Ülkedeki bazı ‘tarikat’lar arası mücadele yeniden kızışırken..
Günlük , sıradan ve basit ticarette de öyledir, müşteri veya muhatap kitle aynı olunca.. Rekabet kızışır ve birbirlerine karşı gizli-açık bir propaganda savaşı bile tezgâhlanmaya başlar. Çünkü, kazanılacak, elde tutulacak kitleler, sosyal mücadelelerin en büyük sermayesidir ve kimse sermayesini heder etmek istemez.
Adıyaman’da adını, şeyhinin oturduğu köyden alan bir ‘Menzil Tarikatı’ndan bahsedilir, yarım asra yakın zamandır.. Ülkede, herkes kendi gönlüne, kendi zevkıne hitab eden bir takım kişi veya gruplara yönelir.. Dernekleşmenin, sendikalaşmanın ve hattâ darbecilik veya Mafya temelli hareketlerin, spor kulüpleri veya müzik grupları etrafındaki çılgınca oluşumların temelinde de bu yaklaşım tarzı yatmakta değil midir? Duygu, düşünce ve menfaat birliği..
Adıyaman’daki ‘Menzil Hareketi’nin mahiyeti hakkında, müslüman cemaatler arasında da farklı yorumlar ve değerlendirmeler yapılması tabiîdir. Hattâ bir kısmı, kendilerine gelmesi mümkün olan kesimlerden, o tarafa gidecek gibi birileri olursa, o gibi durumlarda, sırf kendi cemaatlerinin geleceği adına, gerçek olmayan, abartılan, yalan-yanlış iddiaları bile tedavüle sokarlar; teşkilatlarının maslahatını korumak adına..
‘Menzil Hareketi’ hakkında benim en çok duyduğum ve bir kısmının oldukça etkili olduğunu bildiğim rivayetlerin başında, o tarikata giren, nice ayyaşların içki başta olmak üzere, bir çok kötü alışkanlıklardan uzaklaştıkları gelir. Ama, bunun, herkes için geçerli olmadığını da bilirim. Nitekim, oraya gidip, sonra bir süre içkiye tövbe edenlerin, sonra, tövbelerini kırdıklarını da duymuşuzdur.
Hani, Mehmed Âkif’in ‘Safahat’ında , ‘Şeyh Ahmed Destanı’nda anlatıldığı gibi bir durum.. Âkif, o şiirini, yakın dostu ünlü zirzoplardan Neyzen Tevfik’in, ‘içkiden 4347’nci kez tövbe etmesi münasebetiyle..’ diye bir atıfla yazmıştır. Çünkü, her içkiden sonra tevbe eden Neyzen, bir-kaç saat sonra, ‘Senin yaptığın kahramanlığı kim yapmıştır, sana ısmarlamayan kime ısmarlayacak?’ diye tekrar kadehe sarılır.
*
Bu satırların sahibi, müslüman cemaatler arasındaki hemen bütün tarikat veya cemaatlere temkinli ve ama, baştan karşı veya düşman olmamayı esas alan bir yaklaşım sergilemeye çalışmıştır. Ve sırf kendi cemaatlerinin maslahatını korumak adına, nice büyük zâtların rüyada görüldüğü ve o rüyada görüldüğü söylenenlerin de, sırf belli bir grup menfaati için dillendirildiğini; hattâ Hz. Peygamber (S)‘in bile bu gibi taktiklere âlet edildiğini de çok görmüştür. Ve bir zaman sonra ise, nicelerinin, ‘Yahu, o rüyayı ben görmemiştim, başkası gördüğünü söylemişti de, ben onu, kendim görmüş gibi anlatmıştım..’ diyenleri bile..
Ve kitleler, muhabbetlerine göre yöneldikleri kişilerin beğenilerini veya karşıtlıklarını da sosyal hayatlarına ve politik mücadelelerine bile yansıtırlar.
Nice hareketler vardır ki, ‘Ağabeylerimiz, büyüklerimiz, bizim cemaatin, bizim tarikatın bağlı olduğu taraf, böyle karar verdi..’ diyerek belirlerler, siyasî tercihlerini..
