Türkiye'nin Af-Pak sınavı
Türkiye'nin yeni dönemde dış politika performansı Ortadoğu'dan çok Af-Pak bölgesine yönelik yeni oyunlar karşısında takınacağı tavırda belli olacak. Ortadoğu'da "Amerika ile tam mutabakat" sağlayan Türkiye'nin Pakistan üzerine oynanan oyun karşısında takınacağı tavır önemli. Önce ne olup bittiğine bakalım.
"Pakistan'da sistem çöktüğü vakit ne kadar nükleer başlığın ne şekilde tahliye edebileceğimizi şimdiden hesaplamak zorundayız…" Bush yönetiminin şahinlerinden John Bolton'un pek çok niyeti açık eden bu sözleri bununla kalmıyor: "Amerika Pakistan içinde askeri müdahaleye hazırlanmalı, nükleer silahları ve Batı'nın çıkar bölgelerini kontrol etmelidir."
Bush yönetimi ile Obama döneminin dış politikalarının bir birinden farklı olduğunu, yeni dönemde Amerikan politikalarının daha barışçıl yöntemler izlediğini düşünenler bu sözleri ciddiye almayabilirler. Amerikan politikasındaki değişim ve süreklilik noktalarını gözardı edenler imaj kampanyasının göz kamaştırıcı dünya tasarımının miyopluğuna kurban gidebilirler.
Uzun süreden beri Pakistan üzerinde çok boyutlu bir oyun oynanıyor. Bir yanda ""fanatik İslamcılar" ülkeyi tehdit ederken diğer taraftan Taliban güçleri Amerikan askerlerine saldırıyor. Hatta bu aşiret bölgelerine yuvalanmış Taliban güçlerinin El- kaide liderini sakladıklarından emin Amerika.
Durum bununla da sınırlı olsa Amerikalıların "demokrasi ve özgürlük getirmekten" başka misyonu olmayan işgal güçleri her gün bir Pakistan köyünü ya da düğün alayını insansız uçaklarla füze yağmuruna da tutmayacak. Siyasi ortamın iyice istikrarsızlaştığı ülkenin elinde sayıları 200 kadar olduğu tahmin edilen atom bombası bulunuyor. Dünya barışını tehdit eden bu bombalar her an "fanatik dinci teröristlerin" eline geçebilir. Üstelik The Guardian'ın altını çizerek yazdığı gibi Pakistan nükleer kapasitesini artırmak için yeni santraller devreye sokuyor. Ayrıca nükleer tesisleri çatışmaların en yoğun olduğu Pencap ve Serhat eyaletlerinin sınır bölgesinde bulunuyor. Independent Institute for Science and International Security için rapor hazırlayan David Albright, Talibanla mücadele etmekten başka amacı olmayan (!) Amerika'nın ister istemez Pakistan'ın nükleer silahlarına yoğunlaşmak zorunda kaldığını rapor ediyor.
Amerikan'ın ilgisi o kadar yoğun ki, Dışişleri Bakanı Clinton bile (on bin kişilik özel eğitimli birliğin korumasındaki) bu nükleer silahların nasıl korunacağını dert edinmiş. Bu silahların ülkenin farklı bölgelerine dağıtılmasını önermiş.
Pakistan'ın nükleer silahı sadece Amerika'yı kaygılandırmıyor. Rusya'nın da zaman zaman gerçek nükleer tehdidin Pakistan olduğunu ileri süren açıklamaları olmuştu. İran'la olan nükleer alışveriş konusunda üzerindeki baskıyı hafifletmek için de olsa ortaya Pakistan isminin atılması hiç de tesadüf değil.
Tüm bu olup bitenlere ilaveten diplomatik alanda bölgede önemli bir denge değişikliği yaşandı. Obama'nın özel temsilcisi Hollbrooke diplomatik maharetini sergile-yerek Hindistan'ı yanına çekti. En son olarak da Hindistan'ın bölgedeki Amerikan operasyonlarına her türlü desteği vereceğini açıklayarak denkleme dahil olması Pakistan açısından son derece tehlikeli bir sürecin başlangıcı için adeta işaret fişeği işlevi gördü. Bölgede kurulu Pakistan-Hindistan dengesi, zaten iç sorunlarla başı dertteki bu çok uluslu İslam ülkesi aleyhine bozulmuş oldu.
Obama'nın Ortadoğu'da barış rüzgarları estirmesine rağmen Af-Pak bölgesinde bunca karamsar tablo çizme-mizin nedeni sadece Pakistan'ın nükleer silahlarını elinden almaya yönelik imalardan ibaret değil.
Amerikan dış politikasındaki süreklilik unsuru, Af-Pak konusunda adeta Bush çizgisinde devam ediyor.
Obama bu bölgede sanılanın aksine, Pakistan'ın parçalanma ve nükleer silahlarına el konma opsiyonu dahil askeri seçeneği elinin altında tutuyor ve korkulan o ki bu seçenek hiç de atıl olarak elinde tutacağı bir koz değil.
Taliban faaliyetleri, Swat'ta geleneksel olarak zaten yıllardır var olan şer'i hükümlerin uygulanması, (Hollbrooke'un bu durumda İslamabad şeriat tehlikesi altında dediğini hatırlayalım) nükleer silahların her an teröristlerin eline geçme tehlikesi (!) sürekli işlenen bir propagandaya dönüştü. Bu propagandanın ne türden bir askeri ve siyasi operasyonu meşrulaştırmak için kullanılacağına dikkat kesilmek zorundayız.
Irak işgalini kavrayamayan, hatta "Türk askeri girsin" diye destek verenlerin bir ülkenin işgali ya da parçalanmasıyla sonuçlanacak yeni Amerikan politikalarını anlamaları zor. Hele sempatik başkan Ortadoğu'da bizim önümüzü açtıktan sonra.
YENİ ŞAFAK
YAZIYA YORUM KAT