Türkmen Ortadoğu İntifadalarını Anlattı
Sakarya İlim ve Hikmet Vakfı'nda Hamza Türkmen'in sunumuyla Ortadoğu İntifadaları konusu işlendi.
Sakarya İlim ve Hikmet Vakfının daveti üzerine Adapazarı’na gelen Haksöz Dergisi Yazarı ve Hilal TV’de yayınlanan Ulustan Ümmete Programının yapımcısı Yazar Hamza TÜRKMEN Vakıf merkezinde “Ortadoğu İntifadaları” konulu bir konferans verdi.
İbrahim ÖZDEMİR’İN okuduğu Kuran’ı Kerim tilaveti ile başlayan programda Hamza Türkmen iki yıl önce Tunus’ta başlayan ve bugün Suriye’de yoğun bir şekilde devam eden intifadaların Türkiye Müslümanları tarafından yeterince konuşulmadığını yeterince tartışılmadığını bu süreçte nelerin olup bittiği noktasında sağlıklı değerlendirmelerin yeterince yapılmadığını vurgulayarak konuşmasına başladı.
Tunus’ta başlayan intifadaların daha sonra Libya’ya oradan Mısır’da devam ettiğini ve bunların tamamında başta Özgür-Der olmak üzere İslami kuruluşlar olarak İstanbul’da destek gösterileri yaptıklarını vurgulayan Türkmen bugün itibariyle Suriye’de yakıcı bir mücadelenin sürdüğünü ve şu anda Müslümanların yüzde altmış yetmiş oranında kontrolü ellerine geçirdiklerini ve buna hamd ettiklerini zaferinde yakın olduğuna inandıklarını söyledi.
Özellikle Suriye olmak üzere tüm intifadalar hakkında Türkiye’de Müslümanların kafa karışıklığı yaşadıklarını bunun da başta vakıayı doğru okuyamamaktan kaynaklandığını belirten Türkmen vakıayı doğru okuyabilmemizin bazı şartları olduğunu ilk defa kendi durumumuzu gözden geçirmemiz gerektiğini vurguladı.
Türkiye’de klasik tarikatlar gelenekçi kesimler uzun yıllar boyunca dini hassasiyetleri sadece şekli açıdan diri tutabildiler bu anlamda ne kendilerinde yeterli bilgi birikim ve anlayış vardı ne de çevrede buna yönelik bir çalışma mevcuttu diyerek konuşmasını sürdüren Türkmen’in değindiği hususlar şu şekildedir:
Urvetul Vuska çizgisinin takipçileri olan Babanzade Ahmet Naim Mehmet Akif Elmalılı Hamdi ve hatta belli noktalarda Said Nursi bizim bugün burada konuştuklarımıza kök teşkil eden şahsiyetlerden bazılarıdır. Yetmişli yıllarla başlayan İslami uyanış süreci de öz itibariyle aynı çizgiye dayanıyordu ve bugün Ortadoğu intifadalarına kaynaklık teşkil eden de yine aynı şekilde Islah ekolü olarak bilinen Afgani-Abduh-Reşit Rıza Hasan El Benna ve bu çizgiyi sürdüren diğer değerli şahsiyetlerdir.
Kemalist kadrolar bu topraklarda onbinin üzerinde Müslüman kanaat önderini astılar. Bir gecede tarihimizle olan tüm bağlarımızı kopardılar. Binlerce insanı yerlerinden yurtlarından ettiler. Katliamlar yaptılar. Müslümanların bunlara direnecek güçleri yoktu ve sindiler sindirildiler.
Ulustan Ümmete programı kapsamında iki ay önce Tunus’a yapmış olduğumuz değerlendirme gezisinde Nahda hareketinin liderleri ile görüştük. Bize anlattıkları karşısında ağzımı açık kaldı. Nahda diye bilinen hareket hakkında hiçbir şey bilmediğimizi fark ettik. Onların bize anlattıkları Nahda’nın diktatörlük dönemi boyunca otuz binin üzerinde şehit verdiğiydi. Oysa Türkiye’de yaşadığımız en son darbede bizler bir varlık gösteremedik, düdük öttü herkes evine döndü ya da evinden zaten çıkmamıştı çıkmaya da niyeti yoktu. İşte bu bizim gerçekliğimizdir.
