1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. Türkiye’ye gelişi büyük ses getirmişti: Dr. Jaan İslam hayatını anlattı
Türkiye’ye gelişi büyük ses getirmişti: Dr. Jaan İslam hayatını anlattı

Türkiye’ye gelişi büyük ses getirmişti: Dr. Jaan İslam hayatını anlattı

Türkiye’ye gelişi büyük ses getirmişti: Dr. Jaan İslam hayatını anlattı

16 Mart 2025 Pazar 22:38A+A-

Röportaj: Şefika Nur Çiftçi / Yeni Şafak

Kanada’da doğup büyüyen başarılı akademisyen siyaset bilimci Dr. Jaan İslam, hayatına Türkiye’de devam etme kararı aldıktan sonra Boğaziçi Üniversitesi’nde hocalık yapmaya başladı. Akademik yayınları üzerinden hedef gösterilen İslam, hakkında yapılan asılsız haberlerin arka planını ve Türkiye’ye neden geldiğini anlattı.

Daha önce; Dr. Mehmet Nurullah Ateş, Dr. Emrah Eroğlu, Dr. İbrahim Sarpkaya, Dr. Bekir Dızman, Prof. Dr. İskender Gökalp ve Prof. Dr. Mahmut Akşit ile yaptığımız röportajlarda 'Türkiye'ye neden geri döndüklerini' sorarken, bu kez Dr. Jaan İslam'a 'Türkiye'ye neden geldiğini' sorduk.

Kanada’da doğup büyüyen Jaan İslam, Türk bir annenin ve Bangladeşli bir babanın oğlu.

Büyük dedesi Osmanlı paşası

İslam’ın, büyük dedesi 1920 yılında kurulan ilk TBMM’de milletvekili olarak görev yapmış Memduh Necdet Erberk.

Aynı zamanda dönemin ileri gelen komutanlarından biri olan dede Erberk, savaş zamanlarında verdiği mücadele sebebiyle de istiklal madalyasına sahip bir paşa.

Annesinin babası ise başarılı bir Türk subayı

İslam’ın annesi; dedesinin 1970’li yıllarda Türk devleti tarafından Amerika’ya Michigan Üniversitesine yüksek lisans yapması için gönderilmesiyle Kanada’da doğup büyüdü.

İslam, annesinin ODTÜ psikoloji mezunu olduğunu ve şimdilerde akademik kariyerini sürdürmek için çalışmalarına devam ettiğini söyledi.

Jaan İslam’ın babası ise Bangladeş’ten Kanada’ya göçen ve petrol mühendisi bir profesör. İslam'a göre babası, alanında en çok tanınan ve en başarılı akademisyenlerden.

İki kez sınıf atladı ve üniversiteye 15 yaşında başladı

Akademik eğitimine 15 yaşında başlayan, uzmanlık alanı dış politika ve uluslararası ilişkiler olan Dr. Jaan İslam; Dalhouise Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi ve Din Bilimleri bölümlerinden birincilikle mezun olurken, Edinburgh Üniversitesi’nde de iki burs ile doktorasını tamamladıktan sonra, Oxford Üniversitesi’nde 2 milyon avro değerindeki bir projede görev aldı.

İslam’ın Türkiye’ye gelişi oldukça ses getirdi

Boğaziçi Üniversitesi’ne hocalık başvurusunda bulunan İslam’ın, akademik çalışmalarının değerlendirmesini yapmak üzere vazifelendirilen Bilkent Üniversitesi öğretim üyesi İlker Aytürk, ‘gizli’ statüsündeki hakemlik görevini sosyal medya hesabından teşhir etti.

İslam’ın çalışmalarını çarpıtan ifadelerle paylaşımlar yapan Aytürk’ün ardından çok sayıda sözde haber sitesi hazırladıkları gerçek dışı haberlerle Jaan İslam’ı manşetlerinden hedef gösterdi.

Jaan İslam'a itibar suikastı düzenlendi

İslam’ın akademik yayınlarında terör örgütü IŞİD’in hilafet iddiasının meşru olduğunu savunduğuna dair hakkında bir karalama kampanyası düzenlendi.

İtibar suikastına uğrayan İslam, o döneme dair yaşadıklarını ve IŞİD’i nasıl gördüğünü ve Türkiye’ye neden geldiğini anlattı.

- Röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederim Hocam. Türkiye'ye gelişiniz epey gürültülü oldu, çok konuşuldunuz hocam. Sizi yakından tanıyabilir miyiz Jaan İslam kimdir? Sizden dinleyelim...

