"Ulusal sınır" putunu aşmamız gerekiyor!
Vahdettin İnce, ulus devlet sınırlarını merkeze alarak düşünmenin bir çok problemin temelini oluşturduğunu ifade ediyor.
Vahdettin İnce / Star
Büyük put
Önceki hafta Diyarbekir'de "İttihadu'l Ulema"nın düzenlediği 9. Alimler buluşmasının ana konusu, "Aksa tufanı, ümmet ve ulemanın mesuliyeti" idi. Aksa tufanının birinci yıldönümüne denk gelen bu buluşmaya ben de katıldım, bir de konuşma yaptım. İslam aleminin birçok ülkesinden alimlerin katıldığı geniş bir toplantıydı ve Filistin, Gazze, Kudüs üzerine çok değerli, ufuk açıcı konuşmalar yapıldı. Sanırım sunulan tebliğler, tertip komitesi tarafından daha sonra kitap olarak da basılacak.
Dikkat çekici konuşmalardan biri, Halepçe Üniversitesinden Dr. Abdurrahman Arif tarafından yapıldı. Kurtulmamız gereken "en büyük put Sykes Picot putudur" dedikten sonra, "bu putu dokunulmaz, aşılmaz kılan şey "Müslümanların Sykes Picot"u benimsemiş olmaları, benimsemekle kalmayıp bütün benlikleriyle, canla başla onu korumalarıdır" diye vurguladı. Bizi bugün İsrail'in Gazze'de uyguladığı katliamları durdurma hususunda aciz, çaresiz bırakan da bu puttur, demek istiyordu. Üstad Arif bunları söylediği sırada aklıma Yasin suresinin 74 ve 75. ayetleri geldi: "Yardım göreceklerini (varlıklarını koruyacaklarını) umarak Allah'tan başka tanrılar edindiler. Halbuki o sözde tanrılar kendilerine yardım edemezler, aksine kendileri onların başında nöbet tutan askerlerdir". Hocanın "Sykes Picot"ya put demesi son derece isabetliydi. Bugüne kadar bir putun kendisine kulluk edenleri koruduğu, kurtardığı görülmüş şey değil, aksine tarih boyunca bütün putlar, tapıcıları tarafından korunmuşlardır. Putlarına zarar verme ihtimali belirdiğinde anında seferber olup zarar vermeye kalkanı linç ederler. Nitekim küçük putları parçaladıktan sonra baltayı "büyük putun" boynuna asan İbrahim'i de ateşe atmışlardı. Nuh'un kavmi ise putlarını korumak için büyük bir seferberlik ilan etmişlerdi: Ey ahali, "sakın tanrılarınızı bırakmayın... (onlardan) asla vazgeçmeyin" (Nuh, 23) diye kitleleri (güya kendilerini koruyacak olan putları korumaya) çağırmışlardı. Eğer putperestler, putların başında nöbet tutmazlarsa hiçbir put ayakta kalamaz çünkü. Kısacası, hocanın deyimiyle "Sykes Picot putu"nu ayakta tutan şey, bir putperestin putunu korur gibi onun sınırlarında nöbet tutan Müslüman milletlerdir. Şayet Müslümanlar bu putun arkasındaki desteklerini çekerlerse yıkılması ve Müslüman milletlerin birleşmesi kaçınılmaz olur. Sykes Picot'nun İslam aleminin kalbine dikildiği günden beri bir tane Müslüman ülkesini işgalden, talandan, sömürüden, kıyımdan, katliamdan koruduğu görülmediği gibi İsrail'in kurulmasını, kurulduktan sonra küçücük parçalara bölünmüş ümmetin topraklarını işgal etmesini ve son olarak da Gazze ve Lübnan'da katliamlar yapmasını mümkün kılmıştır. Buna rağmen Müslüman milletler, mabet bekçileri gibi büyük put mesabesindeki bu meşum anlaşmanın sınırlarını ölümüne korumaya devam ediyorlar. Dil uzatanı veya ümmete biçilen bu deli gömleğini parçalamaya kalkanı doğduğuna pişman ediyorlar.
Dr. Abdurrahman Arif, "Sykes Picot"nun oluşturduğu sorun, şu veya bu ülkenin sınırlarının yanlış çizilmesi, şu veya bu bölgenin haksız yere bir başka ülkenin sınırlarının içine alınması veya şu veya bu millete özgü bir sınırın belirlenmemiş olması olmadığını, bilakis asıl sorunun böyle bir anlaşmanın aynı zamanda bizim beynimize de çizilmiş olması olduğunu anlatmaya çalışıyordu.
Bugün Gazze karşısındaki aciz durumumuzu göz önünde bulundurduğumuz zaman Dr. Abdurrahman Arif'e hak vermemek mümkün değil. Çünkü Sykes Picot denen "büyük put" dışarıdan batının, içeriden Müslüman milletlerin sonsuz desteğine mazhar olurken, İslam'ın mazlum milletlere bahşettiği özgürlük ruhunu dayanaksız bırakmaktadır. Necip Fazıl'ın dediği gibi:
"Heykel destek üstünde/benim ruhum desteksiz"
HABERE YORUM KAT