Türkiye solu sapkınların bayrağı altında birleşti
Ali Osman Aydın, Müslümanlar söz konusu olduğunda Türkiye solunun olaylara verdiği tepkinin bariz bir farklılık arz ettiğini ifade ediyor.
Ali Osman Aydın / Yeni Akit
“Solcusuna kuş tüyü, sağcısına falaka”
Hiçbir LGBT bayrağı yakılmadığı, hiçbir LGBT’liye hakaret edilmediği halde aylar önce Saraçhanede yapılan Büyük Aile Buluşması’na “nefret yürüyüşü” demişlerdi.
Kim demişti? Sanatçılar, yazarlar, gazeteciler…
Sadece nefret yürüyüşü demekle kalmadılar bir de çok ağır hakaret ettiler katılanlara. Çünkü LGBT, CHP’nin başını çektiği sol- Atatürkçü muhalefetin kırmızı çizgisi. Kırmızı çizgilerine dokunulduğunda adamların ağızlarından çıkanı kulakları duymuyor.
Hatırlayalım. Büyük Aile Buluşması yapılır yapılmaz, İzmir’deki LGBT oluşumları sokaklara dökülmüşler basın açıklaması yapmış, ortalığı velveleye vermişlerdi.
Şimdilerde muhalefetin kurgulandığı kanalın ekran yüzü olan gazeteci, "İstanbul Saraçhane’de toplanan bir grup, Taliban özentisi bir tavır içinde, LGBTİ’ye karşı gösteri yaptılar.” demişti.
Geçen gün PKK bayraklarının açıldığı, ‘İmralı’ya özgürlük naralarının atıldığı Nevruz etkinliklerine katılan trans bireyler, Kaos GL’nin söylediğine göre “transfobik saldırıya” uğramışlar. O neyse artık! Fiziksel ve sözlü şiddete maruz kalmışlar. LGBT bayrakları ellerinden alınıp parçalanmış, yakılmış. LGBT’liler canlarını zor kurtarabilmişler.
Büyük Aile Buluşması’na köpürenlerin bu olanlara da köpürmesini beklersiniz değil mi? Fakat, ne LGBT’lilerden, ne Atatürkçülerden, ne o şarkıcı türkücülerden tek ses, tek itiraz yok yapılanlara!
PKK sempatizanları karşısında “hindu inekleri kadar sakin”, süt dökmüş kedi kadar uysallar.
Ya da bu sessizliği yaklaşan seçimlerin hassasiyetine mi bağlamak gerekir.
Olabilir ama bence sessizliği bizim muhalefetin ezikliğine bağlamak da yanlış olmaz.
Samimi olsalar HDP hamiliğinde PKK sempatizanlarının yaptığı bu eyleme de ses çıkarırlardı. Ama yapanlar İslamcı olmadığı için sessizce izliyorlar.
Sadece bunu mu izliyorlar hayır elbette!
Geçen gün İzmir İktisat Kongresini yazmıştık. O kongrede Sırrı Süreyya Önder’i konuşturdular mesela!
Önder kürsüye çıktı ve resmen, “Mustafa Kemal’in sahilinde rakı içtiği İzmir’de”, Atatürkçüleri ve onların ağdalı resmi tarih söylemlerini bombardımana tuttu.
“Misak-ı Milli’den daha azına razı olunmuş ve bütün batıya, biz sizin Orta Doğu’daki hesaplarınızla ilgili değiliz, denmiş. Atatürk, ‘Yurtta sulh, cihanda sulh’ diyerek bir barış mesajı vermemiş aslında. Bu benim fikrim. Yani sizin oradaki hesabınızla biz ilgili değiliz, Osmanlı’dan elimizde kalan bu bakiye ile kendi yağımızda kavrulacağız demiş ve bunun karşılığında yüz yıllık bir avans almıştır.”
Bu sözleri muhafazakâr dünyadan biri söylemiş olsaydı kadrolu Kemalist Sinan Meydan, Özgür Özel, Fazıl Say, Tarkan, Kuşum Aydın hatta “Nadia Komanaçi ve taçsız kral Pele” bile bizi topa tutar, en az bir hafta hakaret edilir, Tunç Soyer bir Tarkan konseri daha organize eder ve Fenerbahçe tribünleri “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” diyerek yeri göğü inletirdi.