Öncelikle davetiniz için tekrar teşekkür etmek istiyorum. Sağ olun.

İnşallah güzel bir şekilde anlatabilirim diye umut ediyorum. İlk olarak kendimle başlayayım. Adım Can Süleyman İslam. Kanada'da doğdum ve büyüdüm. Annem Ankara asıllı, ODTÜ psikoloji mezunu. Babam da Bangladeş asıllı, Kanada göçmeni, aynı zamanda petrol mühendislik profesörü. Alanında en çok tanınan, en başarılı akademisyenlerden bir tanesi. Benim hikayem nerede başlıyor? Halifax diye bir şehirde başlıyor. Kanada'nın doğu kıyısında, deniz kenarında bir tane küçük veya orta büyüklükte bir şehirde. Şehrin nüfusu yaklaşık 300 bin ve hayatımız aslında biraz değişik başladı ya da nasıl diyeyim, biraz sıra dışı bir şey yoktu ilk başlarda.

'Amerikan hayali gibi bir hayatım vardı'

Halifax aslında Kuzey Amerika'da Amerikan dream, Amerikan hayali diyebileceğimiz bir hayatımız vardı. Bilebilirsiniz, nasıl diyeyim... Müstakil ev, ön bahçesi, arka bahçesi, garaj falan. Böyle yaşıyorduk. Özel okula gidiyordum. Babam çalışıyordu o sıralar. Aynı zamanda bizim yan komşumuz, yan karşı komşumuz şehrin milletvekiliydi, onun oğlu benim yakın arkadaşımdı. Biz öyle yaşamaya başladık. Yaklaşık 10-12 yaşıma kadar böyle bir ortamda büyüdüm ve okula gittiğimde, Kanada aslında normalde çok kültürlü bir ülke olmasına rağmen ve genel olarak tüm kültürlere saygı vermeye çalışan veya Amerika ile veya İngiltere ile veya Avrupa ile karşılaştırdığımız zaman biraz daha hoşgörülü bir ülke olarak tanımlayabiliriz ancak benim büyüdüğüm ortamda okulda özellikle tek Müslüman kimlikli bendim. Benim dışımda bir zaman Müslüman yoktu sonra kardeşim de katıldı. Sonra da yavaş yavaş göçle beraber orada Müslümanlar, Türkler vs. çoğalmaya başladılar ve hayatım yaklaşık...

Hep bunu sorguladım: 'Müslüman olmak nedir?'

Nasıl diyeyim. Hayatımın ilk aşamasında ben az Müslüman kimlikli olan bir toplumda bir kişi olarak her zaman "Müslüman olmak nedir? Ben Kanadalı mıyım? Kanadalı aynı zamanda Müslüman olabilir mi?" diye düşünüyordum ve acaba dünyaya baktığımızda Müslüman olarak bu nasıl diyeyim... Müslüman kimlikli bir insan olarak, "Müslüman kimliği nedir? Ne yapar, ne eder? Dünyada nasıl bir etkisi olması gerekir?" diye her zaman düşünüyordum. Dünyadaki olaylara bakıyordum. Gazze, Filistin o zaman tabii ki her zaman uzun bir zamandır sorun vardı. Ondan sonra Afganistan, Irak savaşları vs. orada yaşayan bir Müslüman olarak bunları yavaş yavaş sorgulamaya başladım. Tabii ki tam dünyaya bakış açım gelişmediği halde yavaş yavaş bunları sorgulamaya başladım.

Nereye gelene kadar? 12-14 yaşlarına gelene kadar. 12 yaşımda annem ve babam ayrıldılar ve aynı zamanda hem manevi hem maddi sıkıntılar çekmeye başladık. Annem ve babamın evleri arasında gidip geliyordum ve özel okuldan devlet okuluna geçtim. Aynı zamanda dediğim gibi hem maddi ve manevi sorunlar yaşamaya başlamıştık çok da detayına girmek istemiyorum, uzun zaman oldu çünkü ama sonuç olarak bunu diyebilirim, benim kimliğimin oluştuğu, nasıl diyeyim... Ergenlik sonrası kimliğimin oluştuğu toplumda ben kendimi bir şekilde kanıtlamam gerekiyor diye bir fikir oluştu kendimce.

Anneniz ve babanız nasıl tanışmış hocam?