Bugün Suriye’de yaşananları izliyoruz. Binlerce bacımızın ırzına geçildi.Çocuk yaşta kızlarımız yavrularımız tecavüze uğradı.Beş bine yakın çocuk katledildi sadece.Hatta Esed Suriye’deki mülteci kamplarında yaşayan Filistin’li mültecileri öldürdü öldürüyor ve birileri çıkmış direniş ekseninden bahsediyor.Direniş hattından bahsediyor.Esed yıkılınca İslamın direniş hattının çökeceğini savunuyor.
Baas Scud füzeleri ile fırınları vuruyor Müslümanların kanları ekmeklere karışıyor birileri direniş hattı bahanesiyle Esed’i savunuyor koruyor kolluyor. Hitler’in Mussolinin yapmadığını Esed yapıyor bu alçaklar bizi direniş ekseni yalanları ile uyutmaya çalışıyorlar. Bugünkü İran yönetimi Esed’i koruyor Müslümanlara karşı Şebbihaların yanında savaşıyor. İran İslam Cumhuriyeti! Kendi ülkesinde de Müslümanları hapsediyor gözaltında tutuyor. Müsavi Muhammed Şeriati İbrahim Yazdi halen gözaltındalar.
Ama Esed’in şirke dayalı inkara zulme dayalı rejimi yerle bir edildikten sonra bunlardan hesap sorulacak ve hatta buradaki beşinci kollarından da hesap sorulacak. Yaptıkları bu alçaklık karşılıksız kalmayacak.
Bizim akidemizi Kur’an belirler. Kur’an’ın ayetleri okuruz anlarız ve tertil fıkhına göre işlerimzi yaparız. Mevcut vakıa ile vahyi birleştirir ve buradan kendi fıkhımızı güncelleriz. Biz haberi fasıklardan almayız.
Müslümanların birbirlerine sahip çıkması ve kardeşliklerini pekiştirmeleri gerekir. Bugün yapılması gereken budur. Suriye’de nelerin olup bittiğini merak edenler varsa gidip inceleyip gelebilirler. Geçenlerde Cumali Hoca gitti orada bir ay kaldı ve bu İranileri terk etti.
Hama katliamında öldürülenlerden başka yaklaşık sekiz yüz bin Müslüman ülkesini terk etmek durumunda kaldı. Halen 1980 yılında çıkartılan 49 numaralı karar gereği Suriye’de İhvan üyesi olmak idam edilme sebebidir ve bu kanun halen de geçerlidir.Suriye2ye gidip gelen arkadaşlar var. Geçen Ramazan bayramında oraya giden bir Müslüman anlatmıştı. Elimizde hediyelerle Suriye’liçocukların yanına gidiyoruz. Onlar hiçbir şekilde hediyelerle ilgilenmiyorlar. Bizi görür görmez “Katil Esed” sloganları atıyorlar. Bu gerçekten çok önemli bir şey.
1921 Kahire toplantısında Churcill’in başkanlığında toplanan Batılılar İslam coğrafyasını masanın üzerinde paylaştılar. Ses çıkaramadık. Milyonlarca Müslüman katledildi. Fakat bşaramadılar. Müslümanlar şehit verdikçe çoğaldılar.
Rabbimizin Enfal suresi 21.ayeti kerimesinde buyurduğu gibi Müslümanları kaybettiği şey kaybettiği nimet vahiydir, vahiyle olan irtibattır. Kaybedilen şey en önemli şey olunca bu sefer sömürüye karşı müsait hale gelindi.
Bizde Kur’an ve Muhammedi sünnet merkezli bir anlayış var mıydı, yoktu. El yordamıyla yapılan işler vardı.
Toplumsal değişim ve dönüşümün yasaları tepeden inmeci bir anlayışı kabul etmez bu vahyin özüne de aykırıdır. Fıtrata uygun olan sünnetullaha uygun olan tabandan gelen dalganın Allah’ın yardımıyla iktidarı ele geçirmesidir. Ortadoğu intifadaları mükemmeldir demiyorum ama sürecin doğru takip edilmesi gerekir.
Konferansın ardından soru ve katkılar bölümünde Türkiye’nin benzeri bir süreci yaşayıp yaşamadığı konusu soruldu bu konuda Hamza Türkmen ve diğer katılımcılar görüşlerini beyan ettiler.
Haksöz-Haber
HABERE YORUM KAT