Üçüncü intifada: Küresel boykot
Doç. Dr. Ahmet Hüsrev Çelik, Filistin'de intifada sürecinin tarihine kısaca değinirken, boykotun da küresel bir intifada olarak kabul edilmesi gerektiğini ve boykotun önemini anlatıyor.
Doç. Dr. Ahmet Hüsrev Çelik - Düzce Üniversitesi
Taş İntifadası olarak adlandırılan, 8 Aralık 1987’de başlayan ve 1993’e kadar devam eden Birinci İntifada’da ilk taşın atılmasından bu yana 37 yıl geçti. 8 Aralık 1987’de bir İsrail kamyonu, Filistinli işçileri taşıyan bir araca çarparak 6 Filistinliyi şehit etmiş, Filistinli işçilerin cenazeleri Cebeliye Mülteci Kampı'na getirilmiş, ancak İsrail askerleri kampa da saldırarak, cenazeleri almışlardı. Bunun üzerine 8 Aralık günü Filistinli bir genç İsrail askerlerine taş atmış, bunu gören diğer gençler ve çocuklar da o günden itibaren aynı şekilde İsrail askerlerine taş atmaya başlamışlardı. Taş atanların sayısı aynı gün yüzlere kişiyi bulmuş, ertesi günlerde de binlere ulaşmıştı. Artık İsrail askerlerine karşı, her yerde ve her gün, büyük çoğunluğunu çocuklar ve gençlerin oluşturduğu kalabalıklar tarafından taşlar atılıyordu.
TAŞ TANKA GALİP GELDİ
İsrail askerleri ise yakaladıkları çocukların kollarını ve bacaklarını taşlarla vura vura kırıyordu. Üstelik bunu tıpkı bugün gibi dünya kamuoyunun gözlerinin içine baka baka kameralar karşısında yapıyorlardı. Hatta çocuklara karşı silah da kullanıyorlardı. Filistinli çocuklar yılmadı, korkmadı, hesap kitap yapmadı. “Bir taş ile sonuca ulaşılır mı? Taşlar tanklara galip gelebilir mi?” muhasebesi yapmadılar, korkmadılar, yılmadılar, ümitsizliğe kapılmadılar. Şehit olmak, kollarını bacaklarını kaybetmek ve tutuklanmak pahasına taş attılar. İsrail anlaşma masasına oturmayı kabul etti. Oslo Antlaşması imzalandı.
AKSA UĞRUNA DİRENİŞ
Dönemin İsrail Başbakanı Ariel Şaron’un 28 Eylül 2000’de İsrail askerleriyle birlikte Mescid-i Aksa’nın avlusunda dolaşması, İkinci İntifada olarak adlandırılan Aksa İntifadası’nın fitilini ateşledi. Filistinliler artık sadece taş atmıyorlardı. Filistinli çocuklarının taşlarına, Filistinli direniş örgütlerinin silahlı mücadeleleri de eşlik ediyordu. İzzettin Kassam Tugayları’nın 26 Ekim 2001’de ateşlediği yerel yapım ilk roket, Sedirot yerleşim birimine düştü. İkinci İntifada sürecinde Yaser Arafat şüpheli şekilde hayatını kaybetti. İntifada devam etti. İkinci İntifada sürecinde Şeyh Ahmet Yasin suikast ile şehit edildi. İntifada durmadı. İsrail, yerleşim yerlerini ayıran Utanç Duvarı inşasına başladı. İntifada sürdü. Binlerce Filistinli şehit oldu. İntifada terk edilmedi. On binlerce Filistinli yaralandı, on binlerce ev yıkıldı. İkinci İntifada 2000’den 2005 yılına kadar devam etti ve Filistinliler kazandı. İsrail, Gazze’den çekildi…
TÜM İNSANLIĞIN MESELESİ
Aradan yıllar geçti. İsrail terörü hiç durmadı ve bugün soykırıma dönüşmüş durumda. 7 Ekim’den sonra dünyanın gözü önünde yaşananlar, küresel insanlığın tahammül sınırlarını çoktan aşmış durumda. Kitlesel olarak insanlar yerlerinden ediliyor. Doğrudan bilerek ve isteyerek çocuk ve kadınlar hedef alınıyor. Hastaneler, ibadethaneler, okullar bombalanıyor. Bir İsrail milletvekili çıkıyor nükleer silah kullanmaktan bahsediyor. Bir İsrail Savunma Bakanı Filistinlileri insanımsı hayvanlar olarak nitelendiriyor. İsrail başbakanı çıkıyor dini referanslar vererek, savaşın yeni başladığını ve durmayacaklarını ilan ediyor. İsrail akıl tutulması ve şuur yitirmesi yaşamıyor, bilakis bilerek ve isteyerek, hunharca soykırım uyguluyor. Bütün bunlar olurken, Batılı devletlerin liderleri İsrail’i ziyaret için sıraya girmiş durumdalar. Uçak gemileri, savaş gemileri, uçakları dahası her şeyleriyle İsrail’in yanında olduklarını aleni şekilde ilan ediyorlar. İsrail Başbakanı Arap devletlerinin liderlerini tehdit ediyor. Türkiye ve birkaç ülke hariç, İslam ülkelerinin büyük bir kısmı yüksek perdeden tepki dahi gösteremiyorlar.
