1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Türkiye’nin Sisi cuntası ile ilişkileri normalleştirmesinin muhaliflere faydası oldu mu?
Türkiye’nin Sisi cuntası ile ilişkileri normalleştirmesinin muhaliflere faydası oldu mu?

Türkiye’nin Sisi cuntası ile ilişkileri normalleştirmesinin muhaliflere faydası oldu mu?

Ahmet Varol, Sisi cuntasının idam kararlarını değerlendirdiği yazısında, Türkiye’nin ilişkileri normalleştirmesinin cuntanın muhaliflere yönelik baskı politikalarında bir değişim oluşturacağı beklentisini de boşa çıkardığını vurguluyor.

17 Haziran 2021 Perşembe 18:14A+A-

Ahmet Varol’un Yeni Akit’te yayımlanan yazısı (17 Haziran 2021) şöyle:

SİSİ’NİN EHLİLEŞMEYE NİYETİ YOK!

Mısır’daki cunta yönetimi her ne kadar son dönemde, diplomatik çıkar hesaplarıyla Türkiye’nin de aralarında bulunduğu bazı ülkelerle ikili ilişkilerini düzene sokma yönünde birtakım adımlar atsa da bunun, onun insanları siyasi düşüncelerinden ve tercihlerinden dolayı tasfiye etme yönündeki baskı ve şiddet politikasında herhangi bir değişikliğe ve yumuşamaya vesile olmadığı görülüyor. Bu durum da Sisi cuntasının diplomatik alandaki tavır değişikliklerinin, onun zihniyet ve anlayışını değiştirmediğini gösteriyor.

Son olarak Mısır Yargıtay’ı, dikta rejimine karşı yapılan kitlesel eylemlere katıldığı sırada zulüm güçleri tarafından ömrünün baharında hunharca katledilen Esma Biltaci’nin babası ve Müslüman Kardeşler’in kurduğu yasaklı Hürriyet ve Adalet Partisi’nin Genel Sekreteri Muhammed Biltaci başta olmak üzere Müslüman Kardeşler’in bazı önemli liderlerinin de aralarında bulunduğu 12 kişi hakkındaki idam cezasını onayladı.

Yapılan açıklamaya göre Yargıtay daha önce haklarında idam cezası verilmiş 75 kişinin davasını gözden geçirdi ve bunlardan 45 kişi hakkında hükmünü kesinleştirdi. Bunlardan 12 kişinin idamını onayladı. 32 kişinin idamını müebbet hapse çevirdi. Yine Müslüman Kardeşler’in önemli liderlerinden Isam El-Aryan’ın da vefat etmesi sebebiyle davası düştü. 30 kişi hakkında ise gıyaben yargılama devam ediyor.

Her ne kadar verilen cezalarda bazı kitlesel olaylarla ilişkilendirilen gerekçeler ileri sürülse de cezaların tamamı siyasidir ve kullanılan gerekçelerin hukuk mantığına göre hiçbir geçerliliği yoktur. Çünkü insanların katledildiği olaylarda cinayeti işleyenler, gösterilere katılanlar değil onlara saldıran güvenlik görevlileridir. Gösterilere katılanların veya bunları organize edenlerin yaptığı sadece sivil amaçlı protesto eylemidir. İşlenen cinayetler hakkında hukukun icra edilebilmesi için mağdurların değil suçu işleyenlerin mahkum edilmesi gerekir. Ancak Mısır yargısı bu olayların vuku bulmasına sebep oldukları iddiasından yola çıkarak mağdur edilenleri suçlu çıkarmış ve idam dâhil çok ağır cezalara mahkum etmiştir. Bu durum zaten, yargılamanın hukuk mantığına göre yapılmadığının çok açık bir göstergesidir.

Bunun yanı sıra cezaları onaylayan Yargıtay dâhil olmak üzere dikta zulmünün bütün şiddetiyle devam ettiği Mısır’da yargının bağımsızlığından söz etmek mümkün değildir. Bu ülkede yargının görevi cuntanın önceden yaptığı cezalandırmalara kendince “hukuk” kılıfı geçirmektir.

Zalimler zulüm uygulamalarına gerekçe oluşturabilmek için yasalardan ve yargıdan yararlanır. Yasaları kendileri çıkardıklarından gerek gördüklerinde insanları doğuştan sahip oldukları özelliklerden dolayı bile suçlu ilan etmeleri mümkündür. Hz. Musa döneminde Mısır’a hükmeden Firavun’a İsrailoğullarından çıkacak bir erkeğin kendisinin saltanatına son vereceğine dair bilgi verilmesi sebebiyle onların tüm erkek çocuklarının öldürülmesini isteyen yasal düzenleme yapması böyleydi. Buna göre İsrailoğullarından bir annenin doğurduğu bebeğin erkek olması idamını gerektirecek suç sayılıyor, henüz suçun ve cezanın ne olduğunu bilmeyen bir bebek idama mahkûm ediliyor ve hakkındaki hüküm de hemen infaz ediliyordu.

Firavun’un böyle bir cezalandırma yapmasının amacı hukuku icra değil saltanatını koruma amaçlı savaştı. Üstelik savaş hukukuna da riayet edilmiyor, vahşi canavarların bile başvurmadığı yönteme başvuruluyordu.

Mısır’daki çağdaş Firavun rejiminin göstermelik yargı kurumlarına verdirdiği idam cezaları da gerçekte yargının icrası değil gayri meşru hâkimiyet savaşına yargı kılıfı geçirilmesidir.

Mısır’a hükmeden cunta, hukuk temelinden yoksun dolayısıyla tamamen gayri meşrudur. Hukuk temeline dayanan ve hukuku icra eden yargının en başta cuntanın gayri meşruluğuna hükmetmesi gerekir. Çünkü halkın özgür iradesiyle başa geçmiş bir yönetimin silah gücüyle düşürülmesi ve silahlı çetenin zorbalıkla iktidarı alması tüm hukuk sistemlerine de hukuk temelli yönetim düzenlerine de aykırıdır.

 

 

HABERE YORUM KAT