Uluslararası sistemdeki güç boşluğu ve içi boşalan ittifaklar
Hasan Basri Yalçın, siyasal düzenin bir geçiş sürecinde olduğunu ifade ederken ülkelerin birbirleriyle kurdukları ittifaklarınsa günübirlik olduğunun altını çiziyor.
Hasan Basri Yalçın / Sabah
Kim kime destek verir?
Dünya siyasetinde çok belirgin bir davranış kalıbı kendini hissettiriyor. Yeni kutuplaşmalar ve kamplaşmalar bekleniyor; ama bu kamplaşmalar nedense bir türlü ortaya çıkmıyor. Devletler herhangi bir kriz anında kendi tarafında olmasını istediklerine destek vermek şöyle dursun herkes birbirini yalnız bırakmaktan keyif alıyor. İster kriz bölgelerine bakın ister pozitif siyaset arayışındaki kurumsallaşma çabalarına, aynı resmi görürsünüz.
Ukrayna Savaşı'nda Batı tek sesle konuşmaya özen gösterse de tek bir cephe kurdu diyemeyiz. Çin, Rusya'ya destek verecek diye bekleyebilirsiniz; ama o destek hiç de beklenen seviyelerde görünmüyor. Türkiye mesela Ukrayna Savaşı sırasında kendini hiçbiri tarafa bağlamamak için özen gösteriyor.
Afrika'da yaşananlara bakın. Dün de Gabon'da bir darbe oldu. Ben Afrika'da yaşananları Ukrayna Savaşı'nın bir uzantısı olarak görüyorum. Bir çeşit hesaplaşma, bir çeşit cepheyi genişletme çabası. Rusya, Fransa, ABD ve Çin gibi önemli aktörler, her Afrika ülkesini vekâlet savaşlarının bir parçası olarak görüyor gibi. Ama şimdilik Rusya ve Fransa ön planda. Dikkat ederseniz Rusya bastırıyor. Fransa ise doğrudan mücadeleye girmekten kaçınıyor; ABD desteği arıyor. Fakat bulacak gibi görünmüyor.
Afrika'daki diğer ülkeler de Fransa ile tam ittifak halinde bulunmaktan kaçınıyor. İşin ilginç tarafı Çin, tüm Afrika'yı hâlâ ekonomik ve ticari bir alan olarak görüyor ve Rusya'nın çabalarına doğrudan destek verdiğini söylemek mümkün değil. Çin en fazla Rusya ile Fransa'nın çekişmesinden doğacak boşlukları değerlendirmek istiyormuş gibi görünüyor. Bir de Türkiye'ye bakın. Afrika'ya çok önem verdiği sır olmayan Türkiye, neredeyse hiç sesini çıkarmıyor. Kendini yine bir tarafa yaslamaktan kaçınıyor.
BRICS ülkelerinin toplantısı da aynı şekilde geçti. Yeni üyeler kabul edildi; fakat BRICS'e kamuoyunda yüklenen anlamını dolduracak herhangi bir sonuç çıkmadı. Herkes her yerde bulunmak istiyor; ama kimse sorumluluk almak istemiyor. BRICS'e katılan yeni üyelere bakarsanız bir arayış görürsünüz. Ama iş ciddiye binmeye başlasa herkes bir diğerini öne sürme ve kenardan izleme eğilimine sahip olacaktır.
Bu davranış kalıpları sistemik şartların bir sonucu. O nedenle de neredeyse bütün devletler benzer işler yapıyor. Uluslararası sistemde büyük bir güç boşluğu var. ABD'nin doldurmaktan kaçındığı bir boşluk. Her devlet bir yandan bu boşlukta kendine alan açma hevesine sahip; ama bir yandan da bunun risk içerdiğini biliyor. Kimin başına ne geleceğinin garantisi yok. Her devlet de kendi başının çaresine bakma eğilimi geliştiriyor.
Kurumsal ittifaklar zayıflıyor. Kısa vadeli ve konu bazlı uzlaşmalar yapılıp bozuluyor. Yani her koyun kendi bacağından asılır yaklaşımı hâkimiyetini sürdürüyor. Bu nedenle de uluslararası sistemde bir kamplaşma görülmüyor. BRICS toplantısı gibi beklenti yüklü atılımlar bile güdük kalıyor. Kimse kimseye destek vermiyor; çünkü kimse kimseyi stratejik partner olarak görmüyor. Herkes kendi hedefiyle meşgul.
HABERE YORUM KAT