Türkiye'de Siyaset ve Toplumun Geleceği
Kenan Alpay, Eğitim-Bir-Sen Tokat şubesi tarafından düzenlenen “Türkiye'de Siyaset ve Toplumun Geleceği” seminerinde konuşma yaptı.
HAKSÖZ HABER
Eğitim-Bir-Sen Tokat şubesi tarafından düzenlenen “Türkiye'de Siyaset ve Toplumun Geleceği” seminerinde konuşan Kenan Alpay “Eski Türkiye-Yeni Türkiye tartışmaları bizim için ne anlam ifade ediyor?” sorusuna ilişkin kamuoyunda yapılan tartışmaları analiz etti. Tokat Eğitim-Bir-Sen salonunda yapılan seminerde Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze siyaset ve toplumun izlediği seyri, öne çıkan aktörler ve olaylar üzerinden konuyu değerlendiren Alpay “Türkiye’de neler değişti, neler değişmedi?” meselesi üzerinde durdu.
İçinde bulunduğumuz dönemin şartlarını ve geleceğe dair objektif bir projeksiyon tutmak için yakın siyasi tarihin bazı sayfalarına derinlemesine bakmak gerektiğini ifade eden Alpay şunları söyledi: “Kemalizm devletin kuvvet ve imanlarıyla tarihi, dili, kültürü, kılık kıyafeti, takvimi ve bir bütün olarak hayat tarzıyla toplumu yukarıdan aşağıya terbiye etmek üzere her türlü zorbalığı devreye soktu. Ahlaki ve de hukuki hiç bir kaideye riayet etmeksizin iktidarlarını tahkim etmek üzere ‘makbul vatandaş’ üretme hırsıyla en temelde militarist bir ulusalcılığı dayattılar topluma.
Kemalist Cumhuriyet’in temel vasfı Tek Adam ve Tek Parti ütopyasını ülke topraklarında hiçbir itirazla karşılaşmaksızın hayata geçirmek üzere halkı terbiye etmek, hizaya çekmek, itaate mecbur kılmaktı. Hizaya girmeyenlerin akıbetleri hakkında neler olduğunu görmek için Terakki Perver Fırka’nın, Serbest Fırka’nın başına gelenlere bakmak yeterlidir. Mehmet Akif’ten Ali Şükrü Bey’e, İskilipli Atıf Hoca’dan Şeyh Said ve Seyyid Rıza’ya uzanan ceberrut mazi ne yazık ki orada bile durmadı. 27 Mayıs’tan 12 Mart’a, 12 Eylül’den 28 Şubat’a, Cumhuriyet Mitinglerinden 27 Nisan Muhtırasına, Ergenekon cuntasından Balyoz planına hatta oradan Gezi olaylarına, 17-25 Aralık sürecine ve 6-8 Ekim Kobani provokasyonuna değin siyaset ve toplum sistematik olarak devletin İttihatçı-Kemalist komitacı tuzaklarıyla muhatap oldu.
Toplum ve Kemalist devlete sınıflarına karşı toplumu temsil eden siyaset kadroları ise ilk elde devletin militarist niteliğini deşifre etme ve bu tehdidi zayıflatıp tasfiye etmenin hesaplarını yaptılar. İktidar sınıflarının en zayıf yönü toplumsal destekken en güçlü yönleri ise askeri vesayetin işbirlikçisi bürokratik mekanizmalar, sermaye sınıfı, yüksek yargı, akademi ve medyaydı. Bu çarpık denklemi bozmak için seçimlerde elde edilen toplumsal destekten kuvvet alındı. Kimi zaman AB süreci ve bir takım uluslararası kriterler, kimi zaman liberal veya muhafazakâr vurgularla, çoğu zaman da yolsuzluklara, yasaklara, eğitim-öğretimdeki çarpıklıklara duyulan tepkilerin örgütlenmesiyle değişimin-dönüşümün önü açıldı.