Fakat söyleyen Sırrı Süreyya olduğu için, (LGBT meselesinde olduğu gibi) yapan HDP olduğu için bunların hiçbiri olmadı. Bu HDP’ lilerde mi şeytan tüyü var, yoksa bu işin altında mı bir iş var, anlayan beri gelsin!!!
Deprem!
Geçenlerde İBB’nin AK Parti ve CHP Grup başkanvekilleri Tevfik Göksu ile Doğan Subaşı bir canlı yayına art arda katıldılar.
İstanbul’u yöneten iki partinin en yetkili kişilerinin peş peşe izlemek ilginç oldu.
Kim konusuna ne kadar hâkim görme fırsatı bulduk.
İmamoğlu “Kentsel dönüşüm uygulamalarına hep birlikte son vermemiz gerekiyor” dediğinde zaten onun deprem konusuna ne kadar hakim olduğunu görmüştük.
Tevfik Göksu aynı zamanda Esenler Belediye Başkanı olduğu için, ilçesindeki Kentsel dönüşüm çalışmalarına da yer verdi konuşmasında. 60 bin konut yenilemiş başkan. 60 bin de yenileniyormuş. Zannediyorum bu sayılar, ilçe bazında büyük bir başarı anlamına geliyor.
Tevfik Göksu İstanbul’da AK Parti döneminde, devam etmekte olanlarla birlikte 788 bin konutun kentsel dönüşüme tabi tutulduğunu söyledi.
Böyle bir rakamın neye tekabül ettiğini anlamak biraz güç. Maalesef konular ekranlarda çok hızlı ve sadece ana hatlarıyla görüşüldüğü için detayları anlamakta zorlanıyoruz. Şahsen ben takıldım bu sayıya.
Bu 788 bin konutu yıkıp yeniden yapmak ne kadar bir finans gerektiriyor? Bunların ne kadarı belediyenin ne kadarı özel firmaların dönüştürdüğü konut? Milyonlarca konutun olduğu bir şehirde kentsel dönüşümün bu kadarla sınırlı kalmasının nedeni, finans mı, mülkiyet sahipleri arasındaki anlaşmazlıklar mı yoksa hukuki sorunlar mı? Tamam CHP 1537 dava açmış… Fakat bunun haricinde bir gerekçe var mı?
2021 faaliyet raporunda olası bir depremde “2000 yılı öncesi yapılmış 790 bin riskli konuttan 194 bin adedinin depremde zarar göreceği” yazıyor. 788 binden ne kadarı 2000 öncesi yapılan konutlardı ya da ne kadarı zarar görecek 194’bin’e dahildi?
İşin ciddiyetle arkasında durulduğunda çok büyük bir ilçenin ciddi bir oranının yenilenebildiğini Esenler’in başarılı örnekliğinde gördük. Fakat İstanbul’da benzer bir oranın yakalanmamasının nedeni nedir?
Bir İstanbullu olarak bu soruların cevaplarını merak ediyorum.
Programda Doğan Subaşı’na benzer sorular sorulduğunda kendisi sayı vermeden “AK Parti’nin yıktıklarından daha fazlasını yıktık” dedi ki böyle bir ifade açıklama bile kabul edilemez. Kendisinin konuya hakimiyetinin İmamoğlu’nu aratmayacak düzeyde olduğunu gördük.
Sonradan verdiği sayılar ise Tevfik Göksu’nun verdikleriyle örtüşmüyordu. Hangi istatistik doğru onu anlamak da zor ki İBB’nin faaliyet raporlarındaki istatistikler de başka bir telden çaldığı için verileri çek etmek güç!
Mesela 2020 faaliyet raporunda (s. 68), “İstanbul’un Depreme Dayanıklılığını Artırmak” adlı bir harcama kalemi var. Bu kalem toplam 10 milyon TL. Evet, Sadece 10 milyon…
O dönem mütevazi 20 daire satın alacak bu parayla milyonlarca konutu İstanbul’un “depreme dayanıklılığı” nasıl artırılmış acaba? Bunun bizim anladığımız şey olduğunu sanmıyorum!
Mesela aynı tabloda, neye karşılık geldiğini tam olarak bilmediğim “kent estetiği” için 93 milyon ayrılmış.
2021 Faaliyet raporunda ise “İstanbul’un Depreme Dayanıklılığını Artırmaya” 30 milyon ayrılmış. