Uludereliler Mahmur’a mı gitsin
Mahmur Kampı’nda yaşayan 10 binden fazla Kürt mültecinin Türkiye’ye geri getirilmesi üç yıl önce başlatılan Kürt açılımının öncelikli amaçlarından biriydi. Oysa bugün süreç tersine döndü; Türk jetlerinin geçen ay 34 köylüyü bombalayarak öldürmesinin ardından Uludereliler artık evlerini, köylerini bırakıp Mahmur’a gitmekten, Barzani’ye sığınmaktan bahseder noktaya geldiler. Bunun nedeni kuşkusuz bu insanların sadece yakınlarını kaybetmeleri değil; onlara yaşadıkları toprakları terk etmeyi düşündüren hükümetin bu katliama karşı insani duyarlılıktan uzak bir tavır sergilemesidir. Başbakan Erdoğan’ın mağdurların acılarını paylaşmak yerine, bu köylülere çok tanıdık gelen eski soğuk devlet dilini kullanması, özür dilemekten kaçınması ve sadece bu konuda tazminattan bahsetmesi, Uludereli köylüleri fena biçimde yaraladı.
Uludere’ye ancak 40 gün sonra gidebilen Meclis İnceleme Komisyonu’na 21 maddelik dilekçe veren köylüler, “Failler bulunmaza evimizi yakar, Güney Kürdistan’a gideriz” diyorlar. Uluderelilerin devletten talepleri şöyle: “34 kişinin ölümüne sebebiyet veren bu vahim olayın failleri tesbit edilip cezalandırılıncaya kadar devletten hiç bir tazminat talebinde bulunmayacağımızı, yapılmış ve yapılacak maddi manevi tazminat tekliflerini reddedeceğimizi bilmenizi isteriz. İçimiz kan ağlarken, çocuklarımızın kan bedeli olan paraya dokunmayacağımızın bilinmesi gerekir. Bu işin içinde olan ve tüm istihbari bilgi akışını sağlayan resmî ya da gayrı resmî statüdeki her failin tesbiti ile bunların da adli makamların önüne çıkarılmasını istiyoruz. Ayrıca bu olayda en ufak bir ihmali ve kusuru bulunan kamu görevlisi, asker ve sivil tüm idarecilerin bir an önce görevlerinden el çektirilmelerinin sağlanması için hükümetin sorumlu davranmasını ve olaya ilişkin soruşturmanın açık ve aleni bir şekilde kamu vicdanını rahatlatacak makûliyetle sonuçlandırılmasını talep ediyoruz.”
“1990’lı yıllara dönüyoruz” endişesini ciddiye almayan veya abartılı bulan hükümetin bence gerçekleri görme vakti geldi ve geçiyor. 1990’larda evlerinden zorla çıkarılan, köyleri yakılan ve devlet baskısı yüzünden yaşayamaz hale geldiği için sınırı geçerek Irak Federasyonu Kürdistan Bölgesi’ne sığınan Mahmurluları geri getirmek için yola çıkan bir hükümet, bugün, maalesef tersinden, bu kez Uluderelileri Mahmur’a gönderecek noktaya geldi. Kabul etmesi elbette zor. Zira AKP’nin önceki hükümetler gibi askere teslim olmadığını, bütün Kürtlere potansiyel PKK’lı muamelesi yapmadığını, hatta Kürt meselesinde en radikal adımları attığını kuşkusuz biliyoruz. Ama Uludere olayı politikada ortaya çıkan sonuçların niyetlerden daha önemli ve etkili olduğunu bir kez daha gösterdi. Hükümet tüm iyi niyetine rağmen Kürtler üzerinde baskıcı ve otoriter eski devlet imajını yıkamamıştır. Uludere, hükümetin PKK’yla mücadeledeki bütün başarılarını da neredeyse alıp götürdü; soysal ve siyasal süreçlerin galiba böyle bir karakteri var; bazen bütün faturayı hiç de hak etmeyen tarafa çıkarabiliyor.
Teknolojinin sihri, hükümetleri toplumsal sorunları kısa yoldan çözmeye heveslendiriyor. Habur’daki yol kazasından sonra AKP’nin, PKK’yla savaşta kendini teknolojinin sihrine kaptırdığını düşünüyorum. Heronlar, Predatörler, savaş uçakları ve güdümlü füzeler... Başarılı bir kaç operasyondan sonra hükümeti, “biz bunu daha önce neden düşünmemiştik” noktasına getirdi. Neredeyse bütün Kürt sorununu Heron’la çözeceğine inanmaya başladı hükümet. Ne var ki hayatın da kendi adaleti var; yanlış istihbarat veya tuzak, artık her neyse, bir anda tüm o başarıları tersine çevirdi; hayatı önceki şartlara eşitledi; hükümeti yine başladığı noktaya geri getirdi.
Karmaşık toplumsal ve siyasal sorunları çözmek kolay değildir; ortak akıl, ortak vicdan ve çok çaba gerektirir. Uludere olayı iktidara, mevcut politikalarını bir kez daha gözden geçirme fırsatı sunmaktadır. Askerî çözümde ısrar sürdükçe bugün Uludere, yarın Şırnak ve sonra bütün Kürtler bu ülkeyle bağlarını yitireceklerdir.
Uludere istihbaratını PKK da doğruladı
Örgütün liderlerinden Cemil Bayık, “Bahoz Erdal’ın 50 kişilik militan grupla sınırdan sızacağı”nı içeren, 21 Aralık 2011 tarihli MİT istihbaratını doğruladı. Önceki gün Fırat Haber Ajansı’nda yer alan röportajında Bayık, şunları söyledi: “Aslında esas değerlendirme birinci gün yapılmış ve gerçek açığa çıkmıştır. Olayın olduğu gün ne söylenmiştir? ‘Bahoz Erdal’ın adamlarıyla birlikte kuzeye geçip eylem yapacak istihbaratı alınmış, bu nedenle böyle bir hava saldırısı olmuş, bu köylüler vurulmuş’ haberleri bütün basında yer almadı mı? Bu yönlü değerlendirmeler fazlasıyla yapılmadı mı? MİT böyle bir istihbaratın olduğunu kabul ediyor. Ancak on gün önce böyle bir istihbarat vardı diyor. Zaten bazı istihbarat bir hafta, on gün, bir ay önce alınır, zamanı geldiğinde gerekleri yerine getirilir. MİT böyle bir istihbarat almış. Yanlıştır, ama Türk devleti için çok önemli görülecek bir istihbarattır. ‘Bahoz’un adamlarıyla geçtiği sanılarak vuruldu’ deniliyordu. Tabii ölenlerin içinde PKK’liler olmadığı için vurulanların tümünün köylü olduğunu kabul ettiler. İşin gerçeği budur.”
TARAF
YAZIYA YORUM KAT