Atatürkçüsünün kendini Kemalist, inançlısının kendini dindar görmediği garip bir toplum…
Ankara Sosyal Bilimler Vakfı’nın “Türkiye’de Kimlikler: Din, Ekonomi, Siyaset” başlıklı anketi Türkiye toplumunun çok temel meselelere dair algı ve anlayışlarının ne derece karmaşık/bulanık olduğunu gösteriyor.
HAKSÖZ-HABER
Din, İslamcılık, Atatürkçülük, Kemalizm, Sağcılık, Solculuk, Laiklik, Cumhuriyet, Demokrasi, Hoşgörü, Cemaat, Milliyetçilik, Devletçilik vb. kavramlar Türkiye’de tedavülde olan kadim meseleler niteliğinde.
Medya ve siyasette farklılaşmanın, toplumda kimliklenme ve kamplaşmanın merkezini oluşturan bu ve benzeri kavramlara dair algılar değişkenlik arz ediyor. Şüphesiz tüm bu kavramlara dair Türkiye toplumunda yekpare bir algı veya cevaptan söz etmek de bunu beklemek de son derece hayalci bir beklenti olacaktır ancak zamanla bu kavram ve değerlere dair algıların ne yönde değiştiğini tespit etmek sağlıklı bir toplum değerlendirmesi, adil bir konumlanma ve verimli bir zihinsel-toplumsal değişim stratejisi için göz önünde bulundurulması gereken bir olgu. Vahyi umdeler doğrultusunda köklü bir fikri ve toplumsal değişim mücadelesine talip olan Müslümanlar için ise konjonktürün değişkenliği gözetilerek toplumun algı ve yönelimlerinin ne yönde seyrettiği, değişim-dönüşümlerden ne oranda etkilendiğinin muhasebe edilmesi zaruret arzetmektedir.
Şüphesiz bu dinamik, akışkan hayat serüveninde toplumun algı ve yönelimlerinin ne yönde seyrettiği, temel meselelere dair anlayışların ne durumda olduğunu gözlemleme ve tespit etmenin birden çok yolu bulunmaktadır. Bununla birlikte toplumun içinde olma oranı, sosyal ilişki düzeyi, insanlara temas ve muhabbetimizin ne yoğunlukta olduğu vb. hususlar muhataplarımızın ilgi alanlarını görme, temel gündemlerini tanıma ve fikri-düşünsel perspektiflerindeki değişimleri anlamanın da değişim-dönüşüm için sağlıklı diyalog, iletişim kanalları bulmanın, işe yarar fonksiyonel taktik ve stratejiler tayin etmenin de en elverişli yoludur.
Bu bağlamda belirli bir konu veya konularda sınırlı ölçekte bir insan topluluğuyla yapılan anketlerin de tüm zaaflarına rağmen önemli birer veri niteliği taşıdığı söylenebilir. Tabi ki anketi düzenleyenlerin kamuoyu önüne koyduğu sorularda bir seçiciliğin varlığı yadsınamaz ve ek olarak bünyesinde barındırdığı genellemecilik ve indirgemecilik riski de inkar edilemez. Bununla birlikte nihai kertede kamuoyu yoklaması niteliğinde olan anketlerin belirli konularda toplumun algılarının ne yönde seyrettiği-değiştiğine dair ipuçları sunduğu da kabul edilmelidir.
Ankara Sosyal Bilimler Vakfı’nın “Türkiye’de Kimlikler: Din, Ekonomi, Siyaset” başlıklı 2024 değerler araştırması da bu kapsamda değerlendirilebilir.
Tabiri caizse Türkiye’de toplum, siyaset ve medyanın kadim gündemleri niteliğinde olan birçok kavramın merkeze alındığı bu çalışmayı yürüten Ankara Sosyal Bilimler Vakfı ise aynı zamanda AK Parti kurucularından, eski İçişleri Bakanı Prof. Dr. Beşir Atalay’ın da kurucuları arasında yer aldığı bir vakıf.
Yıldıray Oğur’ın da belirttiği gibi, 5618 kişilik örnekleme sorulan ilginç sorulara verilen cevaplar üzerinde uzun uzun konuşulmayı hakkediyor.
