Ümitsizliğe düşersek Gazze asıl o zaman kaybeder!
Ersin Çelik savaş devam ederken yılgınlığa düşmenin telafi edilemez bir hata olduğuna dikkat çekiyor.
Ersin Çelik / Yeni Şafak
İsrail’i neler beklemeli?
Bugün 12 Aralık 2023. ‘Gazze Soykırımı’nın 66’ncı günündeyiz. Katledilen sivillerin sayısı 20 bine ulaştı. Aralarında 8 binden fazla çocuk var. İsrail’in ağır bombardımanlarıyla tamamen yıkılan bina sayısı 50 bine yaklaştı. O enkazlarda binlerce sivilin cesetleri olduğu biliniyor. Gazze ölüm kokuyor. Cenazeleri defnedecek yer kalmamış durumda.
8 milyar dünyalı, izliyoruz Gazze’yi. “Elden ne gelir?” sorusu çok eskide kaldı. Anladık ve çaresizliğimizle yüzleştik. Ancak İsrail tam olarak bunu istiyor. Bizi yaşarken öldürmek, çaresizliğe mahkûm etmek istiyor. Önceki yazıda da vurgulamıştım, “Gazze acı eşiğimiz oldu” ve İsrail tüm insanlığı gücüyle baskı altına alma deneyleri yapıyor.
Üzerimizdeki psikolojik baskıya boyun eğersek ve böyle devam ederse; tükenmiş, refleksleri zayıflamış ve denemelerinden sonuçlar alamamış toplumlara dönüşeceğiz.
Gazze’yi bombalarken, izleyicilerini de yavaş yavaş öldürüyor İsrail. Yani soykırımdan beri, kalan bizler de saldırı altındayız. Ne yapacağız peki? Günlerdir sorguluyorum. Gazetecilik mesleğine lanet ederek düşünüyorum. Merhum Başbakan Necmettin Erbakan’a atfedilen, “İsrail laftan anlamaz. İsrail ancak güçten anlar” sözü bugün tüm gerçekliği ile karşımızda duruyor aslında. Şunda çok net olmalıyız: İsrail laftan anlamıyor. Kulaklarını tüm dünyaya kapatan cani bir devlet İsrail ve tüm gücüyle Gazze’yi yok ediyor. Şundan da eminiz ki İsrail ancak güçten anlar. İsrail’i ancak bir güç durdurabilir. Ancak şunu da gördük ki: “O güç” gerçekten yok. Ya da “o gücü” kendisinde görmüyor dünyanın geri kalanı.
Elinde atom bombası olan İsrail, Noah Harari gibi fikir haysiyetsizleri aracılığı ile böylesi korkunç bir katliama imza atabileceğinin suflelerini verdirdi. Harari’nin geçtiğimiz ay, Japon televizyonunda yaptığı o onursuz konuşma tüm dünyaya, önüne dikilecek devletlere ve liderlere yapılmış en büyük tehditti. Gördüğümüz kadarıyla bir tek Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Ey İsrail sende atom bombası, nükleer bomba var ve bununla tehdit ediyorsun” diyerek İsrail’in asıl amacının ne olduğuna dikkat çekti.
İnsanlık bir korku duvarına çarpıp duruyor. Bu duvarı aşmamız gerekiyor. İsrail’e karşı en az Gazze halkı kadar korkusuz, Gazzeli kadınlar gözü kara, Gazzeli çocuklar kadar cesur ve Gazzeli mücahitler kadar cihat şuuruyla hareket etmeliyiz. En azından oturduğumuz yerden, sosyal medyadan ahkâm kesmenin ötesine geçmeliyiz. Madem İsrail güçten anlıyor, o zaman bu gücün inşa edilmesi gerekiyor. Atom bombası yapmaktan bahsetmiyorum tabii ki. Gazze’ye atom bombası atmayı düşünecek kadar gözü dönmüş İsrail’e, bundan sonrasını zindan edecek bir bilinç ve korkusuzluk iklimi inşa etmeliyiz.
İsrail nasıl tüm insanlığı ‘Holokost Endüstrisi’ ile tahakküm altına almıştı. Özellikle Amerika ve Avrupa halkları 75 yıldır Filistin’de süregelen vahşeti göremeyecek kadar kör edilmişti. Bir kırılma başladı aslında. Gazze, Hamas’ın 7 Ekim’deki Aksa Tufanı harekâtıyla hiç olmadığı kadar sınırlarını genişletti. Filistin halkının haklı ve kahramanca mücadelesi küresel intifadanın kapılarını aralıyor.
Görüyoruz ki korku duvarlarını yıkacak bir iklim inşa etmek artık elimizde. Bunun için kinimizden ve öfkemizden güç almalıyız. Öncelikle katil, barbar İsrail ile adil bir hesaplaşmanın hayaliyle yaşamalıyız. İsrail ve destekçilerini, yakın ve uzak gelecekte her an her saniye mahkûm edecek bir irade inşa etmeliyiz. Soykırımı destekleyenler bir yana, Gazze’de bebekler katledilirken “tarafsız kalma” namussuzluğunu seçen herkes böylesi bir iklimde nasibini alacağını bilmeli.
İsrail ve Amerika kendilerini en güçlü gördükleri, zehirlendikleri dönemdeler aslında. Hatalar yapacaklar ve insanlığa karşı daha büyük suçlar işleyecekler. Haliyle taraftar kaybedecek ve sivil, onurlu yeni düşmanlar kazanacaklar.
Gazze’de bebek öldürmenin haklı hiçbir gerekçesinin ve savunmasının yapılamayacağının bilinciyle, gelecekte bebekleri katletme pişmanlığıyla özürlerinin asla kabul edilmeyeceğinin kararlılığı ile İsrail ve Siyonist düşünceyi benimseyen, destekleyen herkese yaşadıkları dönemleri zindan etmeliyiz.
‘Nasıl yapılacak’ diyenler olacaktır. Cevabı bizde. Her şeyden önce artık daha cesur olmalıyız. Fikir, sanat ve edebiyat alanlarında seri üretimler yaparak, mevcut İsrail yanlısı, bağlısı, bağımlısı yapıları yıkarak ve yerlerine yenilerini daha iyi vaziyette inşa etmekle başlamalıyız. Filmler, kitaplar, belgeseller üreterek bir bilinç inşa etmeliyiz. İnsanlar olarak konuşarak, kavga ederek, sağlam argümanlar üreterek İsrail’in karşısına dikilmeyi göze almalıyız. Gazze 66 gündür soykırıma maruz kalıyor fakat bu günler asla geride kalmamalı.
Bitirirken günlerdir aklımda olan fikri sunacağım: İstanbul’da, Gazze’de yaşananları her boyutuyla anlatacak, yaşatacak bir “Gazze Soykırımı Müzesi” inşa etme gündeme alınmalı ve çalışmaları ilan edilmeli. Siviller olarak, İsrail’in kamuoyu oluşturma ve enformasyonla etki altına alma gücünün karşısına ancak böyle dikilebiliriz. Yanılgılarım, eksiklerim vardır mutlaka. Onları da lütfen sizler tamamlayın.
HABERE YORUM KAT