1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Ulusalcılık Çok Renkli Bir Virüstür!
Ulusalcılık Çok Renkli Bir Virüstür!

Ulusalcılık Çok Renkli Bir Virüstür!

Ulusalcılık virüsü sadece kendisini milliyetçi-ulusalcı diye adlandıranları değil, bu virüsten uzak olduğunu zannedenleri dahi, bilhassa kriz ortamlarında çok rahat etkisi altına alabiliyor.

11 Eylül 2018 Salı 14:06A+A-

Haksöz Haber

MHP’yle ortaklık iktidar çevrelerinde pek çoklarının zihin dünyasını etkilemeye devam ediyor. İlginçtir Devlet Bahçeli’nin Suriyeli muhacirler hakkında sarf ettiği ve doğrudan yabancı karşıtlığı içeren yaklaşım tarzı hükümet medyasında da anında karşılık buldu.

Daha önce Yeni Şafak’ta Hasan Öztürk bazı dedikodular üzerinden Suriyeli muhacirleri hedef alan bir yazı kaleme alarak bir anlamda kapıyı açmıştı. Bu kez de Türkiye gazetesinde Süleyman Özışık aynı şekilde bir dizi tutarsız iddialar, dedikodular üzerinden Suriyeli muhacirleri hedef haline getiren bir yazı döşemiş.

Diyeceğimiz şudur. Eğer Müslümansanız Allah’ın arzında Allah’ın kullarına kapı göstermek haramdır. İnsani açıdan bakacak olursanız da bu yaptığınız açık ırkçılıktır. Avrupalı solculardan, insan hakları savunucularından, kiliselerden ibret alın! Yabancı düşmanlığı ve göçmenlere dönük ayrımcılık karşısında bu insanların verdikleri tepkilerle kendi tutumunuzu bir kıyaslayın!

10.09.2018 tarihinde Türkiye gazetesinde “Aramızdaki Suriyeliler İçin Yaptırım Şart” başlığıyla yayımlanan Süleyman Özışık imzalı mezkûr yazıyı aynen aktarıyoruz:

MHP lideri Devlet Bahçeli’nin Suriyeli sığınmacılar hakkında yaptığı açıklamayı okudunuz mu?

Bugüne kadar yapılmış en çarpıcı ama bir o kadar da nezaket dolu açıklama şöyle:

“Türkiye’nin yeni bir sığınmacı dalgasına katlanması, hazmetmesi, hatta kabul etmesi eşyanın tabiatına aykırıdır. Ülkemizde misafir edilen Suriyelilerin aşama aşama ülkelerine dönmelerini millî beka ve demografik istikbalimiz açısından mecburiyet olarak görüyoruz.”

Yapılan bu açıklamaya harfi harfine katılıyorum.

Bugüne kadar ülkemizde misafir ettiğimiz Suriyeli mültecilerin ülkelerine dönmeleri hususunda tek kelime söylemedim. Söyleyenlere de yaptıklarının yanlış olduğunu belirten bir ton laf ettim.

Bu görüşlerim yüzde yüz değişti mi?

Yüzde yüz değil ama kısmen değiştiğini söyleyebilirim. Bu noktaya neden geldiğimi izin verirseniz İdlib’de yaşanması muhtemel olaylardan başlayarak anlatmaya çalışayım.

Malumunuz; İdlib’in bombalanması durumunda Türkiye’ye yeni bir göç dalgasının başlayacağı ve 3 buçuk milyon Suriyelinin daha Türkiye’ye geleceği tahmin ediliyor.

Sayın Bahçeli’nin de dediği gibi...

Can-ı gönülden istesek dahi 3 buçuk milyon insanı sınırlarımızdan içeri alamayız. Çünkü şu anda aramızda bulunan ve sayıları 4 milyonu bulan Suriyeli mülteciler bile bize çeşitli sıkıntılar yaşatıyor.

Beni sosyal medyadan takip eden kardeşlerim bilirler.

Zaman zaman Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde bulunan 328 yetim çocuğa ve yine aynı ilçedeki kimsesizlere yardım toplayıp götürüyordum.

Bu gidişlerimden birinde, bölgede ikamet eden Suriyelilerde gördüğüm tuhaf hareketleri yöre halkına sorduğumda aldığım cevap şu olmuştu:

“Onlar kendilerini burada misafir olarak değil, aksine buraların sahibi olarak görüyor. Aşırılık yapmamaları konusunda uyarıda bulununca hiddetleniyor, başta Hatay olmak üzere pek çok şehrimizin kendilerine ait olduğunu söylüyor, istedikleri gibi davranma özgürlükleri olduğunu belirtiyorlar...”