Din, İslamcılık, Atatürkçülük, Kemalizm, Sağcılık, Solculuk, Laiklik, Cumhuriyet, Demokrasi, Hoşgörü, Cemaat, Milliyetçilik, Devletçilik vb. kavramlara dair görüşleri yansıtan anket genel olarak çoğumuzun gündelik ilişkilerinde karşılaştığı bulanıklığı fazlasıyla yansıtıyor. Mesela karşı karşıya olunan yoğun güvensizlik bu ankette modern/laikin de muhafazakar/dindarın da siyaset ve ticarette dindar profile güveninin son derece sarsılmaya yüz tuttuğunu gösteriyor. İşlerin ancak torpil ile yürüyebileceği, torpil olmadan hiçbir başarının elde edilemeyeceği algısı ise yine bu bağlamda çürümenin nasıl da kanıksandığını göstermesi açısından dikkat çekici. Ek olarak Kemalizm ve İslamcılığa dair sorulan sorulara verilen cevaplar da mevcut kafa karışıklığı ve kimliksel bulanıklığı yansıtması açısından çarpıcı hususlardan. Atatürkçüsünün Kemalist, inançlısının dindar ve İslamcı olmadığı; bireyselleşmenin anaforuna kapılan insanların ahlak için dine ihtiyaç duymadığı, cemaati önemsiz addettiği vb. olumsuzluklar ise toplumda giderek karşılaştığımız olumsuzluklar ki bu algılar aynısıyla söz konusu ankete de yansımış…
Şüphesiz ki bu anket ve konu edindiği meselelere dair toplumda giderek yaygınlaşan bir fikri-toplumsal çürüme durumu yaşanmakta. Zaten çoğumuzun gündelik ilişkilerinde rahatlıkla gözlemleyebileceği bu olumsuzluğun bir de bu anket yoluyla adeta teyit bulduğu söylenebilir. Bu gibi anketler başta iktidar partisi olmak üzere siyasi kesimler için ne anlam ifade eder, kime ne der bilmiyoruz ama çok temel meselelerde insanımızda giderek yaygınlaşan bu fikri/düşünsel yozlaşmanın ihya ve ıslah ekolüne müntesip kişi-kesimlere ciddi anlamda sorumluluk yüklediği ve fikri-sosyal ıslah yönünde daha yoğun gayrete sevketmesi gerektiği açıktır.
Bu çerçevede Yıldıray Oğur’un aynı zamanda detaylarına da yer verilen ankete ilişkin yazısını aşağıda ilgi ve görüşlerinize sunuyoruz…
Türkiye’nin değişen değerleri, eskimeyen değerleri
Yıldıray Oğur / Karar
Başkanlığını AK Parti kurucularından, eski İçişleri Bakanı Prof. Dr. Beşir Atalay’ın yaptığı Ankara Sosyal Bilimler Vakfı, “Türkiye’de Kimlikler: Din, Ekonomi, Siyaset” başlıklı bir 2024 değerler araştırması yayınladı.
Beşir Atalay, AK Parti’nin kuruluşundan itibaren partinin fazla görünür olmayan güçlü mutfağının başındaki aşçıydı.
Parti programı dışında, AK Parti iktidarının çözüm süreci gibi büyük siyasi adımlarının tasarlanmasında, kadroların oluşmasında etkiliydi ve iktidarın ve Erdoğan’ın karar alma mekanizmalarının merkezinde yer alan kamuoyu araştırmalarının başındaydı.
Ankara Sosyal Bilimler Vakfı’nın yaptığı bu ilk araştırma da Ömer Demir, İbrahim Dalmış, Ömer Toprak ve Cem Eyerci gibi bir kısmıyla Atalay’ın ANAR’da da birlikte çalıştığı yetkin isimler tarafından yapılmış.
5618 kişilik örnekleme sorulan ilginç sorulara verilen cevaplar üzerinde uzun uzun konuşulmayı hakediyor.
Araştırmaya katılanlara bir liste verilerek bu kimliklerden hangilerini onayladıkları sorulmuş.
