Türkiye’de CHP neyse, Filistin’de el-Fetih odur
Filistin Başbakanı İsmail Heniye’nin bölge ülkelerine yaptığı geziden dönüşünde, Gazze sınır kapısında El Fetih yanlılarınca menfur bir saldırıya maruz kalması, El Fetih hazımsızlığının zirveye çıkışını temsil etmekteydi. Bu saldırıda Heniye’nin korumalarından biri hayatını kaybederken, oğlu da yaralanmıştı. Bu olayı takip eden günlerde, başta Devlet Başkanı Mahmut Abbas olmak üzere El Fetih kadrolarının, erken genel seçim yönünde yaptığı açıklamalar ve attığı adımlar da bu hazımsızlığın gösteriyordu.
El Fetih’in erken seçim yönündeki, başta işgalci terör devleti İsrail ve hamisi ABD ve İngiltere olmak üzere tüm emperyalist güçlerin desteklediği açıklama ve adımları Filistin’de bir iç çatışmayı da beraberinde getirdi. Hamas haklı olarak, erken seçim adımının iktidarına karşı bir darbe anlamına geldiğini açıkladı ve bu tür baskılara karşı direneceğini ortaya koydu.
Hamas’ın Filistin’de genel seçimleri yüzde 65’lik net bir oranla kazanması ve ardından tüm engellemelere rağmen hükümeti kurması sürecinde ve halen, Devlet Başkanı Abbas ve diğer El Fetih yetkililerinin Hamas aleyhinde çevirmeye çalıştığı dolaplar, halkın iradesinin önüne takoz koymalar… bana hiç yabancı gelmedi doğrusu. Sanırım sizler de “Bu film bize hiç yabancı değil!” diyorsunuzdur.
Yıllardır Filistin Özerk yönetiminin başında bulunan ve fakat yolsuzlukta rekora imza atınca geçen yılki seçimlerde hezimete uğrayan El Fetih’in yaşadığı sendrom çok tanıdık: “Bu devleti biz kurduk, ancak biz yönetiriz.”
Bu yaklaşımıyla El Fetih adeta “hık demiş CHP’nin burnundan düşmüş!” Türkiye’de, Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana CHP, resmi kanallarla oluşturulan “kurtarıcı lider, kurucu parti” kültünü kullanıp propaganda ederek nasıl kendini alternatifsiz siyasi merkez olarak telakki ediyorsa, Filisitin’de de bu “kurtarıcı ve kurucu” kültünü El Fetih temsil ediyor.
Bu telakki sebebiyledir ki, her iki parti de iktidarı paylaşmaktan hoşlanmıyor, hele de devretmeye hiç ama hiç yanaşmıyorlar, bunun için de halkın iradesiyle savaşmaya kalkışabiliyorlar.
Bu iki partinin tek benzerlikleri de bu değil üstelik. Her iki parti de batıcı ve laik, her ikisi de militarizme yakın ve yatkın. Her ikisi de ulusçu (biri Türk ulusçusu, diğeri Arap ulusçusu), her ikisi de İslam’ın dar anlamda vicdanlara ve yine dar anlamda mabedlere mahpus edilmesinden yana. Dolayısıyla CHP’nin ve El Fetih’in politikalarının, reflekslerinin birbirine bu kadar benzemesine şaşırmamak gerek.
Sosyalist Enternasyonal yerine “Jakoben Enternasyonel”e…
Türkiye’de CHP’nin, Filistin’de ise El Fetih’in politikalarına göz ucuyla bir bakış bile, onmaz bir düzeysizlik, çözümsüzlük ve varlığını siyasi kaosta arayan bir bitmişlik hali görür orta yerde. Bu hali görünce insan, CHP’nin hala Sosyalist Enternasyonal üyesi olmaya devam etmesini anlayamıyor doğrusu. Hem söz konusu oluşum, hem de CHP nasıl içlerine sindirebiliyor bu garip durumu? Jakoben, militarist, hatta yer yer şovenist, sosyal ve siyasal alanda kaostan başka hiçbir çözüm önermeyen bir partinin hangi gerekçeyle Sosyalist Enternasyonal üyesi olduğu şaşılacak bir durum.
Aslında CHP’ye yakışan, Sosyalist Enternasyonal’in eğreti duran sıradan bir üyesi olmak yerine, başta El Fetih olmak üzere, çevre ülkelerden kendisi gibi jakoben ve militarist partileri bir araya toplayıp “Jakoben Enternasyonel” adlı bir birlik kurması ve bu birliğin başına geçmesidir. Özbekistan diktatörü İslam Kerimov, Tunus diktatörü Zeynel Abidin Bin Ali gibi jakoben-laik yöneticiler bu konuda CHP’nin kolayca destek alabileceği odaklardır. Böyle bir birlik kurulursa, 18 Mayıs 2007 itibariyle boşa çıkacak olan Çankaya sakini de, söz konusu birliğin genel sekreterliğine aday gösterilebilir. Böylece jakoben kadroların boşta kalması da önlenmiş olur.
Birliğin sloganı da şöyle olabilir: “CHP - El Fetih el ele, ipotek koyalım toplum iradesine!”
YAZIYA YORUM KAT