Üç Parçalı Koalisyona Uyanmak
Seçimlere dair gözlem ve analizlerini paylaşan uzmanlar enteresan bir oy dağılım oranına işaret ediyorlar. AK Parti için % 45’in altına düşen oy oranını % 40’ın üzerinde bile olsa iktidardan düşmenin hatta kesin başarısızlığın ölçüsü olarak lanse etmek en muteber görüşlerden biri halen. Amerika’nın Sesi veya paralelindeki frekanslardan yayın yapan tüm siyasi aktörler bütün ümitlerini iktidar partisinde bir çatlak oluşmasına bağlanmış durumdalar.
Erdoğan-Davutoğlu karşıtı cephenin bileşenleri seçimleri şimdiye dek hiç olmadığı kadar sandık hileleri ve koalisyon güzellemeleriyle özdeş kılma hususunda ittifak etmiş haldeler. Yerli yabancı kim varsa Türkiye için koalisyon seçeneğini gündeme almış. Bu bağlamda yatırım bankası Merrill Lynch ve Standard Chartered’in son raporlarında, “piyasa için bir koalisyon hükümetinin çok da kötü olmayacağı” vurgulanınca resetlenmiş iktidar senaryoları için türlü türlü fallar açılır oldu.
Oyum Koalisyona Aşkım
“Oyunu hangi partiye atacaksın?” sorusu bu dönem demode oldu. Şimdi aydınların da sermayenin de kamuoyu yoklama usulü şöyle işliyor: “Oyunu iktidar adayı bir partiye mi yoksa koalisyon bileşenlerine mi atacaksın?” Gariptir koalisyon projeksiyonu bütün zaaf ve kırılganlıklarına, ayrışma ve çatışma potansiyelindeki riske rağmen ısrarla ve tehditle karışık telkin ediliyor. Siyasi, iktisadi veya diplomatik açıdan nasıl bir zaaf ve dezavantaj yaratacağı malum olmasına rağmen “AK Parti’den kurtaran her seçenek evladır” telaşesi bu stratejinin belirleyicisi.
Ciddi bir öneri, çalışılmış bir proje veya yetişmiş-tutarlı bir kadro filan sormaya ne hacet. Aslında beklenen ve hedeflenen şeyler de Türkiye toplumuna dair değil zaten. Bu dönem küresel sermaye blokları, klasik iktidar sınıfları ve onlarla işbirliğine soyunan Kürtçü-Gülenci cephenin ‘halkçı’ söylemleri nasıl tezahür edecek peki? Bu ittifaktan neşet edecek ahlaki, siyasi ve iktisadi modelin kimlerin lehine, kimlerin aleyhine konumlanacağı esasen hiç de meçhul değil.
Koalisyon söylemleri özde iki hayati kaygının dışa vurumu gibi gözüküyor. Birincisi hali hazırda CHP ve MHP’nin değil tek başına HDP’siz bir koalisyona dahi güç yetirmekten uzak olması en önemli açmazdır. İkinci olarak CHP-MHP, MHP-HDP, CHP-Gülenciler, Gülenciler-HDP, Ulusalcılar-Liberaller vd. şeklinde çoklu çelişik ittifaklardan başka bir seçenek üretilemiyor oluşu derin nefret ve kısa vadeli menfaat ortaklığından başka bir seçenek üretilemediğinin en net delilidir.
Nefretin Koalisyona Tebdili
Bakın uluslararası görgü ve tecrübesi en yüksek adamlardan biri dahi “Türkiye’nin geleceği için en iyisi, en hayırlısı” diye üzerine basa basa telkin ettiği seçenek şundan ibaret: “AKP’nin seçimde arzuladığını elde edememesi, yani ‘başarısızlık’.”
13 yıllık iktidar süreci dâhilinde AK Parti’nin günahları, kusurları, çelişkileri de az değildir elbet. Lakin karşımızda AK Parti’nin günahlarını, kusurlarını, çelişkilerini gidermeye yönelik bir siyasal pozisyon ve alternatif bulunmuyor.
Tersine bu iktidar sürecinde ülke ve toplum üzerinde tasallut kurmuş resmi ideoloji ve iktidar sınıflarının tasfiye sürecine sokulması en önemli infial sebebidir. İkinci olarak bölgemizdeki despotik rejimlere karşı halkların safında durmayı önceleyen siyaset beşinci kol faaliyetlerini tetikleyen en önemli amil olmuştur. Nihayet üçüncü olarak AB-ABD ve İsrail hattının emir eri olmamakta direnen, küresel oyunu bozmaya yeltenen iktidarlara karşı durumdan vazife çıkarmakla maruf örtük-açık Batıcı kadroların giderek umutsuzluğa kapılmış olması da siyasal-toplumsal dizayn için aciliyet kesbetmiştir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’a karşı sergilenen nefret, Başbakan Davutoğlu’na karşı kuşanılan alaycılık öyle ki, Demirtaş ve HDP’ye yönelen kara sevdaya, Gülen ve kadrolarına tutkuyla sarılmaya dönüştü. “Koalisyon sen bizim her şeyimizsin” sloganı bakalım seçmen nezdinde ne kadar itibar görecek?
YAZIYA YORUM KAT