle sağlığına kavuşması durumunda vatanına geri döneceğini ifade etmişti. Ahmed Yasin açıklamasında, işgal yönetiminden yurduna geri dönmesine müsaade edileceğine dair yazılı bir belge verilmeden, kendisini Remle'den alarak Amman'a götürmek için gelen Ürdün helikopterinin kalkmasına izin vermediğini dile getirerek, istediği zaman vatanına geri dönme hakkının saklı olduğuna dair yanında yazılı belge bulunduğunu dile getirmişti. O, zindandan çıkarılmadan önce vatanına dönmesine müsaade edileceğine dair yazılı belge istemesiyle de tam anlamıyla Hz. Yusuf (a.s.) tavrı sergilemişti. Zindandan çıkarılacağı haberinin kendisine ulaşmasına rağmen hiç heyecana kapılmadan ve tam bir kararlılık göstererek hakkında çıkarılacak spekülasyonlara meydana vermemek ve vatanına olan bağlılığını, ona karşı duyarlılığını ortaya koymak için işgalcilerden yeniden vatanına dönmesine müsaade edileceğine dair yazılı belge istedi. Bu tam anlamıyla Hz. Yusuf (a.s.) kararlılığıdır.
Ve seneler sonra Ahmed Yasin, sıkıntılı hapis hayatı ve hastalığına rağmen yeniden Gazze'ye döndü ve mücadelesine bıraktığı yerden devam etti.
2. El Aksa İntifada'sı onunla ruh buldu
Şeyh Ahmed Yasin, Gazze'ye dönmesinden sonra da mücadelesine devam etti. 29 Eylül 2000'de Beyrut kasabı olarak adlandırılan şimdiki İsrail Başbakanı Ariel Şaron'un Mescid-i Aksa'ya düzenlediği provakatif ziyaretiyle intifada ruhu yeniden dirildi. Şeyh Yasin 1. İntifada da olduğu gibi 2. El-Aksa İntifadası'nın da manevi lideri oldu. Böylece Şeyh Yasin'in adı intifada ile özdeşleşti.
İşgalci Siyonistler tarafından da sürekli takip ediliyordu. Yasin'in ortadan kaldırılması zamanla çıkarcı bir politikacıya dönüşmüş Yaser Arafat'ında işine geliyordu. Çünkü Ahmed Yasin, Arafat'ın İsrail'e karşı yumuşama ve taviz politikasını sert bir dille eleştirenlerin başındaydı. Arafat bile yıllar sonra verdiği tüm taviz ve yumuşama politikalarından dolayı İsrail tarafından nasıl aldatıldığını itiraf edecekti. Ancak iş işten çoktan geçmişti. Her taviz verişinde kandırıldığını ve büyük oyunlarla yüz yüze geldiğini anlayan Arafat, bir daha İsrail'in oyunlarına gelmemek için direnme kararı aldı. Ancak verdiği tüm tavizlere rağmen Arafat, bir dönemler ödüllendirildiği ülkeler tarafından anında kötü adam olarak lanse edildi. Arafat, bugün kendisini aldatanlara karşı gösterdiği tepkiden dolayı 2.5 yıldır Ramallah'daki bürosunda dünyadan tecrit edilmiş bir şekilde yaşamını sürdürüyor.
Şeyh Yasin'i korkutamayacağını ve kandıramayacağını anlayan İsrail, Yasin'i öldürmeye karar vererek kalemini kırdı. İsrail işgal ordusu, 15 Aralık 2001'de başlattığı geniş çaplı bir saldırı hareketiyle, özellikle Hamas üzerinde etkili olmaya çalışırken, bu saldırı esnasında Şeyh Ahmed Yasin'in içinde bulunduğu camii, İsrail ordusunun füzelerine hedef oldu, fakat Yasin bu saldırıdan yara almadan kurtuldu. Bir sene sonra Yaser Arafat devreye girdi ve politik rakip olarak gördüğü Ahmed Yasin'i 24 Haziran 2002'de Gazze Şeridi'ndeki evinde göz hapsine aldı. Filistin yönetiminden bir yetkili o dönemde yaptığı bir açıklamada, "Şeyh Yasin'in, Filistin halkının ulusal çıkarlarını korumak için önceki günden başlayarak evinde göz hapsine alınmasına karar verildi" dedi. Yetkili, kararın Yaser Arafat tarafından alındığını kaydetti. 2003 Eylülü'nde Hamas liderlerinin toplantı yaptığı bir yeri İsrail savaş uçakları bombaladı. Yasinin dostlarıyla yemek yediği bir evi havadan tonlarca bomba atarak imha etti ama Ahmed Yasin bu ağır bombardımandan da sadece elinden hafif bir sıyrık alarak kurtulmayı başardı.