Filistinlilerin maruz kaldıkları vahşetin görüntüleri an be an sosyal medya platformlarından tüm dünyaya ulaşıyor. Filistin, artık hepimizin, tüm insanlığın meselesi…
KÜRESEL BİR BAŞKALDIRI
Dünyanın muhtelif yerlerinden, doğudan batıya, kuzeyden güneye, muhtelif ülkelerden, muhtelif dinlerden, muhtelif milletlerden vicdanlı insanlar kentlerin sokaklarını doldurup İsrail’e ve tüm dünyaya tepkilerini gösteriyorlar. Tanık olunan hadiseler karşısında her bir insan bireysel olarak ne yapabileceğinin ıstırabıyla, elinden ne geliyorsa onu yapmaya çalışıyor. Dünyanın her yerinden “BOYKOT” çağrıları yükseliyor
İntifada “silkinmek”, “ayaklanmak” anlamına gelmektedir. Başlamış olan boykot çağrıları ve uygulamaları öncelikle ve önemle bir “intifada” olarak adlandırılmalıdır. Boykot, Üçüncü İntifada olarak kabul edilmelidir. Boykot eyleminin adı konulmalıdır. Boykot, Üçüncü İntifada, küresel ölçekli “BOYKOT İNTİFADASI” olarak kavramsallaştırılmalıdır, adlandırılmalıdır. Küresel ölçekte bu kavramla kullanılmalıdır. Bu kavramla yaygınlaştırılmalıdır.
İsrail soykırımından rahatsız olan her vicdan bu intifadaya davet edilmelidir. Bu kavramla boykot yaygınlaşmalı, yaygınlaştırılmalı ve genişletilmelidir. Bu, dünyanın her tarafından her bir bireyin dahil olabileceği bir intifadadır. Boykotun, İntifada bilinciyle sürekliliği sağlanmalıdır. Sadece İsrail değil onu koruyan kollayan bu küresel düzene karşı, bireysel bir duruş, tavır ve karar ortaya konulmalıdır.
Küresel aktörler; uçak gemilerini, uçaklarını, mühimmatlarını Gazze açıklarına sevk edebilirler. İsrail’i ziyaret için sıraya girebilirler. Arap ülkeleri liderlerini tehdit de edebilirler. Ancak bunların hiçbirisi, dünyanın herhangi bir yerindeki bir bireyin bireysel karar ve duruşuna hükmedemezler. Bireyin kendi hayatındaki tercihlerine nüfuz edemezler.
BAŞARILI OLUR MU?
Boykot İntifadası başarılı olur mu– olmaz mı hesabı ve tartışması yapılmamalıdır. Nasıl ki Birinci İntifada’da ilk taşı alıp atan çocuk attığı taşın İsrail’i yenip yenemeyeceğinin muhasebesini yapmadıysa, boykot intifadası da aynı dirayet ile yürütülmeli, İsrail ve onu ayakta tutan müesses nizama destek veren her ne marka ve ürün varsa, tanklara taş atıyormuş düşüncesi ve şuuruyla, olabildiğince ellerden ve evlerden uzak tutulmalıdır. Boykot; her insanın, öncelikle kendi insanlığı ve vicdanı, sonra külli insanlık ve külli insanlığın vicdanı adına, insanlık onurunun bir parçası mahiyetinde bir duruşu ve tavrıdır…
HABERE YORUM KAT