Türkiye'de Suriyeliler üzerinden başlatılan ırkçılık Filistin'e yaklaşımı da etkiledi!
Ersin Çelik, Türkiye'de Suriyeli mültecilere yönelik nefret kampanyasının Filistin'de yaşananların değerlendirilme şeklini de etkilediğini ifade ediyor.
Ersin Çelik / Yeni Şafak
‘Filistin davamıza’ ne oldu?
Filistinliler için; Müslümanlar tarafından anlaşılamamak ve 1967’den beri verdikleri onurlu mücadelenin İslam dünyasında karşılık görmemesi en az işgal kadar ağır bir sonuç olur.
Hamas’ın şok baskınlarından beri düşünüyorum. Gazze’de ben yaşasaydım ne yapardım? Yahut farklı bir ülkede yaşayan, ailesi, çok yakın akrabaları Gazze’de olan Filistinli olsaydım… Açıkçası düşünmenin ötesine geçemedim. Kendini Gazze’dekilerin yerine koyarak bir yorum yapabilen var mıdır bilemiyorum.
Ancak şöyle bir kıyas yapabiliriz. Gazze, 17 yıldır abluka altında. Yani 17 yıl önce Gazze’de doğan bir Filistinli kız ya da erkek tüm ömrünü açık hava hapishanesine çevrilen bir şehirde geçiriyor. Elektrik yok mesela. Var ama İsrail ne zaman ve kaç dakika verirse… Bakın saat bile demiyorum. Hastaneler hizmet veremiyorlar. Örneğin Gazze’de yaşayan diyaliz hastaları asla düzenli bir şekilde makinaya bağlanamıyorlar. Gıda yetersiz. Tarım bile yapamıyor insanlar. Sosyal hayat yok.
Dönelim kendimize… Bugün, rutin yaşantımızda hangi imkanlar varsa, işte onlar Gazze’de büyük oranda ya yok ya da kısıtlı olarak çok az Filistinli erişebiliyor.
Gazze’ye gidemedim. En son 5 ay önce Kudüs’e gitmek istedim İsrail vize vermedi. Ancak Gazze’nin havasızlığını teneffüs edip, çaresizliğine kısa süre de olsa şahitlik edenlerden çok dinledim oradaki kapana kısılmışlığı. Eğer gitmiş ve görmüş olsaydım bu yazı belki de çok farklı olurdu.
2023 yılının dünyasında, Müslüman coğrafyanın tam ortasında, İsrail’in insafına terk edilmiş; onurun, haysiyetin, izzetin ve şerefin şehri Gazze. Elektrik yok, su yok. Evdeyken ya da sokaktayken o gün bombalanmamanın garantisi yok. Gazze’de garanti olan tek rutin ölmek! Sıradan bir ölüm değil ama. İşgal edilen topraklarını geri almak için sadece canlarıyla mücadele eden, Müslümanların haremi Mescid-i Aksa’yı korumak için ve bu uğurda şehit olmak için doğurulan insanların şehri Gazze…
Böyle bir şehri, böyle bir şehrin içinde doğan, büyüyen ve hayatta kalabilen insanları; buradan, Türkiye’den, semtinde elektrikler bir saat kesilse kriz çıkaran, “Niye haber vermediniz?” diye yetkililerden hesap soran, “Ne zaman gelecek?” diye panik yapan bizler asla anlayamayız. Pandemide, tam kapanma olacağının açıklandığı akşamı hatırlayın. Raflarında pirinç tanesi kalmayan marketler, ekmek kuyrukları ve ‘aç kalacağız’ korkusunu iliklerine kadar hisseden bizler, 17 yıldır akşam-sabah ne yiyeceğini düşünmeyen Gazellileri asla anlayamayız.
Bu yüzden de “Hamas durup dururken niye saldırdı?” sorusuna, oturduğumuz yerden yanıt aramayı küstahlık olarak görüyorum.
Bir de; ama Hamas ama Kassam Tugayları ama Filistin Kurtuluş Örgütü diyenler var… Aması ne biliyor musunuz? Hamas’ı terör örgütü olarak tanıyıp kabullendirmek, 17 yıldır açık hava hapishanesinde yaşamaya mahkum edilen tüm Gazze halkını da terörist ilan etmek olur. Bugün Türkiye’de böyle bir anlayış oluştu. Suriyeliler üzerinden inşa edilen Arap düşmanlığı, günün sonunda Türkiye’deki Filistin davasını böldü. Tam da İsrail’in istediği oldu aslında. Eşiktekinden beşiktekine kadar tüm Filistinlileri terörist sayan ve her vahşetini bu anlayışla meşrulaştıran İsrail, Türkiye’de yaşanan kırılmadan da aldığı güçle vuracaktır bundan böyle. İsrail büyükelçisinin Türk halkına yönelik teşekkür mesajı bu memnuniyetin göstergesiydi. Sosyal medyamız Hindistan’daki İsrail sempatisiyle yarışıyor adeta. Neticede, Hamas’ın 17 yıllık ablukayı yarma harekatıyla kısmi felç geçiren İsrail, zafiyetlerinin üzerini örtmek için sivilleri öldürürken; Türkiye’de ise Filistin halkına düşmanlık besleyecek bir kamuoyu inşa edildi. Bunu kabul etmemiz gerekiyor artık. İsrail artık içimizde.
Ancak inşa edilen bu sosyolojinin ana hedefinin Kudüs ve Mescid-i Aksa olduğunu kestirmemiz gerekiyor. Kudüs ve Aksa’nın sadece Filistinlilerin kutsal şehri ve mabedi olduğu, Türkleri ve diğer Müslüman halkları alakadar etmediğini yazan çizenler var. Filistin düşmanlığı bu hızla karşılık bulmaya devam ederse, Türk halkının çok stratejik olan Kudüs davasındaki duruşu zayıflatılmak istenecektir. Geçen yazıda da vurguladım, ‘içimizdeki İsrailliler’ deşifre olma uğruna sosyal medya üzerinden bir eşiği aştılar. Bugün Gazze halkına “terörist” diyorlar, bir süre sonra “bana ne Mescid-i Aksa’dan” diyeceklerdir. Filistin halkı İsrail’in saldırılarına, işgallerine direnirken, İsrail’in iradesine teslim olmayan gazetecilerin, siyasetçilerin, akademisyenlerin, sivil toplum örgütlerinin ve şu çağda çok önemli olan sosyal medya içerik üreticilerinin, muhatabı olduğumuz enformasyon ve dezenformasyon savaşına etkin şekilde karşı koyması gerekiyor. Yıllardan beri dile getirilen ve aslında çaresizliğimizin hal-i pürmelali olan “Filistin için ne yapabiliriz ki?” sorusuna karşı boynumuzu bükmenin ötesine geçeriz hem de. Lakin hemen harekete geçmeliyiz!
HABERE YORUM KAT