Yorgun yıllar ve son arzu: ŞEHADET
Bu yaşlı, felçli, gözleri zayıflamış, duymakta ve konuşmakta zorlanan adamdan bile son derece çekinen İsrail işgal güçleri, onu öldürmeyi artık bir onur meselesi haline getirmişti. İsrail dört bir yandan kuşatma altında tuttuğu Gazze'de, yüksek teknoloji ürünü savaş araç ve gereçlerine rağmen Şeyh Yasin'i vuramıyordu. Tıpkı destekçisi Amerika gibi. Amerika da Afganistan'da ve Irak'ta yüksek teknoloji ürünü güdümlü bombalarla hedeflerini ıskalayıp her nedense hep sivil yerleşim yerlerini bombalıyordu. Tüm bunlara rağmen hâlâ utanmadan tapındıkları bu insan öğütme makineleriyle sözüm ona insanların gözlerini korkutmaya çalışıyorlar.
Tüm zor şartlara rağmen Şeyh Ahmed Yasin, beş vakit namazını camide kılmaktan uzak durmuyordu. Sabah namazlarını her sabah Gazze'de bulunan bir kaç camiden birinde eda ediyordu. Öte yandan, Şeyh Yasin'in son aylarda gece ibadetlerini sabah namazına kadar aralıksız sürdürdüğü, ailesi tarafından ifade edildi. Şehadetinden bir kaç gün önce yani Cumartesi günü Şeyh Yasin, onu yıllardır bir türlü terk etmeyen hastalıklardan dolayı rahatsızlandı. Yaşlılığı rahatsızlığını daha bir artırıyordu. Ailesi, Şeyh Yasin'in bir kaç gün içinde, ağır geçen ve her geçen gün yoğunlaşan hastalığından dolayı eceliyle ölmesini bekliyordu. Şeyh Yasin, Cumartesi gecesi, aniden rahatsızlanarak tekerlekli sandalyesinden düştü. Nefes darlığı çeken ve bu nedenle konuşma zorluğu yaşayan Şeyh Yasin, hastaneye kaldırıldı. Bu sırada Gazze kıyılarında İsrail ordusunun hareketliliğini fark eden aile, rahatsızlığı sürmesine rağmen Şeyh Yasin'i hastanede bırakmayıp tekrar evine götürdü. Bu sırada Şeyh Yasin ile birlikte olanlar, Arap gazetesine, çok kötü durumda olan Hamas liderinin ölmek üzere olduğunu anlattı. Pazar günü ise, İsrail keşif uçaklarının bölgedeki hareketlerinden şüphelenen Şeyh Yasin'in ailesi, yatsı namazını camide kılan Hamas'ın manevi liderini, güvenlik için başka bir yere götürmeye karar verdi. Fakat Şeyh Yasin, burada aniden fikir değiştirdi ve geceyi camide ibadet ederek geçirmeye karar verdi. Yakınlarının ikna çabaları sonuç vermedi ve Şeyh sabah namazına kadar camide kalarak geceyi hiç uyumadan ibadetle geçirdi. Şafak vaktinden önce dostlarıyla kılacağı sabah namazından sonra evine gidip dinlenmeyi düşünüyordu. 22 Mart 2004 günü sabah namazını eda ettikten sonra camiden çıkıp evine götürülmek üzere iken, İsrail işgal güçlerinin savaş helikopterlerinden atılan 3 füzeden biri, Şeyh Yasin'in karnına isabet etti.
Allah'u Ekber... Allah'u Ekber... Allah'u Ekber...
Zaten Şeyh Yasin gibi tüm Mü'min adamların da istediği böyle şerefli bir ölümle dirilmekti. Böylece İslâm ümmeti yeni bir ŞEHİD ADAM daha kazanmıştı. İnna Lillâhi ve İnna İleyhi Râciun...
"Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü sanmayın. Bilakis onlar diridirler; Rableri yanında rızıklara mazhar olmaktadırlar. Allah'ın, lütuf ve kereminden kendilerine verdikleri ile sevinçli bir halde arkalarından gelecek ve henüz kendilerine katılmamış olan şehit kardeşlerine de hiçbir keder ve korku bulunmadığı müjdesinin sevincini duymaktadırlar. Onlar, Allah'tan gelen nimet ve keremin; Allah'ın, müminlerin ecrini zayi etmeyeceği müjdesinin sevinci içindedirler." (Al-i İmran/169-171)
Şeyh Yasin'in Ürdün'de yayımlanan es-Sebil dergisine şehadetinden üç gün önce verdiği demeçte, İsrail ordusunun Filistin gruplarının liderlerini tek tek hedef almasını ''İsrail'in iflası'' olarak yorumluyordu. ''Düşman bu tür saldırılarla sokağı yatıştırmak istiyor, insanlarına 'gereken karşılığı vereceğiz' diyor. Bu tehditler, İsrail'in başarısızlığı ve iflasını gösteriyor'' diyen Şeyh Yasin, ''düşmanı Filistin topraklarından çekilmeye zorlayacak tek şeyin silahlı mücadele olduğunu'' söylemişti. Şeyh Yasin, demecinin sonunda şu ifadeyi kullanıyor: ''Düşman bizden direnişe son vermemizi istiyor. Biz de şunu merak ediyoruz: Dünya niçin İsrail işgalinin sona erdirilmesini istemiyor? Kim işgal ediyor, kim kendini savunuyor?...''
Şeyh Yasin'in şehadeti Hamas'ı asla bitirmeyecek. Geçmişte Yasin hapisteyken de Hamas işgale karşı direnmeyi sürdürmüştü. Bilâkis, şehadeti özümseyen Filistin halkı, Şeyh Yasin'in fotoğraflarını ellerinde taşıyıp şehit olmak için sıraya girecektir.
Bir baba olarak Şeyh Yasin
Şeyh Ahmed Yasin 8'i kız, 3'ü erkek olmak üzere 11 çocuk babasıydı. Aynı zamanda 23'ü erkek, 17'si kız 40 torun dedesiydi. Kızlarından 6'sı evli, 2'si duldu. Damatlarından Hani Ebu Ömereyn, Hamas'ın siyasi liderlerinden İsmail Ebu Şeneb'e düzenlenen bir saldırıda şehid olmuş, diğer damadı Hamis Müştehi ise 22 Mart'ta Şeyh Yasin'e düzenlenen saldırıda şehid oldu. 3 oğlundan biri olan 30 yaşındaki Abdi, İsrail işgal güçlerinin 10 Eylül 2003 tarihinde Gazze kentinde Hamas liderlerinden Mahmud Zahar'ın evine düzenlediği hava saldırısında şehid oldu. Şeyh Yasin'in oğlu Abdi ile birlikte Zahar'ın 24 yaşındaki oğlu Halid'de saldırıda şehid oldu. Zahar ise saldırıda bacağından yaralandı. Şeyh Yasin'in yaşayan oğullarından Abdülhamid ve Abdulgani ise Şeyh Yasin'in şehid edildiği suikastta ağır yaralandılar. Her ikisinin de Hamas içinde aktif rolleri bulunmakta.
Kızı Dr. Meryem, İslamonline sitesine yaptığı açıklamada, babası Şeyh Yasin'in siyaset, cihad ve ıslah programlarına vakit ayırdığı gibi evine de yeteri derecede zaman ayırdığını belirtti. Babasının çok ince kalpli ve tebessüm saçan bir veçhe sahip olduğunu belirten Dr. Meryem, babasının uzun zamandan beridir hep şehid olmayı temenni ettiğini vurguladı. Meryem, "Allah'a hamd olsun, babam sonunda istediğine kavuştu. Biz de onunla birlikte şehadeti daha çok ister olduk" dedi. Şeyh Yasin'in torunlarını üzüntülü veya hasta görmeye dayanamadığını belirten kızı Meryem, Yasin'in torunlarının etrafında cıvıl cıvıl koşuşturmalarını çok sevdiğini ve her sabah hemen hemen tüm torunlarını görmeden evden ayrılmadığını söyledi. Babalarının sık sık kendileri ile sohbet ettiğini, dertleştiğini, hüzünlerini ve mutluluklarını paylaştığını belirten Meryem, iyi kalpli babasının her zaman tebessüm eden yüzünü asla unutamayacağını ifade etti. Kızı Meryem, Şeyh Yasin son günlerinde onlara sık sık sebat ve sabrı tavsiye ettiğini de açıkladı. Şeyh Yasin'in eşi Halime Yasin ise şehadetinin ardında şu açıklamada bulundu: "İstediğine ulaştı. Onunla geçirdiğim bu kadar zaman içinde hayırlı yönünden başka hiçbir şey hatırlamıyorum." Şeyh Yasin'in oğlu Abdulgani'nin eşi Ummu Husam ise, "Onu tanıdığım günden beri bizi kızdıracak bir kelime bile işitmedim. Bilakis kalplerimizi kıracak hiçbir sözü duymak istemezdi. Daima ne istediğimizi, eşlerimizle aramızın nasıl olduğunu sorardı. Bir kez oğluyla bir sorun yaşadık. Kendisine bunu haber verdiğimde beni destekleyip oğlunu azarlamıştı." dedi. Damatları ise ölümünden sonra Şeyh Yasin ile ilgili açıklamalarında, Yasin'in kendilerinin babası, kardeşi, dostu, hocaları ve mürşidi olduğunu söyleyip onu asla unutmayacaklarını belirttiler.