Annem aslında Amerika doğumlu. Amerika doğumlu olmasının sebebi, subay kızı. Dedem yani subaydı Türk devleti, dedemi Michigan Üniversitesine Amerika'ya yüksek lisans yapması için gönderiyor, annem orada doğuyor fakat Türkiye'de büyüyor ve ODTÜ'den mezun olduktan sonra Amerika’ya geri dönüyor ve çalışmaya başlıyor. Aslında normalde annemin her şeyi Türk, sonradan Amerika'ya gitti gibi diyebiliriz. Babam da o zaman bahsettiğim gibi genç yaşta Amerika’ya göçmüş Kanada'da Amerika'da görev yapmış o ara Amerika’da yeni doktor öğretim üyesi olarak başlamıştı işe, annem ile orada tanışıyorlar. Nasip yani...

Bu sebepten dolayı ben en kısa zamanda üniversiteye başlamaya karar verdim. Lisenin son zamanında. Kanada sisteminde çok değişik bir şey var. Kanada eğitim sisteminde bir öğrenci sınıf atlamak isterse senenin sonunda bir sonraki senenin sınavlarını alır, onu geçerse de bir sınıf atlamış olur.

İki kez sınıf atladım üniversiteye 15'imde başladım

Ben mesela 8'inci sınıftan 9'a geçiş yapmak yerine 10'ncu sınıfa geçtim. 10'uncu sınıftan da 12'nci sınıfa geçtim ve üniversiteye girdim bu şekilde.

Bunu da söylemek istiyorum, benim akıllılık bir şey IQ, iddiam kesinlikle öyle bir şeyim yok. Ancak kendimi kanıtlamak istediğim için aynı zamanda toplumda bir şeyler yapabilme isteğimden dolayı bahsettiğim maddi manevi sıkıntılar da bir rol oynadı bu kararımda. En kısa zamanda bunu yapmak istedim ve bunun için çok çalıştım, ilk başta hatta sınavları geçemedim mesela tekrar yaptım. En sonunda geçtim zar zor bir şekilde zorladım ve üniversiteye Dalhousie Üniversitesi'nde Siyaset bölümünde, ay olarak hesaplarsanız 15 yaşımda, sene olarak 16 yaşımda başladım.

Büyük dedeniz Memduh Necdet Erberk TBMM'nin ilk milletvekillerinden. Köklü geçmişiniz size ne hissettiriyor?

Dünyaya jeopolitik olarak baktığımızda, Kudüs’ü savunmuş bir atamın olması kesinlikle gurur verici bir şey. Öyle bir aileden gelmek önemli bir şey olduğunu düşünüyorum. Özellikle Osmanlı’nın son günlerinde o mücadeleyi verdikleri için bundan gurur duyuyorum. Ancak büyüdüğümde o nasıl diyeyim, o hissi yaşamış değilim. Çünkü biz Kanada’da yaşarken, oranın kültürüne, onların milli kültürü olabilir, dil vs. değerler biraz benzemeye başladık. Kötü anlamda değil de insan gittiği yere benzediği için onları çok şey yapmadım nasıl diyeyim, sonradan farkına vardım diyebilirim, sonradan keşfettim.

'Anneannemle konuştukça geçmişimi öğrendim'

Aslında Türkçemi de biraz daha düzeltmeye çalıştım son senelerde tam olmasa da. Aslında ben genç yaşta evlendim, lisansımın son senesinde evlendim. O da yine tevafuk oldu, planlı bir şey değildi. Eşim Erzincanlı. Yaklaşık on sene önce, lisansımı okurken İstanbul’la tanıştık. Rastgele bir şekilde, tesadüf diyebiliriz, tevafuk diyorum ben. O dönemden sonra speakingim Türkçemi geliştirmeye başladım, eşimle daha iyi iletişim kurabilmem için. Ondan sonra aynı zamanda aile geçmişimi araştırmaya başladım, daha önce bilmediğim şeyleri bulmaya başladım. Anneannemle konuşmaya başladım vs. kimliğimi bulmam böyle bir şey oldu diyebilirim.

Babam aslında çok kalabalık bir aile olduğu için çok amcalarım, halalarım var. Kuzenlerimin birçoğu Bangladeş'te hala yaşıyorlar. Aslında size değişik bir bilgi vereceğim. Benim küçük amcam Bangladeş Eğitim Bakanı. Yeni atandı.

Hayırlı olsun hocam.