Listenin zirvesi Türkiye’deki apati halini gösteriyor. İlk dört sırada renksiz kokusuz dört kimlik var; Birinci sırada yüzde 93,1 ile “Çevreci”, ikinci sırada yüzde 91,8 ile “İnançlı”, üçüncü sırada yüzde 85,5 ile “Milliyetçi” ve dördüncü sırada yüzde 82,3 ile “Cumhuriyetçi” var.
Yani yaygın ideolojik pozisyonlardan hiçbiri yok.
Geri kalan sıralama ise şöyle:
“Demokrat 76,8
Ulusalcı 73,5
Atatürkçü 70,9
Dindar 69,7
İslamcı 66,5
Muhafazakâr 58,7
Sosyal demokrat 55,4
Kemalist 35,7
Sağcı 28,3
Solcu 16,2
Yani toplumun çoğunluğu İnançlı ama daha azı dindar, İslamcı ya da Muhafazakar olarak bunu tarif ediyor. Cumhuriyetçi kavramı da Atatürkçü, Kemalist, Sosyal Demokrat’tan daha fazla. Sağ ve sol ise artık kötü şöhretleriyle kimlik tariflerinin uzağına düşmüş.
Araştırmada “Atatürkçülüğün daha önce ayrıştırıcı bir kimlik olarak öne çıkarken şimdi toplumun çoğunluğu (%71) tarafından sahiplenilir hale gelmiş olmasının” altı çiziliyor. Kemalist ile Atatürkçü arasındaki büyük onay uçurumu ise bu yeni amorf Atatürkçülüğün eski ideolojik Kemalizmden farkını ortaya koyuyor.
Araştırma toplumdaki sekülerleşmenin boyutlarını da gösteriyor. Ama bu sekülerleşme dinsizleşmeden çok tepkisel bir sekürleşme.
Araştırmada örneklemler ikiye bölünmüş; “laik” yerine “modern”, “dindar” yerine de “muhafazakar” denmiş. Buna göre;
“Devlet laik olmalıdır” görüşünü benimseme oranı; modernler’de yüzde 89 muhafazakarlarda yüzde 71,8.
Bu herhalde laikliğin Cumhuriyet tarihi boyunca Türkiye’deki en popüler olduğu zamanlarda olduğumuzu gösteriyor.
Ama bu laiklikte devletin dinden elini çekmesi talebi pek yok.
“Devlet din işlerine karışmamalı” görüşünü benimseme oranı; modernlerde yüzde 67, muhafazakarlarda yüzde 51.
Ama devlet yönetiminde dindar yöneticilerin karnesi araştırmaya göre zayıf.
“Devlet yönetiminde daha çok dindar olmalı” görüşünü benimseme oranı; modernlerde yüzde 25, muhafazakarlarda yüzde 44.8.
“Dindar yöneticiler çalışanların haklarını korumada daha titiz davranırlar” görüşüne katılım düzeyi; modernlerde yüzde 35, muhafazakarlarda yüzde 51.
“Dindar iş insanları iş hayatında daha dürüst ve güvenilirdirler” görüşüne katılım düzeyi; modernlerde yüzde 29, muhafazakarlarda yüzde 45
Benzer bir tepki cemaat ve tarikatlere karşı da var.
“Dini daha iyi anlayabilmek, yaşamak ve hissetmek için güvenilir bir cemaate veya tarikata bağlı olmak önemlidir” görüşüne katılıyor musunuz?” sorusuna yüzde 85 “katılmıyorum” demiş.
Din ve ahlakın arası da yine benzer deneyimlerle açılmış.
“Ahlâklı olmak için dindarlık gerekli” görüşünü benimseme oranı; modernlerde yüzde 25, muhafazakarlarda yüzde 44.
Fakat bütün bunlar toplumun dinden vazgeçtiğini göstermiyor.
Mesela “Gençlere dini eğitim verilmeli” görüşünü benimseme oranı; modernlerde yüzde 75, muhafazakarlarda yüzde 91.
“Din ibadetlerle sınırlandırılmalı” görüşünü benimseme oranı da; modernlerde yüzde 34, muhafazakarlarda yüzde 20.
