Uludağ Ünv’nde Roboski’ye Adalet Çağrısı
Bursa Uludağ Üniversitesi'nde Roboski katliamının faillerinin bulunması için eylem yapıldı.
Uludağ Üniversitesi’nde Müslüman öğrenciler, Roboski katliamının 1. yıl dönümünde meydandaydı. Özgür-Der Üniversite Gençliği'nden de yoğun katılımın olduğu basın açıklaması, 28 Aralık Saat 11:30’da Görükle kampüsündeki Öğrenci Kültür Merkezi önünde gerçekleştirildi.
Basın açıklamasından önce kısa bir konuşma yapan Ö. Faruk Sevim, Roboski katliamının oluşum sürecine ve medya alanındaki karartma kampanyalarına değindi. Roboski katliamının sorumlularının, aradan bir yıl geçmesine rağmen hala bulunamamasının altını çizen Sevim, Suriye’deki Esed zulmüne de dikkat çekti.
“Uludere halkı yalnız değildir.” “İnsanız, Ümmetiz, Kardeşiz”,” Anaların gözyaşı katilleri boğacak.”, ”Müslüman zulme sessiz kalamaz”, ”Katiller halka hesap verecek”,” İnsanlık onuru Roboski’de ölmesin.” gibi sloganların atıldığı eylem SEVİM’in okuduğu basın açıklamasının ardından sona erdi.
Basın açıklaması Metni:
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Şırnak’ın Uludere ilçesine bağlı Roboski köyü yakınlarında TSK’nın savaş uçaklarıyla işlenen katliamın senei devriyesindeyiz. Hatırlanacağı üzere o gün, 34 masum insan “sınırdışı kurallarına uygun olarak” ağır silahlarla acımasızca öldürülmüştü. Henüz insani melekeleri dumura uğramamış kimselerin hiçbir şekilde kabul edemeyecekleri bu “katliam”, maalesef bugün nisyana terk edilmiş durumdadır. Irak’ın kuzeyindeki Kürt bölgesiyle sınır ticareti yaparken tüfeklerin değil, bombaların hedefi olan 34 gencin canice katledilmelerinde sorumluluğu bulunanların halen tespit edilememiş olmalarıysa affedilebilir bir ihmal değildir.
Yaşananlar hakkında devlet ricali tarafından yapılan samimiyetten uzak açıklamalar dışında, bugüne kadar hiçbir somut adım atılmamıştır. Bu nasıl girift bir olaydır ki üzerinden bir yıl geçmesine rağmen bir arpa boyu olsun yol kat edilememiştir? “Geciken adalet, adalet değildir.” lafzı bu noktada en çok ihtiyar sahiplerinin kulaklarını çınlatmalıdır. Zira adil bir çözümün gecikmesi –ki belki de “geciktirilmesi”demek daha doğru olur– en başta mevcut yaranın kangrene dönüşmesi sonucunu doğuracaktır.
Olayın aydınlatılması için gerekli müdahaleler yapılmadığı gibi, birinci elden sorumlu olan TSK’nın, yol açtığı katliamı örtbas etmesine de göz yumulmaktadır. Kamuoyu da “katliamın gerçekleştiği bölgenin PKK’nın geçiş güzergahı olduğu” türünden manipülatif iddialarla yanıltılmaya çalışılmaktadır.
10 yıldır hükümet eden başbakan Erdoğan’ın bugünlerde sarf ettiği “Derin devleti tümüyle temizleyemedik.” sözünün Roboski olayına tekabul eden bir veya birçok yönü ileri sürülebilir. Ancak başından itibaren Roboski krizinin resmi söylemler üzerinden kronik bir açmaza sürüklendiğine şüphe yoktur.Özürden imtina edildikçe, sorumluların bulunup cezalandırılması için gereken siyasi ağırlık ortaya konmadıkça sorunun daha da büyümesinin önü alınamayacaktır. Üstüne bir de öldürülen insanlarla alakalı yaralayıcı isnatlarda ısrar eklenince, tabanın PKK/BDP’ye kaymasından şikayet etmenin samimi olmayacağı da aşikardır. Ancak sorun sadece siyasi taban kaygılarıyla da sınırlı değildir. Zira olayın hukuki, ahlaki ve duygusal boyutlarında yaşanan kayıplar, uzun vadede daha ağır hasarların oluşumuna sebebiyet verecektir.
Yaşanan trajedi karşısında herkese “Biz ne diyorsak o!” tavrına boyun eğilmesi salık verilemez. İlerleyen süreçte olayın aydınlatılabilmesi noktasında işleyişi ağır bir sarmala dönüştüren temel problem, hükümetin devletçi söylemin bir parçası haline gelmesidir. Derdimiz kimin kime insiyatif kaptırdığıyla alakalı değildir. Bilakis, insiyatif mücadelesi olarak seyreden bu sürecin, insani ve hukuki olanı, ahlaki ve duygusal olanı tahrip ederek hemen herkesi öğüten bir değirmene dönüştüğünü -duymak istemeseler dahi- bıkmadan usanmadan dile getirmek biz Müslümanların asli görevleri arasında yer alan adil şahitlik yükümlülüğünün bir tezahürüdür.
Rabbimiz Allah;
Rum suresi 22. ayette de biz insanlara “(…) dillerinizin ve renklerinizin farklılığı da onun ayetlerindendir. Bunda da bilenler için işaretler vardır.” diye seslenmektedir.
Hucurat suresi 13. ayette de “Ey insanlar! Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık. Sizi tanışasınız diye kollara ve kabilelere ayırdık. Allah, katında en şerefliniz, ondan en çok sakınanınızdır. Şüphesiz Allah, alimdir, haberdardır.” buyurmaktadır.
Dolayısıyla Allah katında üstünlük etnik unsurlarla değil takvayladır.Evet, Kuran’ın hükmüne göre müminler kardeş. Hepsi bir tek aile. Tek cephe. Onların arasına ayrılık sokanlar ise bilerek veya bilmeyerek karşı cephe namına çalışmış oluyorlar.
O halde yapılması gereken, bir an önce olayın aydınlatılıp 34 insanın ölümünden sorumlu olanların mutlaka cezalandırılmalarıdır. Ayrıca sorunun çözümü erken mi olur, geç mi olur, konusunu bir tarafa bırakıp samimi bir kucaklaşma ve içten bir şekilde mağdur insanların dertlerini paylaşmak gerekmektedir. İlk adım olarak, maktüllere şüpheli veya suçlu muamelesi yapmaktan vazgeçmektir.
Adalet doğası gereği gecikmeye ve geçiştirilmeye gelmez. Adaletin stratejik derinliklere kurban edilemeyecek kadar hassas ve önemli olduğunu “kim olursa olsun” bilmek zorundadır.
ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ MÜSLÜMAN ÖĞRENCİLER
HABERE YORUM KAT