Ramona Wadi’nin Middle East Monitor’de yayınlanan yazısı, Haksöz Haber tarafından tercüme edilmiştir.

AB Dış İlişkiler Sözcüsü Anouar El Anouni, ABD Başkanı Donald Trump'ın Gazze'yi ele geçirme ve sözde “Ortadoğu'nun Rivierası” olarak yeniden şekillendirme açıklamasına cevaben gecikmeli olarak yaptığı açıklamada “Gazze, gelecekteki bir Filistin devletinin önemli bir parçasıdır” dedi.

AB, Filistinlilerin daha fazla zorla yerinden edilmemesi gerektiğini belirterek Gazze konusunda iki devletli çerçevede diplomatik tutumunu sürdürürken, Trump planının Filistinlilerin geri dönüş hakkını içermediğini açıkladı. Bu durum, Gazze'nin İsrail çıkarları için ABD tarafından varsayımsal olarak ele geçirilmesine ilişkin ilk açıklamasında açıkça görülse de - Trump Gazze'nin yabancılarla doldurulacağını söyledi - geri dönüş hakkının olmadığı yönündeki keskin iddia, uluslararası toplumun Filistin ve Filistin meseleleri söz konusu olduğunda sürekli erteleme stratejisini ortaya koyan tehlikeli bir tona sahiptir.

Şunu açıklığa kavuşturalım: geri dönüş hakkı sadece Filistinliler için değil tüm mülteciler için meşru bir haktır.

Bu, hiç kimse tarafından müzakere edilemeyecek veya elinden alınamayacak bireysel bir haktır. Bu uluslararası hukukun gereğidir. Ancak, BM'nin 194 sayılı kararında Filistinlilerin geri dönüş hakkının teyit edilmesine rağmen, uluslararası toplum İsrail'in kendisinin bu hakkın önünde bir engel olduğu gerçeğini hiçbir zaman ele almamıştır. İsrail'in yerli Filistin nüfusunun yasadışı etnik temizliği üzerine kurulduğu ve bunun da Filistinli mültecileri talihsiz bir insani sorun haline getirdiği gerçeğini hiçbir zaman ele almadı.

İsrail'in kurulmasıyla birlikte, sürekli bir mülteci yaratma döngüsü harekete geçti. İsrail'in Filistin'deki sömürgeci girişimini korumak için dünya, Filistinli mültecilerin zorla yerinden edilmesine suç ortağı oldu. Bu suç ortaklığı 1967'den sonra da devam etti; İsrail'in Filistin halkından daha fazla toprak koparmak için aldığı her kararda; Gazze'ye yönelik her acımasız saldırıda; işgal altındaki Batı Şeria ve Kudüs'te inşa edilen ve genişletilen her yerleşimde; Gazze'deki soykırımda ve apartheid rejiminin Cenin'e yönelik saldırılarında. İsrail nerede Filistinlileri zorla yerinden etmeye karar verse, uluslararası toplum hemen arkasındaydı.

Trump, Filistinlilerin geri dönüş hakkını açıkça reddetmektedir.

Ancak örneğin AB bu hakkı açıkça savunmuş ve bu hakkın kullanılması için çalışmış mıdır? Zorla yerinden edilmeyi sömürgeci bir politikadan kopuk insan hakları ihlallerine kadar parçalara ayıran BM'ye ne demeli? Bir soykırımda insani ateşkesi bile tartışan ve İsrail'in Gazze'deki Filistinlileri daha fazla sayıda katledebilmek için zorla yerinden etmesini durduramayan BM'ye ne demeli? Uluslararası toplum geri dönüş hakkı konusunda Filistinlileri on yıllar önce satmıştır.

Dahası, zorla yerinden edilme konusunda ayrım yaparak Filistinlileri mahvetti. Bu ayrım 1948 ile 1967 arasında yapıldı ve bugüne kadar da yapılmaya devam ediyor. Gazze'de yıkılan evlerine dönen Filistinlilerin görüntülerinin, tüm bir Siyonist sömürgeci şiddet tarihinin yansımalarının sadece küçük bir parçası olduğunu unutmayalım.

Avrupa, İsrail'i tanımadan önce meşrulaştırdığı sömürgeci ideolojiye sırtını dönebilir mi?

Diplomatik jargon bir yana, Filistinlilerin geri dönüş hakkı konusundaki tutumları açısından Trump ile AB ve dünyanın geri kalanı arasında seçim yapacak bir şey yok. Eğer Trump Gazze planında Filistinliler için geri dönüş hakkı olmadığını kararlılıkla ifade edebiliyorsa, bu iddiasını destekleyen bir oyalama geçmişi vardır. Trump ile uluslararası toplum arasında bu konuda bir farklılık görüntüsü yaratan tek şey, tarihten ders alma konusunda sürekli bir ısrarın olmamasıdır. Yol her zaman sessizlik ve insani paradigma ile döşenmiştir; Trump için bu kırmızı halı sermek gibidir.