TÜSİAD’çıların çocukları nerde askerlik yapar?
TÜSİAD’ın patroniçesi Ümit Boyner hanım, Yüksek İstişare Konseyi toplantısında konuşmuş: “Uludere’de ne olduğunu anlamak, Afyon’daki patlamanın arka planını, sebeplerini öğrenmek, bunların sorumlularını bilmek ister vatandaş. Susmak da istemez” demiş..
“Uludere’de ne olduğunu anlamak..”
“Afyon’daki patlamanın arka planını bilmek..”
Güzel cümleler bunlar..
Ama halkın gündeminde, daha güzel cümleler var..
Yüksek mevkilerde dillendirilmeyen..
Akla bile getirilmeyen..
Dillendirildiğinde.. Uludere’lerin yaşanmasına fırsat vermeyecek olan..
Afyon’daki patlamaların yaşanmasına imkan vermeyecek olan..
Nedir onlar?
Ümit hanımın başkanı olduğu patronlar kulübünün üyelerinin ailesinden, bugüne kadar kaç kişi Güneydoğu’da askerlik yapmıştır?
Öyle ya..
Uludere’de neler oldu bilmek istiyorsan..
Senin temsilcisi olduğun kulübün çocuklarının, niçin Uludere’lerde hiç askerlik yapmadığının da hesabını vermen lazım..
Söyle bakalım..
O kulüpte, kaç kişinin çocuğu, Uludere ve Uludere’ye benzer Uludere’lerde askerlik yaptı?
Yapmadılarsa, bunu nasıl başardılar?
Nasıl başarılır bu?
“Her Türk vatandaşı eşittir” dediğimiz halde, nasıl olur da, patronların çocukları, sadece İstanbul’da, İzmir’de, Ankara’da askerlik yaparlar?
Söyleyebilir misiniz, Ümit hanım?
Afyon’daki patlamaların arka planını merak ediyormuş hanımefendi..
Sanırsınız ki, Afyon’da şehid olan 25 askerin hakkını arıyor..
Öyle olsa, canım kurban..
Dertlerinin ne olduğunu, Ümit hanım aynı konuşmada deklare ediyor zaten: “Terörle mücadelenin yalnızca işin askeri boyutuna indirgenmesini, sadece veya öncelikle bu mekanik bakış içinde değerlendirilmesini eksik buluyoruz. Devletin meşru siyaset alanlarını her şeye rağmen daraltmamasını, 1990’larda başvurulan ve toplumumuza ağır bir maliyet ödeten yöntemlerden kaçınılmasını, hukuk içinde kalınmasını istiyoruz...”
Niçin söyleniyor bunlar?
1990’ların faili meçhulleri mi başladı ki, bu benzetme yapılıyor?
Bugünlerde, 1990’ların, köy yakmaları mı yaşanıyor ki, terörle mücadele eden güvenlik güçleri manevi baskı altına alınmak isteniyor?
1990’larda yaşanılan, vatandaşa kötü muameleler, dışkı yedirmeler mi yaşanıyor ki, böyle bir eleştiri getiriliyor?
Böyle bir benzetme niye yapılıyor?
Neresinden bakarsanız bakınız.
Güvenlik görevlilerini hareketsiz bırakma, etkisiz kılma niyetli konuşmalar bunlar..
Nasıl olsa onların çocukları orda değil.
Nasıl olsa, “Aman 1990’lara dönmeyelim” diyerek operasyon yapmaktan caydırılan güvenlik güçlerinin terörist saldırılarda vereceği kayıplar, patronların çocukları olmayacak!
Yapsın baskını PKK..
Arkasından TÜSİAD açıklama yapsın: “Ülke kötüye gidiyor!”
Ortada ne var ki, şu açıklama yapılıyor: “Kanımızca Türkiye’nin, şu sıralarda çok sık dile getirildiği gibi, 1990’ların iklimine, zihniyetine ve çözdüğünden daha fazla sorun üreten yöntemlerine dönmeye tahammülü yoktur.”
PKK borazanlığı yapar gibi açıklamalar, bunlar..
“Uludere’lerin yaşanmasına, Afyon’daki patlamaların yaşanmasına belki engel olacak sorular” demiştim.
Evet, patronların çocukları da; Uludure’de askerlik yapsaydılar.. Afyon’da bombaların taşınmasında da bir patron çocuğu olsaydı.. İstanbul, İzmir veya Ankara orduevlerinde yatarak askerlik yapmış sayılmasaydılar..
Onların canları tatlı olduğu için..
Belki böyle “1990’lara dönmek istemiyoruz” türünden açıklamalar yaparak, terör örgütüne “Haklısınız.. 1990’ların kötü günlerine dönüyoruz. Bu şartlar altında, sizin de silaha sarılmanız en tabii hakkınızdır” türünden açıklamalar yapmazlardı..
Askeriyeyi, “Hangi silahı, hangi yüksek fiyata pazarlar, yüksek komisyonu nasıl alırım” diye akıllarına getirmekle yetinmez.. “Benim çocuğum da orada askerlik yapacak. Güvenlik güçlerimize, hangi etkili silahı, nereden, hangi ucuz fiyatla satın alabiliriz? Hangi silahın yerli üretimini sağlayabiliriz”in hesabını yaparlardı..
O hesaplar yapıldığında da..
Heronlar İsrail menşeili olmaz; kaçakçı terörist diye aldanılmaz, Uludere yaşanmazdı..
El bombaları Almanya menşeili olmaz, Afyon’daki patlama yaşanmazdı!
YENİ AKİT
YAZIYA YORUM KAT