Geçen sene bir devrim oldu. Teşekkür ederim, halk devrimi gibi bir şey diyebiliriz. Çok kötü bir diktatör vardı Bangladeş'te devrildikten sonra yeni bir hükümet inşa edildi, orada amcama teklif etmişler.

Benim içinde bulunduğum ortam, her zaman erken yaşta mümkün olduğunca başkalarının yapmadığı araştırmalar ve başvurular edinmeye teşvik etmişlerdi. En önemlisi, akademik yayın yapmak. Bu da aslında çok önemli bir şey, çünkü normalde insan doktorayı yaptıktan sonra ya da en azından yüksek lisansını bitirdikten sonra akademik yayın yapmaya çalışır. Ben lisansta başladım o sürece. O teşvik olmasaydı, büyük ihtimalle ben o genç yaşta hakemli dergilerde yayın yapmazdım ve kariyerim biraz farklı olabilirdi diye düşünüyorum.

'Doktorayı bitirmeden 2-3 kitabım oldu'

Daha da farklısı aslında, hakemli dergilerde yayın yapmaktansa kitap yazmak normalde hiç tamamen garip bir şey yani bir akademisyen için normalde doktorayı bitirdikten sonra, doktora tezini bir monografi yani kitap haline getirirsiniz öyle yayın yaparsınız. Ben aslında kitap yazmaya çok genç yaşta başladım. Yüksek lisansa başladığımda 2019'da nasıl diyeyim, en çok değer verdiğim kitaplardan birini yayınladım. Siyaset felsefesi hakkında, Batı ve İslam siyaset felsefesinin karşılaştırması üzerine. Doktorayı bitirmeden önce 2-3 kitabım var.

Aslında Türk sisteminde, insan kitap yayınlamak isterse yayınevi buluyor. Yayınevi araştırıyor, tamam derse parasını veriyorsun yayınlıyorlar. Kanada ya da Batı akademisinde öyle değil aslında. Siz başvuruda bulunuyorsunuz, kitabı beğeniyorlarsa kendileri basıyorlar kendi imkânlarıyla basıyor. O yüzden, kitap yayınlamak aslında hiç kolay bir şey değil, Batı akademisinde özellikle veya hakemli yayınevlerinde.

'Üniversiteden birincilikle mezun oldum'

2018 yılında mezun oldum. Mezun olduğumda birincilikle mezun oldum Siyaset Bölümünden. Dalhousie Üniversitesi’nden mezun oldum.

Yüksek lisansa başvurdum ve kabul aldığım üniversiteler arasında British Columbia Üniversitesi'ni tercih ettim, British Columbia Üniversitesi Kanada’nın en iyi üç üniversitesinden bir tanesi. Hem burs kazanmıştım aynı zamanda asistanlık kazanmıştım. Bu sebepten dolayı Vancouver şehrine taşınmaya karar verdik. Vancouver aslında Kanada’nın tam tersi, batı kıyısı diyebiliriz; yani Çin'e ve Japonya’ya daha yakın. İlk defa eşim de benimle birlikte gitti ve hayatımızı iki sene orada ikamet ettirdik.

Aslında benim ailemin de çok maddi imkânları olmadığı için bursa ihtiyacım vardı. Özellikle doktoraya ihtiyacım vardı. O yüzden hep bursla okumuşumdur. British Columbia Üniversitesi'nde 2019’un sonunda mezun oldum, 20-21 yaşındaydım, yüksek lisansı...

Maddi imkansızlar sizi nasıl etkiledi?

Babama şikayet ederdim. Babam da Kanadalı babaların çok ünlü bir söyleyişleri vardır, deyimleri vardır. "A builds character", “Karakter yapar” yani “adam olursun” gibi "bunu tecrübe etmen lazım" diye. İyi ki de tecrübe ettim, insan hayatında sıkıntı veya zorluk çekmediğinde o zaman potansiyelinin düştüğünü düşünüyor.

'Doktoramı iki bursla tamamladım'

Doktorayı King's College ve Edinburgh Üniversitesi'nde yaptım. Aslında ilk başvurduğumda Kanada'nın Milli Eğitim Bakanlığı'nın verdiği burs ile İngiltere'ye gittim. Edinburgh Üniversitesi’nde İslami hareketler üzerine çalıştım. Çağdaş öncesi, sömürge öncesi dönemde İslami siyasi ve kültürel yapıların, sömürge sonrası İslami hareketler üzerindeki etkisini araştırdım.