*
Efendim, Adıyaman Şeyhi Abdulbâki Efendi, geçen hafta vefat etmiş, 2 milyonu aşkın bir cemaat onun ebediyet âlemine teşyiinde, uğurlanışında hazır bulunmuş.. Bu da tabiîdir, laik çevreler şaşırıp küplere binseler de..
Said Nursî de vefat ettiği zaman yüzbinler-milyonlar koşmuşlardı, Urfa’ya; hatırlıyorum o günleri.. Mart ayının son haftalarıydı, 1960’da.. Ankara’dan Urfa’ya doğru gidişi öncesinde, onun Anafartalar Caddesi’nde kaldığı bir otel’den son çıkışını, 15 yaşında birisi olarak, bir yarım duvarın üstüne çıkarak görmüştüm. Ve 2 ay sonra 27 Mayıs Askerî Darbesi oldu; darbeden birkaç gün sonra da, Said Nursî’nin mezarının açıldığı görüldü; cesedinin nereye atıldığı veya defnedildiği, hâlâ da meçhûl..
Diyarbekir’de de Şeyh Said’in, 1925’de idâmdan sonra nerede gömülü olduğu gizlenmiştir. Kezâ, Dersim İsyanı’nın lideri Seyyid Rıza ve oğlunun cesedleri de yakılıp, 1937’de geride bir mezar bıraktırılmamıştı.
10 yıl Başvekillik yapan Adnan Menderes ve iki Bakan’ının kemikleri de, idâmlarından ancak 29 sene sonra İmralı’daki mahbusluk hayatından kurtulabilmiş değil miydi?
*
Bunlar hep, resmî ideolojinin ilginç kemalist yöntemleridir. M. Kemal bizzat ister miydi; bilmem, ama, ‘kemalist’lerin, M. Kemal’in hoşuna gitmek için, onun adına çok ileri bile gittikleri defalarca görülmüştür, son 100 yılımız bu konuda sayısız örneklerle doludur. Onun içindir ki, kemalizm ile M. Kemal’in her zaman aynı olduğu söylenemeyebilir.
Türkiye’nin en yaygın ve etkin ve de 100 yıllık resmî himayeyle de geniş kitlelere, tıpkı nice tarikatlar gibi, bağlılarının kayıtsız-şartsız bağlandığı tarikatın adının ‘atatürkçülük tarikatı’ olduğunu unutmamak gerekir. Dünya yansa, onlar, yüzde 25 civarındaki varoluş tercihlerini her seçimde sergiliyorlar. Onların da kendilerine göre geliştirdikleri ve topluma da dayattıkları ritüelleri var.. Başka tarikatlara en hınçlı tepkiyi de, onlar, bu, yerlerinde saymalarından alıyorlar.
**
Bir başka konuya da kısaca değinelim:
‘SUN’Î /YAPMA/ Yapay ZEKÂ’, YENİ BİR NÜKLEER BOMBA ETKİSİNDE..
Teknolojik yeni gücü olan ‘siber güç’ yoluyla tezgâhlanan ve teknolojinin insanlığı esir alacağının meş’ûm habercisi olan bir gelişmeye ve ‘sun’î / yapma/ yapay zekâ’ yöntemi ile oynanan ve tehlikenin nerelere vardığını gösteren son bir-iki örneğe değinelim:
Jeoloji alanında isim yapmış bir kişi var, toplumumuzda.. Ama, asıl şöhretini, ‘toplumumuzun inanç değerlerine saldırmaya çalışmak’ şeklindeki tavırlarından kazanan bir kişi; ismi lâzım değil..
Geçen gün, ‘sun’î / yapma /yapay zekâ’ teknolojisi kullanılarak o kişinin yapmıyacağı bir şey, sanki o yapmış gibi gösterilmiş.. Sözkonusu kişi, ‘ilim-bilim..’ diye tuttururken, ilim adına başına börk geçirilmesinin ilginç bir örneğini yaşamış..