“İnsanlar kutsal kitaplara ve dine daha az önem verip onların yerine kendi ahlâkî standartlarını geliştirmelidir” görüşüne katılıyor musunuz?” sorusuna yüzde 54,6 katılmıyor, yüzde 40 katılıyor.
Toplumsal hoşgörü ve ılımlılık ise tahmin edilenden daha yüksek oranlarda;
“Bazı insanlar İslâm’ın farklı yorumlarına hoşgörü gösterilmesi gerektiğini düşünüyor. Bazıları ise İslâm’ın tek bir gerçek yorumu olduğuna inanıyor. Siz hangi görüşe daha yakınsınız?” sorusuna “Tek yorum” diyenler yüzde 49, hoşgörü diyenler yüzde 42.
“Toplumun geneline ters düşse bile insanların hayatlarını istedikleri gibi yaşaması gerektiğini” düşünenlerin oranı, yüzde %47, yüzde 49 bu görüşe katılmıyor. Yarı yarıya gayet yüksek. Şehirleşme ve bireyleşmeyle “sana ne, bana ne, bize ne” sloganıyla özetlenen en popüler yerel liberallik fikrinin taraftarı artmış.
Fakat aynı liberallik devlet yönetimiyle ilgili tercihlerde görünmüyor. Üstelik modern-muhafazakar da dinlemiyor bu.
“Geleneksel değerlere dönmek, kararlı liderleri işbaşına getirmek ve zararlı fikirleri susturmak gerek” görüşünü benimseme oranı; modernlerde yüzde 68,9, muhafazakarlarda yüzde 75,2.
Devletin piyasaya müdahalesi, küreselleşme gibi konularda da toplumun çoğunluğu en azından kağıt üstünde ve fikren devletçi, yerli ve milli.
Küreselleşmeyle ilgili olumsuz kanaat (%42), olumlu kanaat %24.
“Batı, insan hakları söylemini kendi dışındaki dünyaya bir politik baskı aracı olarak kullanmaktadır” görüşüne katılanların oranı da yüzde 67,5.
Toplumun büyük çoğunluğu (%90) “fakirlere bakmanın devletin temel görevlerinden biri” olduğunu düşünüyor.
Yine hayat pahalılığının en önemli nedenini “iş dünyasının aşırı kâr etmesi” olarak görenlerin oranı modernlerde %64’ü, muhafazakârlarda %67.
Ama demokrasiden başka bir model de önerilmiyor.
“Demokrasi en ideal sistemdir” görüşünü benimseme oranı; modernlerde yüzde 76, muhafazakarlarda yüzde 68.
Eşitsizlik ile ilgili sorulara verilen cevaplar kimlik sorunlarının hala devam ettiğini gösteriyor.
Toplumun %72’si “ülkede farklı etnik, dinî ve mezhep gruplarına eşit davranılsaydı daha az soruna yol açılacağını” düşünüyor.
“Farklı kesimlere eşit davranılmadığını” düşünenlerin oranı ise %74’e kadar çıkmakta.
“Başarı için torpil gerekir” görüşüne katılım düzeyi; modernlerde yüzde 65, muhafazakarlarda yüzde 59.
Toplumun %63’ü de “Türkiye’de mahkemelerin bağımsız ve tarafsız şekilde karar vermediğini” düşünüyor.
Toplumun hemfikir olduğu ender konulardan biri ise mülteciler.
“Türkiye’nin bugün uyguladığı göçmen politikasını nasıl buluyorsunuz?” sorusuna verilen cevaplar hem modernlerin hem de muhafazakârların bu konuda çok olumsuz olduğunu ortaya koyuyor.
Hükümeti bu konuda olumlu bulanlar modernlerde %11, muhafazakârlarda %19.
“Tüm göçmenlerin Türkiye’den gönderilmesi lazım” görüşüne katılma düzeyi muhafazakârlarda %80, modernlerde %86.
Araştırma Türkiye toplumundaki yeni trendleri görmek için çok önemli bir veri seti sunuyor.
HABERE YORUM KAT