Dediğim gibi, Kanada Devleti’nin verdiği burs ile gitmiştim ancak bu burs yetmediği için İngiltere'nin Milli Eğitim Bakanlığı'nın her sene yabancı öğrencilere verdiği burslara başvurdum ve kazandım. Bu burs normalde çoğunlukla İngiliz öğrencilere veriliyordu ama son yıllarda çok az sayıda yabancı öğrenciye de vermeye başlamışlardı. O bursu kazanan ilk yabancılardan biriydim.

Orada iki bursla eğitim aldım ve 2023 yılında, iki sene önce doktoramı tamamladım.

Doktora sürecinizi anlatmak ister misiniz?

Aslında ilk başvurduğumda Kanada'nın Milli Eğitim Bakanlığının verdiği bursuyla gittim İngiltere'ye, İngiltere'de Edinburgh Üniversitesi'nde İslami hareket, nasıl diyeyim. Çağdaş öncesi, sömürge öncesi İslami, siyasi ve kültürel etkisinin veya kültürel yapılarının sömürge sonrası İslami hareketler üzerine etkisini araştırdım. Bu konu üzerine doktoramı yaptım. Dediğim gibi Kanada devletinin verdiği bursuyla gittim ve oraya gittikten sonra aslında o burs yetmiyordu. Dedim ki ben onu bırakıp İngiltere'ye başvurmak istiyorum, İngiltere'den alırsam çok daha iyi olur diye. O umutla, İngiltere Milli Eğitim Bakanlığının her sene verdiği burslara başvurmuştum ve oradan kazandım. Normalde İngilizlere veriliyorken, çok az miktarda dışarıdan yani yabancı öğrencilere veriliyor bu burs. Yeni başladılar aslında buna ve o bursu ilk kazanan yabancılardan biri bendim, iki bursla çalışmış doktoramı yapmış oldum. 2023'te 2 sene önce doktoramı tamamladım.

Türkiye'ye neden geldiniz?

Ben Türkiye'ye neden geldim? Bu soruyu cevaplamak için aslında birkaç konuya değinmek isterim. Temel olarak, bir akademisyen olarak bana sorarsanız bu soruyu, ben İngiltere'deyken ilk defa kendim hakkında bir karar oluşturma mekanizması geliştirdiğimi düşünüyorum. Yani birkaç seçeneğim vardı. İngiltere'de doktora sonrası araştırma işim bitince dedim ki "Ben İngiltere'de kalmaya devam mı edeyim, burada mı birikimimi yatırıp Müslümanlar ve sosyoloji hakkında nitelikli çalışmalar elde etmeye çalışayım, yoksa Türkiye'ye mi gideyim?" diye sordum kendime.

Türkiye'yi düşündüğümüzde, aslında özellikle İstanbul'da ve özellikle Boğaziçi Üniversitesi'ne başvurma sebeplerimden bir tanesi Boğaziçi Üniversitesi'nin öne sürdüğü akademisyenlere her türlü manevi, bunu biliyorsunuz... Üniversiteler, her üniversite akademisyenlerin daha etkileyici çalışmalar yapabilmeleri için belirli kaynaklar belirliyorlar. Maddi manevi destekler, konferans desteği gibi bağışlar vs. Buna baktığımızda aslında Boğaziçi Üniversitesi'nin hem yeni başlayan akademisyenlere verdiği projeler, ilan edilen mesela bir buçuk milyon liraya kadar destek veriliyor yeni başlayan akademisyenlere özellikle daha iyi çalışma yapabilmeleri için. Onun dışında, konferans desteği gibi genel olarak Boğaziçi'nin akademik kültürünün de biraz Amerika'ya benzediği için Kanada kültüründen gelen biri olarak kendime benzettim ve kendime uygun gördüm. Bunu İngiltere ile karşılaştırdığımızda aslında İngiltere'de akademisyen arkadaşlarımla konuştuğumda, onlar aslında şikayetçiler.