Şöyle ki, bu kişinin sesi kodlanıp ‘klon’lanarak, başına da bir takke geçirilerek, ‘Bismillahirrahmanirrahîm..’ çektirilmiş; arkasından da yine o ‘klon’lanmış sesiyle, Kur’an’dan, ‘Qul huvallahu ahad..’ diye başlayan ‘İhlâs’ Sûresi okutturulmuş; arkasından da, ‘Bismillah..‘ ile başlayan bir ‘ilâhî’..
Adam küplere biniyor tabiatiyle.. Çünkü, bu kişi, inançsız.. ‘Tanrı inancını kabul etmediğini’ yüzlerce öğrencilerinin karşısında açıkça söyleyecek ve bunun videosunu yayınlayacak kadar da küstah birisi..
Ama, yine de, öyle birisine böyle bir tuzak kurulması ve bizim ‘kutsal’ımızın bu gibi maskaralıklara âlet edilmesi asla kabul edilemez, edilmemelidir.
*
Bu kişi, kendisinin yaptığı nice ahlâksızlıkları hatırlamasa bile, yine de ahlâk’a sığınmak ihtiyacını duymuş.. Bir kimsenin yapmadığı, yapmıyacağı bir şeyi, yapmış gibi göstermek, tam bir ahlâksızlıktır’ diyor, haklı olarak; ‘Ahlâksızlar! Reziller!’ diye tepiniyor.
Esasen bu sun’î / yapma /yapay zekâ’yı geliştiren ünlü Amerikalı kişi, ‘geliştirdiği sistemin insanlığın hayrına olmayan şekilde kullanılabileceği’ne kanaat getirerek, o konudaki bir toplantıya katılmaktan çekilmişti, geçen ay..
Nükleer gücün kötüye kullanılmasının ağır, hattâ korkunç sonuçlarını gören fizikçilerin, sonra bu çalışma ve buluşlarından pişmanlık duymalarını belirtmeleri gibi bir şey.. Ama, ‘Atı alan Üsküdar’ı geçmiştir..’
Elbette, nükleer enerji, insanlığa hizmet alanında da kullanılabiliyor, özellikle de tababette..
Evet, öyle bir imkân da var, ama, o korkunç gücün savaşta kullanılmasıyla, bütün insanlığa baş eğdirmek için kullanıldığının örneklerine bakınca, hayırlı hizmet alanının ne kadar dar olduğu görülüyor.
Evet, ‘super-güç’lerden sonra, sessizce insanlığın hayatına giren ‘siber güç’ döneminin müthiş entrikalarına hazırlıklı olmalıyız.
Onun içindir, İslâmî terbiye sistemimizde, ‘tezkiye-i nefs’, (nefsin temizlenmesi, ıslahı), ‘ilim öğrenmekten önce gelir’ denilmiştir. Çünkü, İblis de meleklerin en bilginlerindendi. ‘Tezkiye edilmemiş nefs’in insanlığın başına, ‘ ilmî gelişme’ adına ne belâlar getirdiği de ortada..
‘Sun’î / yapma/ yapay zekâ’ alanındaki çalışmalar, insan hayatına bundan sonra daha da yaygın şekilde musallat olacağa benziyor.
*
Nitekim, ‘Yahoo-News’in dün, ‘DEADLİNE’ (Son Dakika) kaydıyla geçtiği habere göre, , Rus televizyonun en çok izlenen (primetime) programlarından birinde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin konuşma yaparken, devreye girilmiş ve milyonların ağzından, Ukrayna diliyle ‘Hesaplaşma vakti geldi!.’ şeklindeki bir cümle haykırılmış..
Müthiş bir ‘psikolojik savaş’ metodu ve taktiği.. Hattâ, o kadar ki, bir savaşta verilen bir emrin başkomutana aid olup olmadığını belirlemek bile ayrı bir uzmanlığı gerektirecek..
Bu ‘siber güç’ teknolojisinin, herkese ve en olmayacak alanlarda kullanılabileceğinin işaret fişeğidir, bu gelişmeler..
Benzer oyunlar, bizim sosyo-politik hayatımız da tezgâhlanabilir; bizden hatırlatması..
*
Star
YAZIYA YORUM KAT