Zaman içinde benzeri şikâyetleri daha çok duymaya ve dahi yaşamaya başladım.

“İçimizde bulunan Suriyeli sığınmacıların tamamı böyledir” gibi bir iddiada bulunamam elbette. Ancak azımsanamayacak bir kesiminin bulunduğu semtteki ya da mahalledeki insanları, tutum ve davranışlarıyla rahatsız ettiğini söyleyebilirim.

Kimi oturduğu evin kirasını vermiyor, kimi gittiği mekânları birbirine katıyor. Kimileri evinin balkonuna çıkan ya da yolda yürüyen kadın ve çocuk yaştaki kızları sözle taciz ediyor, kimi tatil ve sahil beldelerinde aykırı davranışlar sergiliyor.

Kimileri dilenci kılığında yollarda para toplamaya çalışıp, para vermeyenlerin aracına zarar veriyor, kimileri hırsızlık başta olmak üzere adi olaylara bulaşıyor.

Tekrar söylüyorum

Bunları gerekçe göstererek aramızda bulunan Suriyeli sığınmacıların tamamını aynı kefeye koymak vicdansızlık olur. Lakin aramızda bulunup bu aykırılıkları yapanlar için de bir yaptırım uygulanması gerekiyor.

Kaldı ki...

Büyük oranda Suriyeli sığınmacı, bayramlarda vatanına gidip yakın akrabalarıyla bayramlaşıyor. Hatta bayramlaşmakla kalmıyor, bayram günlerini kendi topraklarında geçiriyor ve sonra yine Türkiye’ye dönüyor.

Şayet Suriye toprakları bayramlarda gidilecek kadar güvenli değilse, sığınmacılar nasıl oluyor da gidebiliyor. Yok şayet güvenliyse, neden geri dönüyorlar? Gittikleri bölgeler güvenli olmuş olacak ki ziyaret ettikleri akrabaları uzun yıllardır oralarda yaşayabiliyor değil mi?

O zaman Devlet Bahçeli’nin de belirttiği gibi...

Gerek Türkiye Cumhuriyeti’nin kanun ve kurallarını tanımayan, gerekse Suriye’ye istediği zaman girip, istediği zaman geri dönen bu sığınmacılara vicdanları yaralamayacak bir yaptırım uygulanması gerekiyor.

Yani kısaca ve özetle, sınır dışı edilmeleri gerekiyor.

Türkiye’nin bugüne kadar Suriyeli sığınmacılara harcadığı para 40 milyar doları buldu.

Dile kolay, 40 milyar dolar!

Ve şu anda Cumhuriyet tarihinin en ağır ekonomik buhranını yaşıyoruz. Öyle bir ekonomik buhran ki Katar’dan gelen 15 milyar dolarlık yatırım haberini duyunca sevinç naraları atıyoruz.

Suriyeliler için harcadığımız 40 milyar doların her bir kuruşu helali hoş olsun elbette. Bundan sonra da gücümüz ölçüsünde bu yardımı yapmaya devam edeceğiz.

Ancak biz bu ekonomik buhranı yaşarken, millet olarak ekmeğimizi bölüştüğümüz bazı Suriyelilerin “Bu topraklar zaten bizimdi. İstediğimiz gibi davranırız” diye aşırılıklar yapmasına ve bu aşırılıkların ülkeyi yaşanmaz hâle getirmesine izin vermemeliyiz diye düşünüyorum.

Ülkesine gitme imkânı olanların, keyfine göre yeniden geri dönmesini engelleyecek adımlar atmalıyız.

Daha da önemlisi...

Avrupa Birliği ülkeleri söz verdikleri yardımları göndermeme konusunda kararlı iken, bizim sınırdaki jandarma karakolu gibi davranmamızın ve Avrupa’ya gitmek isteyen Suriyeli sığınmacıları cebren tutmamızın da bir mantığı yok.

Bırakalım isteyen istediği yere gitsin!

En azından bundan sonra geleceklere Avrupa’ya gidecekleri kapıları açalım. Yoksa bu işin sonu, içinden çıkılamaz bir kâbus olacak.

HABERE YORUM KAT

2 Yorum