Türkiye'de laik-seküler dayatmaların ortaya çıkardığı sonuç Gülenciliktir!
Ergün Yıldırım, Fethullah Gülen'in gayrı meşru hareket metodunun Türkiye'de Kemalizm'in inşa ettiği laik dikta ile yakından ilgili olduğunu vurguluyor.
Ergün Yıldırım / Star
Kült öldüyse, teşkilat da ölür
1960'ların başında oluşamaya başlayan bir yapının kült lideri toprağa gitti. Bir yaşla başlayıp, bir yaşın sona ermesiyle de vaktini tamamladı. Çünkü paralel yapı, kişi kültü ile doğdu. Bu kült etrafında ütopyaya ve teşkilata dönüştü.
Gülen'in en büyük özelliği ona yükselen masumiyet ve olağanüstü anlamdı. Onun peşinde gidenler için "kainat imamı"ydı. Tasavvufun batıni yaklaşımından esinlenmişti. "Kutb'ul Aktab" olarak algılandı: Her şeye tasarruf edecek doğaüstü varlık. Bu nedenle kimse hatalarını görmedi ve sorgulamadı. Bilinçlerini ve şahsiyetlerini ona feda ettiler. Şimdi ölünce, ona doğaüstü anlam yükleyen kolektif bilinç de ölecektir. Her şeye tasarruf edemediği ve kâinat imamı olmadığı gerçeğiyle karşılaşacaklar. Müntesiplerinin ruhunda mutlak kudret haline gelen bu kültü ve peşinde gidenler nasıl ortaya çıkmıştı? Üzerinde durmamız gereken soru budur.
Gülen kültünü ve yapısını ortaya çıkaran olgu, Türkiye'nin modernleşme siyasetiyle yakından ilgili. Din ve siyaset kültürümüzün batınilik, mehdiyet ve isyan bilinçaltı tarafından da besleniyor. Ancak çoğunlukla Türk modernleşmesinin pratikleri etkili. Bu modernleşmenin uyguladığı sekülerleşme, ürettiği din devlet ilişkileri ve soğuk savaş döneminin şartlarında ortaya çıkıyor. Bu şartların ortaya çıkardığı çarpık din anlayışıdır, figürdür, teşkilattır.
Türk modernleşmesinde sert sekülerleşme uygulandı. Baskıcı sekülerleşme projesinde hem devlet hem de toplum dinden arındırılmaya çalışıldı. Çeşitli kadrolar, partiler ve aydınlar eşliğinde adeta dinsiz bir toplum icat edilmek istendi. Halk da buna karşı kızgın ve öfkeyle doldu. Çeşitli din figürleri, bu dini sosyolojiyi etrafında topladı. Gülen de bunu yaptı. Vaiz ve örgütçüydü. İnsanlara sürekli sahabeleri ve Osmanlı dönemindeki dinin ihtişamını anlattı. Buradan kitlelere bir ütopya sundu. Yaşanılan şartlara karşı bir alternatifti bu. Dinden anlam bekleyen ve dine susayan insanlar da ona kulak verdi. Gözyaşlarıyla, insanların laiklikle yaşadıkları travmatik duygularına dokundu. Dinin yeniden yükselişine karşılık gelecek duygular ve tutumlar icat etti.
Gülenizmi üreten ikinci şey ise soğuk savaş şartları ve sonrasında gelen özgürleşme umudu. Soğuk savaş sosyolojisinde Müslüman toplum, Sovyetler komünizmin ateizmi ile korktu. Komünizmle Mücadele Dernekleri etrafında oluşan zihin ve örgütsel yapı da buna tepki için oluştu. Gülen de buna katıldı. Burada bilinç ve örgütsellik kazandı. ABD'de de, içten içe "kurtuluşun" siyasetiydi.
FETÖ, hem toplumda hem de devlette paralel şekilde yapılandı. Toplumun sert laikliğe kızgın olan, yükselmek isteyen, devlet talep eden( imkanlar, katılım vs) kitlelere yöneldi. Onlara bir taraftan manevi olarak Osmanlı Devleti gibi güçlü siyasi ütopya sunuyordu, öte taraftan da mevcut devletin kadrolarını. Hem dünyevi hem de dini tatmin sağlıyordu!
İki şekilde yapılandı: Mahrem ve zahiri. Mahrem yönüyle teşkilattı. Yerel, ulusal ve küresel boyutlara uzandı zamanla. Burada devlete ve topluma sahip olma ajandasına sahipti. Soğuk savaşın devleti ele geçirerek bütün sorunları çözme düşüncesini taşıyordu. Bu düşünce zamanla farklılaştı. Zahiri tarafıyla da hizmetti, cemaatti, dindi. Topluma bu yönüyle görülüyordu. Bu nedenle halk çocuklarını verdi, zamanını verdi, parasını verdi. Ancak bu bunları istismar etti.
FETÖ, teşkilat yönünü ilk defa 17-26 Aralıkta gösterdi. Başbakan Erdoğan'ı suç örgütü lideri gösterme cesaretinde bulunacak kadar hem de! Arkasından da her çeşit zehirli propaganda üretimine geçti ve iktidarla doğrudan çatıştı. Devlet içindeki derin ve geniş yapılanma, 15 Temmuzda darbeye kalkıştı. 251 insanı katletti. Dış desteklerden yararlandı. Devlet, tarihi bir tehditten geçti. Artık kültün ölümü ile beraber teşkilat da ölme kaderini tamamlayacak.
HABERE YORUM KAT