'Boğaziçi'ni anlattığımda ağızları açık kalıyor'

Ben Boğaziçi'ni anlattığımda "Ya nasıl bir yer?" diye ağızları açık bir şekilde kalıyorlar. Çünkü İngiltere'de üniversiteler genelde bu kadar bütçe ayırmıyorlar. Onun dışında akademisyenlere proje desteğinde bulunmuyorlar. Konferans desteği çok sınırlı oluyor ve buna mesela Oxford dahil. Bütün üniversiteler dahil. Amerika'da biraz farklı bu yönden ama İngiltere'de gerçekten hem maddi hem manevi imkanlar sınırlı olduğu için en sonunda Boğaziçi Üniversitesi'ne başvurmaya karar verdim ve bunu daha çok uygun gördüm. Ancak bunu derken bunu da eklemek isterim, benim Türkiye'ye gelme sebebim sadece akademisyen olarak değil. İstanbul veya Türkiye veya Boğaziçi sadece akademik yayınların yapıldığı veya verilerin toplandığı bir alan değil. Benim için çok... Özellikle İstanbul'a baktığımızda, toplumu farklı kültürlerden oluşan, aynı zamanda çok zengin bir tarihi yapıya sahip olan bir şehir olduğundan dolayı ve dünyanın aslında en büyük en önemli şehirlerden biri sayıldığı için. Özellikle İstanbul'da Doğu'nun Batı'nın bir araya geldiği nokta olarak İstanbul'da yaşamayı ve burada yaptığım çalışmalarımın çok daha büyük bir etkisi olacağına gerçekten inandığım için buraya geldim, bunu da vurgulamak istiyorum.

'Türkiye'ye iyi ki geldim'

Türkiye'ye geldikten sonra bir pişmanlığınız oldu mu yoksa iyi ki dediniz mi?

Aslında kesinlikle “iyi ki oldu” diyorum. Sebeplerden biri Türkiye'de üniversitelerin akademik açıdan bakarsanız Boğaziçi Üniversitesi ve onun dışında Türkiye'deki üniversitelerinin çoğunda bir yükseliş halinde olduğunu düşünüyorum. Bu sadece Türkiye'de değil, aslında Türkiye'nin dışında da bilinen bir şey. Jeopolitik olarak Türkiye'nin nasıl diyeyim... Zaman geçtikçe daha önemli olmasıyla beraber üniversitelerin de kültürel etkisi... Sosyal, toplumsal etkisinin daha değerli ve daha çok olduğunu tespit edebiliriz. Bu sebepten dolayı sadece benim gibi Türk kökenli akademisyenler değil, Türk olmayan; Müslüman akademisyenler İngiltere'den, Amerika'dan, Kanada'dan Türkiye'yi tercih etmeye başlıyorlar ve bunun gelecek 5-10 senede çok daha değişeceğini göreceğimizi düşünüyorum.

Türkiye'deki üniversitelerin başarılı olduğunu anlattınız fakat toplumumuzdaki algı böyle değil. Bu konuda hakkında ne söylemek istersiniz?

Türkiye hakkındaki algılar ve düşünceler konusunda çok hakim olmadığım için uzman bir görüş sunmak istemiyorum ama şunu söyleyebilirim. Müslüman toplumların sosyolojik, toplumsal ve siyasal sorunlarını araştıran bir akademisyen olarak Türkiye'nin dünya çapında zaman ilerledikçe çok daha büyük bir rol oynayacağını düşünüyorum. Benim gibi özellikle Batılı Müslüman kimlikli akademisyenlerin Türkiye'yi çok daha tercih edeceğini düşünüyorum. Büyük ihtimalle sadece sosyal bilimlerde değil bu tüm bilimlerde mevcut bir fenomen, bir akış olacaktır.

'O tepkileri siyonist lobiden beklerdim'

Türkiye'ye geldiğinizde linç edilmeyi bekliyor muydunuz? Hakkınızda yazılan haberler hakkında ne söylemek istersiniz?

Bunu sorduğunuz için çok teşekkür ederim aslında. İlk başta bunu düşündüm yani. İlk cevabım veya düşüncem buydu. Ben, Oxford'da akademisyen olarak görev yapmış biri olarak, orada görev yaptım, Edinburgh Üniversitesi'nde, King's College'de, British Columbia Üniversitesi'nde, Kanada'da birçok yerde benzer bir tepkiyi ben oradaki siyonist lobisinden beklerim.

Çünkü benim arkadaşlarım olan bazı akademisyenlere karşı karalama kampanyası gibi şeyler olmuştu. Batı'da ki oradaki siyasi durumlar belli.

