Türkiye’deki güncel gelişmeler bağlamında hak ve adalet mücadelesinin zorlukları
Ahmet Taşgetiren, “cezaevlerinde çıplak arama” gündemini değerlendirdiği yazısında, insan hakları mücadelesi alanında faaliyet yürütmenin önemi ve zorluklarına dikkati çekiyor.
Ahmet Taşgetiren’in Karar gazetesinde yayımlanan yazısı (21 Şubat 2021) şöyle:
İnsan Hakları savunucularını susturmak
Dünyada insan hakları savunucusu olmak zordur.
Çünkü insan haklarını güçlüler ihlal eder, insan haklarını savunmak da güçlüleri sorgulamayı, gerekirse onların gücünü sınırlamayı, güce karşı koymayı gerektirir.
Amerika’da zencileri savunmak, Kızılderilileri savunmak mesela. Beyaz ırkçılığına – dışlayıcılığına karşı durmak, bir zencinin otobüse binme hakkını, okula gitme hakkını savunmak…
Polisin boynuna basıp boğarak öldürmesine karşı çıkmak…
Rusya’da insan haklarını savurmak zordur. Komünist rejim döneminde de zordu, bugün de zordur.
Çin’de Doğu Türkistanlıları savunmak zordur.
Bir dönem Almanya’sında Yahudileri savunmak zordu.
Suudi Arabistan’da da zordur insan haklarını savunmak, Mısır’da da…
Türkiye’de de zordur insan haklarını savunmak.
Mazlum-der olmak zordur. İHD olmak zordur. İHH olmak zordur. Dün darbe hükümetleri döneminde, post - modern darbe dönemlerinde de zordu bugün de zordur.
Bir dönem Özlem Zengin olmak zordu, Leyla Şahin olmak zordu. Akın Birdal olmak zordu.
Mustafa Yeneroğlu olmak zordur, Ömer Faruk Gergerlioğlu olmak zordur.
Özlem Zengin, Leyla Şahin Usta bugün güçlüler safında, yargılayanlar safında. Çok da kötü yargılıyorlar.
Ben Özlem Zengin ya da Leyla Şahin Usta’nın Mecliste olacaklarsa, mesela insan haklarını araştırmak gibi bir yapının içinde olmalarını doğru bulurdum.
Bir ellerinin, gözlerinin cezaevlerinde, nezarethanelerde olmasını isterdim.
Kadın mahkumlar hep oldu Türkiye’de, kadın cezaevleri oldu. Çocuklu kadınlar bulundu cezaevlerinde. Bugün FETÖ kapsamında binlerce kadın var, tutuklu veya mahkum statüsünde. Çoğu başörtülü dindar kadınlar bunlar. Cezaevine girmeden önce ya bir yardım derneğinde üye idiler, ya aşure yapıp dağıtıyorlardı, ya öğrenci bursu topluyorlardı… Öğretmendiler, ev hanımı idiler, öğrenci idiler… Örgüt iltisakları - irtibatları gerekçesiyle terörle suçlandılar ve cezaevlerine düştüler.
Acaba nasıl bir hayatları var cezaevinde? Bana veya başka gazetecilere gelen mektuplar Meclis’e gelmiyor olabilir mi? 15 kişinin kalması gereken yerde 30 kişinin kalıyor olmasından mesela Ak Parti grubu haberdar olmamış olabilir mi? Mesela Mustafa Yeneroğlu’nun duyduklarını Özlem Zengin duymamış olabilir mi?
Hak ihlalleri ile karşılaşıp karşılaşmadıkları bir yana, sırf bunca kadın nasıl bir tecrübe yaşayarak cezaevine düşmüş oldular, bu merak etmeye değmez mi? Sonuçta bunca kadın, bir şekilde dini bir tecrübe yaşayarak, bir iyilik hareketine katkı yolunda sonu terör eylemine çıkan bir yolculuğun mağduru oldular. Siyasetin içindesiniz, gidip dinleseniz ya onları, cezaevlerindeler, Türkiye’de herkes haklı olarak cezaevine düşmüyor bir kere, idam hükmü verilenlerin beraat ettikleri çok oluyor, aylarca - bazen yıllarca tutuklu kalıp beraat edenler çok. Bir dinleseniz ya… Belki derdini anlatamayan birisine rastlarsınız, derdine derman olursunuz. Hadi cezayı hak etti, buna rağmen orada insanca yaşama hakkını talep edemez mi? Cezaevine düşmüş kadınların, kimisi anne olan, kimisi hamile olan kadınların ne yaşadıklarını sormak, araştırmak, varsa bir sıkıntıyı ilgili yerlere taşımak, yani insani bir misyonu sahiplenmek daha iyi olmaz mıydı?
Hitler döneminde kadınların bulunduğu toplama kamplarındaki kadın gardiyanların kadınlık özelliklerini yitirdiklerine dair raporlar hazırlanmıştır. Bulunduğu ortam karakter değiştirtiyor insanlara.(https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-55718886)
Cezaevlerinde evet, kadın gardiyanlar var kadınlar koğuşlarında görevli. Ama onların da denetimi gerekiyor. Çünkü karakter değişimi yaşanıyor.
Cezaevleri hep gözaltında bulundurulması gereken kurumlar.
Oralarda insan hakları denetimi yapılması kadar tabii bir şey olamaz.
Mustafa Yeneroğlu ya da Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun varlığı aslında iktidarın günah işlemesini önlüyor. Yeneroğlu barınamadı Ak Parti’de. İyi mi? Gergerlioğlu’na 2 yıl 6 ay ceza verilmiş, Yargıtay da onaylamış bunu. Bir haber sitesinin verdiği haberi paylaştığı için. Milletvekilliği düşürülebilirmiş.
İşte bu. İnsan haklarını savunmak her ülkede zor, demem bunun için. Niye böyle belalı bir işin peşine düşer ki insan? Ülkenin temiz kalması mücadelesidir bu, anlayana. Türkiye’nin, çıplak arama yapmanın normal görüldüğü bir ülke olarak bilinmesi daha mı iyi?
Bakar mısınız şu işe? Ne yaptı adam? “Çıplak arama var” dedi. İşte onlarca tanıklık çıkıyor ortaya. Gidip araştırsanız ya. Gözaltında tutsanız ya cezaevlerinin girişlerini. Nezarethanelerde gözünüz olsa ya.
“İşkenceye sıfır tolerans” denmişti bir zamanlar. Yine Ak Parti iktidarı idi. Birilerine öfkelerimiz, medyanın yargısız infazları her türlü hukuksuzluğu mazur gösterme eğilimi oluşturuyor. Oysa hukuk devleti iseniz, önce masumiyet ilkesine göre hareket etmek, şayet kişi suçlu bulunmuşsa onun cezasını da verdiğiniz ceza nispetinde çekmesini sağlamak gerekiyor. İdam etmişseniz bile ondan sonra yakmayacaksınız, cesedini dövmeyeceksiniz, kulağını burnunu kesmeyeceksiniz vs. Kamboçya’nın Kızıl Kmerleri böyle yapmıştı. Kötü örnek çok.
Türkiye’nin durulması lazım. Hukuk devleti olmak bunu gerektirir. İnsan Hakları savunucuları ise her ülkenin supaplarıdır. Vicdanlarıdır. Kimi zaman iddiaları doğru çıkmasa bile, sadece duyarlılıkları diri tuttukları için onların varlığının korunması gerekir. Gergerlioğlu’nu susturmak Türkiye’ye kaybettirir.
HABERE YORUM KAT