Türkiye ve İslam ilişkisi
Gülay Göktürk'ün pazar günkü ikinci yazısı... Kürt meselesi ile ilgili benim "İslam eksenli" değerlendirmeme cevabı...
Şu başlıklarla ifade edilebilecek bir geniş tartışmayı gerekli kılıyor:
1-İslam, Türkiye için birleştirici bir aidiyet midir?
2-Sistem, başından beri "Türklük vurgusu" yerine İslami aidiyeti besleyici bir politika benimseseydi bu sorunda nasıl bir gelişme görülürdü?
3-İslam toplumlarındaki dini ve etnik ayrışmalarda devreye giren emperyalist politikaların etkisi...
4-İslam hem İslam ülkeleri hem de insanlık planında daha genel anlamda sorun çözücü bir disiplin olarak kabul edilebilir mi?
5-Amerika'da örneği görülen demokrasi ve özgürlükler sistemi nasıl işliyor, ideal bir sistem yapılanması olarak bakılabilir mi ve tüm dünya için örnek teşkil eder mi?
6-Laiklik, Türkiye'de pozitif-negatif anlamda nasıl bir sosyal fonksiyon icra etti?
7-TSK ve CHP'ye "İslam'ın Türkiye için stratejik anlamı üzerine bir kere daha müzakere kapısı açması" çağrısı tehlikeli sularda kulaç atmak mıdır?
8-İslam, birleştirici bir aidiyet misyonu taşıyorsa, İslam toplumları arasındaki kavgalar neyin nesidir?
Şu sıraladığım paragrafların her birisinden bir makale çıkar. Ya da her bir paragraf, kitap derinliğinde tahlil edilebilir.
Nasıl yapmalı?
Konu Kürt meselesi güncelliğinde ele alındığı için belki şuradan başlamalı.
Benim söz konusu yazım, askere ve CHP'ye "İslam'ın Türkiye için stratejik anlamını yeniden müzakere çağrısı" niteliğindeydi.
Bu çağrıda bir ironi bulunduğu açıktı. Yazının girişinde de zaten "çarpıcı bir çağrıda bulunma dileği" vardı.
Neden?
Çünkü sistemi CHP kurdu, asker de koruma kollama misyonunu üstlenmiş bulunuyor.
Toplumun Müslüman karakterini en çok gözardı ettiği farz edilen iki kuruma biz "İslam'ı yeniden değerlendirin" çağrısı yapmış oluyoruz.
Öyle bir Türkiye söz konusu ki, toplumun Müslüman çoğunluğu, hakim sistemin İslam'a karşı tavrından rahatsız.
Zaman zaman yazdım: "İslam olmasaydı; diye bir ihtimal düşünüldüğünde nasıl sonuçlar doğardı?" konusunu irdeledim.
Durum şu:
Türkiye'de İslam var. Bin yıldır var. Ve İslam'ın, bu ülkedeki farklı etnisitedeki toplumların kaynaşmasında herhangi bir rolünün bulunmadığını söylemek, sanırım Gülay Göktürk için de söz konusu değildir.
O zaman soracağımız soru şu:
1-Bu entegrasyonda, İslam'ın etkinliği ne kadar?
2-İslam'ın azaltılması, toplumdaki ortak aidiyet duygusunu da azaltır mı?
3-İslam'ın azaltılması başka aidiyetlerin öne çıkmasına yol açar mı?
Kürtler'in içinden İslam alanında iyi âlimler yetişmiştir. Onlar da bilir ki, İslam, etnik gerçekliği ve dillerin farklılığını kabul eder, hatta Allah'ın bir ayeti olarak sayar, onun zorla değiştirilmesini yani asimilasyonu fıtrata müdahale kabul eder ve reddeder. Yani onlar, Müslüman olmakla Kürtlük aidiyetinin kaybolmadığını bilirler. Sorun nerede?
1-Farklı bir etnisite olan Türklüğün, Kürtlük yerine ikame edilmesi politikasında...
2-Ve bunu yaparken, diğer ortak paydanın aşındırılması, en azından ihmal edilmesi, azaltılması politikasında...
Türkiye, Amerika gibi 2 asır önce, çok farklı aidiyetlerdeki göçmen toplulukların kurduğu bir ülke olsaydı, nasıl sonuç vereceği yine tartışmalı da olsa, belki başka çözüm formülleri üzerinde düşünülebilirdi.
Amerika, bu iki asır içinde bazı uygarlıkların kökünü kazıyarak, bazı yerli toplulukları yok ederek, uzun süre Afrika kökenlilere kan kusturarak, iç savaşlar yaşayarak bugünlere geldi. Neyi ne kadar başardı? Amerika bir özgürlükler ve demokrasi ülkesi mi? Ekonomik güç odaklarının kontrolünde özgürlükler ve demokrasi nasıl işler? Bunları hep tartışmak lazım. Huntington, bugün, "Biz kimiz?" diye yazıyor? WASP'a karşı hispanik yükselişi, Amerikan birliğine karşı bir tehdit olarak algılıyor. "Savaşlar Amerikalı'da bayrak ve kimlik duyarlılığını besliyor" diyor. Ben de soruyorum: Amerika'yı ve Batı toplumlarını fazla idealize etmiş olmuyor muyuz?
Fukuyama, Tarihin Sonu-Son İnsan'ında liberal-kapitalist yapı içinde insanın belirli gelişmeler sağladığını, ancak ruh doyumsuzluğunun sürdüğünü yazıyor.
Türkiye Amerika değil.
Türkiye 6 asır üç kıtada onlarca farklı kültür ve etnik grubu yöneten Osmanlı bakiyesi bir ülke.
Osmanlı'nın son yüzyılı ise, ona yönelik çözücü emperyalist politikaların uygulandığı bir yüzyıl.
Emperyalist çözücü politikalar...
Bu dinamiği göz ardı etmemek lazım.
Önce gayrimüslim unsurlar üzerinde, sonra Müslüman unsurlar üzerinde çalışılmış...
Yani Osmanlı'nın çözülüşü üzerine sistemin problemleriyle alakalı çok şey söylenebilir ama emperyalist güçlerin çözücü çalışmaları göz ardı edilerek yapılacak bir değerlendirme de eksik olur.
Bunu belki, sadece Osmanlı coğrafyasında son yüzyılda yaşananlar bakımından değil, tüm Ortadoğu'da yaşanan ve Göktürk'ün "Müslümanlar'ın birbiriyle çatışması" diye gördüğü olaylar açısından da değerlendirmek lazım. "Saddam İran'la savaşırken kimin piyonu idi, sonra ne oldu?" sorusu sorulmadan "İran'la Irak çatıştı, bu da İslam dünyası denen hadisenin problemli yapısını ortaya koyar" deyip işin içinden çıkılabilir mi?
Yarın devam edeceğim.
BUGÜN
YAZIYA YORUM KAT