‘Üç general’
Kasım ayını tamamlarken, gazetelerin, TV kanallarının “bomba” ve benzeri sıfatlarla andıkları “general” haberi gündeme düştü. İspanya İç Savaşı’nın bugün de hatırlanan en ünlü şarkısının (marşının) adı geldi aklıma “Los Quattros Generales” (“Dört General”). Bizim Türkiye folklorunda da bundan böyle bir “Los Tres Generales” şarkısı olabilir.
“Bomba”, çağrışımları “infilâk”, “titreşim” şu bu. Oysa bizi milletçe bu kadar titreten bu eylemi mümkün kılan yasa, bin dokuz yüz bilmem kaçtan beri varmış. Bu iki bakan biraraya gelip bir kâğıdı imzalayınca böyle bir şey olabilirmiş. Ama dediğim o meçhul tarihten beri böyle bir olay bu ülkede vuku bulmadığı için, “tarih” de, “yasa” da, yasanın “maddesi” de hepimizce “meçhul” imiş. Tarihte ilk kez bu madde işletiliyormuş.
Madde bizce işletilmemiş, ama dün akşam göz attığım televizyon programlarında bunun bilindiğini, özellikle emekli subaylar (yargıç sınıfı başta olmak üzere) tarafından pekâlâ bilindiğini gördüm. Ayrıca, gene belirtildiği üzere, Genelkurmay’dan da bununla ilgili herhangi bir tepki gelmemişti.
Tabii tepki CHP’den geldi. Kemal Anadol’u “İşte bu da ‘sivil’ darbe” derken gördüm ekranda. Şaşıracak, yadırgayacak bir şey yok CHP’nin bunu yapması gerekiyor; CHP’nin bunu yapması için açılacak ağızlardan birinin Kemal Anadol’unki olması mutlaka gerekiyor. Yıllarca CHP’nin “backbencher”ı, partinin ılımlı çizgisinin ötesinde, “sıkı solcu”su Kemal Anadol bugün cihet-i askeriyenin Türkiye’nin siyasi hayatındaki geleneksel hegemonyasının, sultasının eksilmemesi için elinden gelen her şeyi yapması gerekiyor.
Şu ortamda benim gördüğüm resim o ki, değişen dünyada bu yeni konjonktürde, “askerî darbe” denen geleneğin bir yeri kalmadı. Birileri çok istiyor, yerinde duramıyorsa, elbette yapılabilir bir darbe. Ama yapmasından daha zoru, yapılan darbeyi, onun getirdiği rejimi sürdürmek. Gene gördüğüm resimde Türkiye’nin Silahlı Kuvvetleri’nin bunu anladığı ve buna göre davrandığı izlenimini ediniyorum. Ama galiba CHP bunu henüz anlamadı ve ondan da önemlisi, buna razı olamadı. Bu, yalnız önceki, şimdiki, olacaksa yarınki yönetimiyle falan değil, yani yönetim kademelerinin siyasî seçimleriyle ilgili olarak değil, geçenlerde Alper’in yazdığı gibi, tabanıyla böyle.
Askerlerin toplumun tamamını yönetmeye alıştıkları ülkelerde, örneğin Franco’nun İspanya’sında, gün gelir, bu rejimin değişmesi gerekir. Sorun, o ülkenin kendine özgü diktatörlüğünden kurtulup dünyanın “normal” ülkeleri arasına katılması sorunudur. Buna toplum karar vermiştir, dünya konjonktürü bunu onaylamıştır vb. Ama o ülkenin askerleri arasında bunu anlamayan, kabul etmeyen, sindiremeyen bireyleri bulunabilir, bulunur da. Bu üç generale işten el çektirilmesi gibi bir olay, yönetme otoritesinin kime ait olduğunu, buna karşı koymaya çalışanlara ve aynı zamanda topluma ilân edilmesiyle ilgili bir olay, bir konudur.
Yunanistan’da Andreas Papanandreu bir gün çok sayıda yüksek rütbeli subayın Yunan Ordusu ile ilişiğini kesmişti. 1967 cuntasının artıkları böyle temizlenmişti. İspanya sivil demokrasiye dönerken “Meclis basan yarbay” olayıyla tanıştı, ama daha sonra İspanyol ordusunda da ciddi bir temizlik yapıldı ve İspanya böylece demokrasisini garanti altına aldı.
Türkiye’de de Silâhlı Kuvvetler’in geçmişini, geleceğini, alışkanlarını biliyoruz. Şimdi bu değişiyor.
Burada bir anlaşma, uzlaşma, bir konsensus var mı? CHP gibi örgütleri kastetmiyorum, ordunun kendisini söylüyorum. Bu soru ve cevabı çok önemli.
TARAF
YAZIYA YORUM KAT