Ama Türkiye'de bunu yaşayacağımı tespit etmemiştim ya da düşünmemiştim. İlk başta şok oldum sadece. Dedim ki "Böyle bir şey mi olur? Acaba bakayım ne diyorlar?" Yani bir insan illa fikir olarak aynı olmak zorunda değil. Siyasi olarak aynı pozisyonda olmak zorunda değil, değil mi? İnsanlar farklı düşünebilirler ama neden bunu düşündüm? Bana karşı yapılan haberler hakkında, benim belki bazı gerçek anlamda okuyup ve anlayıp, anladıysanız ve okuduysanız yine de anlaşamadığınız konular varsa ve yanlış olduğumu düşündüğünüz konular varsa oturup neden kahve içip, akademisyen, bilim adamı olarak sivil bir şekilde medeni bir şekilde oturup sohbet edemiyoruz? Değil mi? Neden illa karartma olacak, karşında duran kişi her zaman terörist olacak, kötü olacak? İnsanlar anlaşamasa da yine de akademisyen olarak oturup konuşabilmen lazım değil mi? Ya da haberci olarak da... İlk onu düşündüm. Sonra baktım biraz okudum makaleleri. Sadece beni kötü gösteren haberleri koymuşlar. Oxford'dan geldiğimi yazmamışlar. Farklı üniversitelerde görev yaptığımı, burs kazandığımı veya herhangi başarılarım hakkında bahsetmemişler.

Sebebi de o haberi okuyan kişiler, benim kim olduğuma baksalar hemen anlayacaklardı. "Bu söylenenler yalan ya da doğru gösterilmiyor" diye görebilirlerdi. Bu yüzden tam bir karartma kampanyası oldu. En sonunda bunu anladım. Türk siyaseti hakkında çok aşırı bir kutuplaşma olmasından dolayı, aslında bu benim hakkımda değil ya da bana karşı şahsi bir düşünce değil. Yok işte Boğaziçi Üniversitesi'nin yönetmeliği tarafından atandığım için sanki hiçbir süreç yok, sanki mülakatlar yok, sanki araştırma yok sanki objektif bir şey yokmuş gibi... Sonuç olarak, siyasi bir şey olarak görüyorlar ki ben Türkiye ile herhangi bir siyasi bağlantısı olmayan bir insanım, akademisyen olarak sadece uzaktan bağlantısı olan bir kişi olarak buna şaşırmıştım. Sonradan kabullendim, neyi kabullendim? Bu kutuplaşma olacak insanlar karşılarında ne kadar veri gösterirsen göster yine de onlar için yetmeyecek, çünkü onlar dünyayı öyle görmek istemiyorlar.

'IŞİD bir terör örgütüdür'

Hocam sizin yayınlarınızdaki ifadelerinize göre IŞİD'i meşru gördüğünüz iddia edildi. Sizin için IŞİD nedir?

Bir insan, akademisyen olarak bir konu araştırdığında, bunun anlaşılması lazım. Kürt bir akad4emisyen PKK'yı araştırıyorsa, o kişinin o yaptığı gruba desteklediğinden dolayı araştırıyor değil. Akademi dediğimizde objektif. Müslüman olmayan bir insan İslami grubu araştırabilir, Müslüman bir akademisyen Müslüman olmayan bir hareketi veya bir grubu veya bir toplumu araştırabilir. Burada herhangi bir sorun yok. Çünkü burada akademisyenlerin arasında belirli kurallar var. Hakemli dergi olması, belirli metodolojik standartlara uyması vs. bu sebepten dolayı bir insanın yaptığı akademik araştırma herhangi bir destek veya tam tersi bir eleştiride bulunmak sebebi değildir, yani asıl sebep asıl maksat onu yapmak değil, onu anlamaktır. Ondan sonra yapılanlar ayrı bir habere veya siyasete giriyor.

IŞİD, bunu aslında kitapta da yazdım, kitapta çok yerde yazdım, IŞİD hakkında 10 yorum yaptıysam yanlış anlamaya maruz kalan 2 tane cümle alıp, oradan cımbızla çekip, göstermeye çalıştılar. Ben diğer yazılarımda aynı kitapta, 2 sayfa sonra bunu söyledim; IŞİD bir terör örgütüdür, IŞİD aşırıcı bir harekettir, herhangi bir İslami meşruiyeti yoktur, bunu açıkça söylüyorum hilafet iddiaları gerçek değildir, zaten hilafet iddiasını yapmak için herhangi bir etik veya manevi veya maddi bir meşruiyette bunu söyleyemezler bunu yapamazlar. Ayrıca Müslümanları öldürdükleri için insanları haksız yere öldürdükleri için Müslümanları meşru, nasıl diyeyim haksız yere İslam'dan çıkardıkları için yani tekfir ettikleri için "Sen Müslüman değilsin" dedikleri için tamamen meşru olmayan, bütün Müslümanlar tarafından reddedilmesi gereken bir örgüttür. Bunu çok yerde söyledim aslında, bir yerde değil iki yerde değil belki 10 yerde söylemişimdir.

