Türkiye’nin büyüyen ekonomisinden toplum ne kadar faydalanabiliyor?!
Hükümet son zamanlarda ekonomide oldukça muğlak hareketler sergilemeye başladı. Merkez Bankası politika faizini indirirken liranın değer kaybına neden oldu. Aynı Merkez Bankası bir yandan da dolar satarak kura müdahale etti.
HAKSÖZ HABER
Merkez Bankası geçtiğimiz gün dolar kuruna müdahalede bulunarak faiz indirme politikaları karşısında oldukça ilginç bir adım attı.
Merkez Bankası doların ateşini düşürmek mi istedi bilinmiyor ancak 2 milyar dolara yakın bir parayı tek hamlede sildirdi. Dolar ise kaybettiği gücü bir sonraki gün geri aldı. Olan ise Merkez Bankasının dolarlarına oldu! Ekonomistlere göre bir yandan faiz indirilirken, öte yandan dolar satılması mantıklı bir ekonomi politikasına dayanmıyor.
Türkiye ekonomisinde işlerin iyiye gitmediğini marketlerdeki zam oranlarına bakarak anlamak mümkün hale geldi. Bir değil, beş değil neredeyse binlerce temel tüketim malzemesi sayılabilecek üründe yüzde 50’lik bir artış olduğu gözlemleniyor.
Eylül ayında hükümet, tüketim maddelerine gelen zamların ardından zincir marketleri hedef almıştı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Bu beş tane zincir marketin topladığı ürünle piyasalar alt üst oluyor” diyerek marketlerin ürünlere fahiş zamlar yaptığını ifade etmişti.
Rekabet Kurumu da fahiş fiyat soruşturmasında 5 zincir market ve bir tedarikçiye toplamda yaklaşık 2.7 milyar TL para cezası kesmişti. Ancak aynı hükümet, elektrik, doğalgaz, akaryakıt, ÖTV zamlarını ise bahse konu dahi etmemişti. Sonuç olarak üç harfli marketlere açılan savaşta kazanan olmamış, zamlar birkaç ay sonra tekrar gün yüzüne çıkmıştı.
Sosyal medyada zincir market çalışanları tarafından paylaşılan görüntülere göre, raflardaki ürünlere her gün yeni zamlar yapılarak etiketleri değiştiriliyor. Dolar kurunun aşırı yükselişi karşısında ekonomi politikasını gözden geçirmeyen, çıktığı yoldan geri dönmeyen ve dönmeyeceğinin sinyalini veren iktidar, sorunları hal, market ve pazarlarda aramaya devam ediyor!
Dolar/TL kuru da son haftalarda rekor kırmaya devam ediyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan kendi ifadesiyle "Ekonomik Kurtuluş Savaşı"nı sürdürmekte kararlı olduğunu belirterek şöyle demişti: “Yeni ekonomi modeliyle, yüksek faiz verecek sıcak para çekme politikasını elimizin tersiyle itiyoruz. Düşük faizle, üretimi ve ihracatı destekleyeceğiz."
Bununla beraber ihracatta rekorlar kırılıyor, ithal ürünlerin pazardaki sayısı ve satış rakamları da artıyor. İktidarın ekonomi politikasına göre, büyüme olduğu sürece sorunlar aşılabilir!?
Türkiye’nin reel ekonomisi ise dolar kurunun artışıyla birlikte olumsuz yönde etkilenmeye devam ediyor. TÜİK verilerine göre Türkiye’nin GSYH’si 2020 yılında bir önceki yıla göre %16,9 artarak 5 trilyon 46 milyar 883 milyon TL oldu. Yani kişi başına düşen milli gelir 8,597 dolar, 117,80 TL [1 dolar=13.70 tl olarak hesaplanırsa.] 2013 yılında bu rakamın 12 bin 582 dolar olduğunu ve 2020’de 8 bin 597 dolara düştüğünü de hatırlatmalıyız.
Reel ekonomide asgari ücretle çalışan bir kişinin yıllık geliri ise 2020 yılı için 33,900 lira yani 2,470 dolar oluyor. Özetle milli gelir rakamlarından en büyük payı alan kesim ile en az alan kesim arasında bir uçurum olduğu gözlenebiliyor.
Asıl sorunun ekonomik pastanın bölüşülmesinde olduğu düşünülürken ve bunun önlenmesi amaçlanırken dahi, en üst ve en alt tabaka arasındaki fark açılmaya devam ediyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan da bu konuda, “Yüksek faiz-düşük kur kısır döngüsü yerine yatırım, üretim, istihdam, ihracat odaklı ekonomi politikamızla ülkemiz için en doğru olanı yapmakta kararlıyız” demiş ve sıcak para odaklı hareket edenlerin alanını kısıtlayacaklarını ifade etmişti.
Ancak bugüne kadar birden fazla maaş alarak halkın tepkisini çeken ve milli gelirden en fazla payı aldığı tahmin edilen bürokratik kesimler için ise herhangi bir eleştiri veya önleyici adım getirilmedi.
TÜİK’in Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması 2020 yılı sonuçlarına göre de Türkiye’de, en zengin %20 toplam gelirden %47,5 pay alırken, en yoksul %20 sadece %5,9 pay alabiliyor. Aradaki farkın 8 kat olduğu görülüyor.
Sürekli derinleşen bir fakirleşme olduğu görülürken, azalan kişi başına milli gelir ile beraber birilerinin fakirleşmek bir yana zenginleştiği anlaşılıyor. Bu süreçte ekonomik pastadan en çok payı alan kesime müdahale edildiğini söylemek ise oldukça güç. İktidarın ekonomi politikasında almış olduğu her olumlu-olumsuz karar alt ve orta sınıfın daha fazla ezilmesine neden oluyor gibi görünüyor.
Doğrusu, Türkiye’nin 2053 ve 2071 politikalarına bu ekonomi çerçevesi içerisinde girilmesini arzulayan iktidar, hızla yükselen enflasyon ve dolar kuru karşısında önlem alamazken, şeffaf politikalar gütmezken ideallerine nasıl ulaşacak merak ediliyor?
TÜİK verilerine göre gelir dağılımı,
HABERE YORUM KAT