MGK’nın siyaset ve toplum üzerindeki korku verici ağırlığının zayıflatılması, YÖK’ün üniversiteleri kışla ve garnizona çeviren paslı çarklarının tersine çevrilmesi dönüşüm sürecinin en önemli kırılma noktaları olmuştur. Bir takım çarpıklıklara sahne olmuş olsa da Ergenekon ve Balyoz dava süreçleri askeri vesayetin belirleyicilik vasfını kırmıştır. 12 Eylül 2010’da gerçekleştirilen anayasa referandumu eski-yeni mücadelesinde alınan mesafenin ne olup olmadığını da göstermektedir.
Özellikle eğitim-öğretim alanında atılan adımlar hem sosyolojik hem de psikolojik alanda rahatlamaları beraberinde getirmiştir. Başörtüsü yasağının kaldırılması, andımız ve milli güvenlik dayatmasının tasfiye edilmesi, resmi tören dayatmalarının önemli oranda ortadan kaldırılması, seçmeli Kur’an ve Siyer derslerinin yanı sıra okullarda mescit açılabilmesine olanak sağlayan kararlar vs. mevcut özgüveni perçinlemiş ve ön açmıştır.
Dış politika alanında klasik monşer siyasetinin terk edilmesi, AB ve ABD’nin işbirlikçisi ve taşeronu rolünün reddi yolunda verilen teorik-pratik mesajlar, Siyonist İsrail’in işgal ve katliamlarına yönelik yüksek sesli ve sert itirazlar Türkiye’nin kendisine tayin edilen rotada kalmayacağına dair önemli göstergelerdi. Filistin’de İsrail işgaline gösterilen tepkiye paralel olarak Esed rejimine karşı Suriye halkının, Sisi cuntasına karşı sergilenen Mısır halkı ve İhvan liderliğinin yanında duruş NATO tarafından belirlenmek istenen diplomatik teamüllere yapılan itirazlardı.
Çözüm Süreci’nde yaşanan sıkıntıların aşılacağına dair toplumda oluşan ümit ve irade zaman zaman kırılmalar yaşasa da ilerlemeye devam ediyor. Gerek sol-liberal tekebbürün hır çıkarmaya matuf AB ve ABD üzerinden kurmaya çalıştıkları oyunlar gerekse F. Gülen’e bağlı kadroların provokatif söylem ve ilişki biçimleriyle tırmandırmaya çalıştıkları gerilim Çözüm Sürecini olduğu kadar Türkiye’nin Suriye, Mısır ve Filistin politikalarını da çökertmeyi hedefliyor.
Çokça söylendiği üzere hakikaten de Türkiye’de kritik süreçler, tehlikeli kavşaklar hiç bitmiyor, bitmek bilmiyor. İşte şimdi önümüzde yeni bir seçim süreci ve bu seçim sürecini takiben Türkiye iki stratejik kararla karşı karşıyadır. Birincisi yeni anayasa yapabilme ikincisi ise başkanlık sistemini hayata geçirebilme iradesini başarıp başaramama. Sadece içeriyi ilgilendirmiyor bu olup bitenler. Bu gelişmeler Türkiye’nin Batı Bloğu ve İslam dünyasındaki imaj ve misyonunu da değiştiriyor.
Gelecek dönemler için endişe verici, ümitsizliğe sevk edici kimi işaret ve sapmalar azımsanamayacak kadar çok elbette. Fakat bütün bunlara rağmen hem Türkiye’de siyaset ve toplumun geleceğine ilişkin hem de işgal ve katliamlarla kuşatılmış İslam toplumlarının durumuna dair karamsar olmanın, umutsuz olmanın doğru da olmadığı çözüm de olmadığı ortadadır. Türkiye’de İslami kimliğiyle maruf çevre ve hareketlerin adalet ve merhamet temelinde bir ülke ve dünya kurmak üzere yapılması gerekenler çok. Bunun için sabır ve sebatla, feraset ve basiretle, mallarıyla ve canlarıyla mücadelenin tam ortasında yer almak gerekiyor.”
Kenan Alpay’ın sunumunun ardından soru-cevap faslına geçildi ve program nihayete erdi.
HABERE YORUM KAT