'Rektör seçimi meselesini ilk defa Türkiye'de duydum'

Boğaziçi Üniversitesi'ndeki rektör eylemleri hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu vb. bir duruma daha önce şahit oldunuz mu?

Türkiye'ye geldiğimde ilk defa duydum bu rektör seçimi veya hatta rektör hakkında bir tartışmanın, tartışma söz konusu olması sadece Türkiye'de yaşadım. Buraya geldiğimde bu konuşmaların içinde buldum kendimi. İngiltere'nin akademik kültüründe veya Kanada'nın akademik kültüründe kesinlikle herhangi bir rektörün seçilmesi veya atanması, zaten rektör seçimi diye bir şey yok herhangi bir yerde en azından benim bildiğim kadarıyla benim çalıştığım üniversitelerde öyle bir şey yaşamadım ve şahit olmadım. Ancak rektör atamasıyla şu rektör mü atansın o rektör mü atansın, diye sorduğumuzda bu normalde İngiltere'de akademisyenler bu konuya bile girmezler. Yani bu kavga sebebi olacak veya sorun sebebi olacak bir konu olduğunu bile düşünmüyorlar. Çünkü rektör kim olursa olsun, bir insan akademisyen olarak kendisini çok sevmeyebilir ya da aynı fikirlere sahip olmayabilir. Öyle bir şey yok. Her yerde siyaset var, ondan kurtulamayacağımız bir şey, siyaset hocasıyım zaten o yüzden bunu biliyorum. Ancak "Bir akademisyen olarak senin üniversitede işin nedir?" diye sorduğumuzda; öğrenci yetiştirmek, çalışma yapmak, proje yapmak bir şey yapmak...

O kadar işin varken, o kadar yapılması gereken iş varken. Türkiye'de üniversitelerde yeni nesil öğrencilerin, o kadar büyük bir nasıl diyeyim potansiyeli olmasına rağmen, boş işlerle işte eylem işlerle ne bileyim siyaset işleriyle uğraşarak o akademisyenler kendi akademik değerlerine zarar verdiğini düşünüyorum. Çünkü orada yayın yapmak yerine, çalışma yapmak yerine, öğrenci almak yerine, rehberlik yapmak yerine ki bu normalde çok zaman isteyen şeyler, basit şeyler değil. Siyasetle yayın yapmak ile bir şey yapmakla uğraşıyorlar. Onlara kendi iyilikleri için söylerim, bunlarla uğraşmasalar kariyerleri için daha iyi olacak.

'Akademik olarak tartışmak isteyen herkesi, ofisime kahveye bekliyorum'

Öğrencilerinizle tanıştınız mı? Nasıl karşılandınız?

Çok iyi oldu aslında ben, sevindim yani öğrencilerin kalitesi gerçekten çok yüksek. Hatta İngiltere'nin en iyi üniversitelerinden daha yüksek olduğunu da söylüyorlar. Bunu çok yerde duydum gerçekten öyle hazırlıklı geliyorlar, girişkenler, daha çok öğrenmek istiyorlar. Parlak bir geleceklerinin olduğunu düşünüyorum, orada bazen hocanın dersi yayınlandığında yeni hoca olunca bazen katılmak istemiyorlar ya da boykot yapmak isteyen öğrenciler olabilir. Benim de onlara söyleyebileceğim tek bir şey olur, "Beni sevmeyebilirsin, benim düşüncelerime katılmayabilirsin, herhangi bir konuda, eğer gerçekten bilimle uğraşan bir öğrenciysen, verilerle ve kanıtlarla konuşmak istersen, benim ofisim her zaman herkese açıktır. Herhangi bir görüşten herhangi bir düşünceden, herhangi bir yerden gelmek isteyen, herhangi bir üniversiteden hatta, bana gelmek, ziyaret etmek, akademik ve bilimsel bir şekilde konuşma yapmak isteyen varsa benim ofisimde kahve içebilirler. Çok memnun olurum...

Ayaklarınıza sağlık çok teşekkür ederim vakit ayırdığınız için hocam, çok memnun oldum.

HABERE YORUM KAT

2 Yorum