Karısı Halime ve 11 çocuğu ile mütevazı bir şekilde yaşayan Şeyh Yasin, İslam dünyasında saygın bir dini kişilikti. Şeyh Yasin Gazze'de, Filistinlilerin yaşadığı fakir bir gecekondu semtinde yaşıyordu. Evinin üç küçük odası, bir mutfak, banyo ve tuvaleti vardı. Evi kışın soğuk, yazın ise çok sıcak idi. Filistin yönetimi Gazze'nin zengin mahallelerinin birinde ona kocaman bir ev teklif etmiş, ancak kendisi bunu kabul etmemişti. Şeyh komşularının dertleriyle dertlenir, yetim çocuklara ve dul kadınlara sahip çıkardı. Yiyeceğini ve giyeceğini paylaşmayı severdi. Kızı Meryem, Şeyh Yasin'in Hamas liderlerinden Şeyh Salah Şehade'yi çok sevdiğini ve onun İsrail işgal güçleri tarafından şehid edilmesinin ardından Şehade'nin resimlerini gördüğü yerde gözünden yaşların damladığını söyledi. Şeyh Yasin'in herhangi bir yazılı vasiyet bırakmadığını belirten ailesi, Eylül 2003'teki İsrail suikastından kurtulan Yasin'in "Allah'ım ümmetin suskunluğunu sana şikayet ediyorum!" diye başlayan yazısının onun ümmete bir vasiyeti olduğunu açıkladı.
Bir davetçi olarak Şeyh Yasin
Şeyh Yasin bir gazetecinin kendisine bir gününü nasıl geçirdiğine dair sorduğu soruya şu cevabı vermişti; "Güne sabah namazı ile başlarım. Daha sonra Kur'an-ı Kerim'i okurum. Bunu müteakiben biraz istirahat etmek için odama çekilirim. Peşinden kahvaltı için kalkarım. Böylece günlük rutin çalışmalarım başlar. Evimde ya da büromda görüşmeler yapar ve Filistinlilerin sorunlarına çözümler bulmaya çalışırım. Ayrıca gelen maddi yardımları yerine ulaştırmak için uğraşırım. Randevular veya görüşmelerim olmadığı zamanlarda da İslami kitaplar okur, radyo ve televizyonlardan haber programlarını takip ederim. Bunlara ek olarak bana dünya basınından derlenip getirilen yorumları her gün incelerim. Daha sonra öğlen namazının ardından yine evimde ve iş yerimde gece saat 24'lere kadar süren yoğun bir çalışma içine girerim. Bazen saat gece yarısı 1'de yatağıma dönerim. Anlayacağınız günüm, randevular, görüşmeler, araştırmalar ve medya kuruluşları ile röportajla geçiyor." Şeyh Yasin'in mesai arkadaşları onun genelde günün 16 saatini bu tür çalışmalar ile geçirdiğini ifade ediyorlar. Ailesi, Şeyh Yasin'in beş vakit namazını mescidde kılmaya özen gösterdiğini ve son aylarda gece ibadetlerini de sabaha kadar sürdürdüğünü açıkladı. Şeyh Yasin'in çok az uyuduğunu belirten ailesi, yoğun mesaisi ve hastalığına rağmen eve döndüğünde hiçbir zaman yorgunluğunu belli etmediğini kaydetti. Ailesi Şeyh Yasin'in sık sık nafile oruç tuttuğuna da işaret etti. Hamas'ın Gazze emiri Abdulaziz Rantissi de, Şeyh Yasin ile ilgili anlattığı bir anısında; Şeyh Yasin ile birlikte bir bölgeden başka bir bölgeye giderken, trafik kazası geçirmiş bir Yahudi aileye Şeyh'in emriyle yardım ettiklerini ve hastaneye kaldırıp, kurtulmalarına vesile olduklarını belirtti.
Ahmed Yasin sadece Hamas'ın değil bütün Filistin direnişinin ve tüm dünya Müslümanlarının sevilen liderlerindendi. Bundan dolayı da Fas'tan Endonezya'ya kadar bütün Müslüman halklar tarafından sahipleniliyordu. Şehadeti karşısında da bütün Filistin halkı ve direniş örgütleri ile birlikte dünya Müslümanlarının sergilediği ortak tavır bu özelliğini ortaya koymaktadır. Şeyh Yasin, kendisiyle yapılan bir röportajda dünya Müslümanlarına şöyle bir mesaj gönderiyordu: "Benim bütün Müslüman gençlere nasihatim en başta İslam ahlakıyla ahlâklanmalarıdır. Doğruluk, güvenilirlik, ahde vefa, sevgi, kararlılık, çalışma ve üründe ihlas, Müslümanlarla yardımlaşmak ve onların dertleriyle dertlenmek de İslam ahlakının gereklerindendir. Allah yolunda cihad ve Allah'u Teala'nın kelamının en yüce olması için başkalarıyla yardımlaşmak da İslam ahlakının gereklerinden biridir. Müslümanlara da ilme önem vermelerini tavsiye ediyorum. İlim gelecekte bizim düşmanımıza karşı zafer elde etmekte kullanacağımız silahımız olacak. Cehaletle zafer elde edemeyiz. Dini, dünyayı ve ahireti kuşatacak bir ilimle ancak zafer elde edebiliriz."
Aydınlık dolu portre
İşte hayatını okuduğumuz bu felçli Mü'min adamın attığı adım, büyük bir iman tavrının örneğidir. Hayatın tavır koymak olduğunu ve adamların uzun ömürleriyle değil, tavırlarıyla ölçüldüğünü yaşamıyla gösterdi bize. Böylece o, gördüğü eziyet, işkence, sıkıntı ve zorlukların Mü'min adamları yollarından ayırmadığını bilâkis azimlerini, sebatlarını, teslimiyetlerini ve imanlarını artırdığını hayatın her merhalesinde ortaya koyduğu tavırlarıyla gösterdi bu çağın Müslümanlarına....
Bunun üzerine imtihanın hikmetini, verilen sözü tutmanın ya da dönmenin akıbetini açıklamak ve bütün bunlarda meseleyi Allah'ın iradesine bağlamak suretiyle bir değerlendirme yapılıyor:
"Mü'minler, (kendileriyle savaşmak için toplanan ucu bucağı gözükmeyen) ittifak güçlerini görünce: "İşte bu Allah'ın ve Rasûlünün bize vadettikleri şeydir; Allah ve Rasûlü doğru söyledi" demişlerdir. Bu bakımdan, düşmanın gelişi onların sadece imanlarını ve teslimiyetlerini arttırmıştır." (Ahzâb/22)
Şeyh Yasin gibi imanlı bir adamın tavrı, Allah'a giden yolda dalgalanan bir bayrak olarak kalacak ve hakkın tarafını tutma, onun safından yer alma ve ona bağlanmada davetçilere meşale olacaktır. Biz de bu imanlı adamın tavrı gibi tavır takınalım, biz de onun meşalesini gelecek nesillere duyuralım, onu kendimize örnek yapalım ve tüm insanlara ilan edelim...
Şüphe yok ki hayat ancak hakkın zaferi ve batılın hezimeti ile tatlı ve güzel olur. Mü'min adamlar da ancak imanlı tavırlarıyla tanınır, bilinir, yükselir ve yücelirler....
İşte yüce Allah her devirde Mü'minler arasında yer alan bu adamların aydınlık portrelerini bize, zaaf nedeniyle sözlerinden dönenlerin tablolarına karşılık yer alan iman tablosunu bütünlemek için sunuyor...
HABERE YORUM KAT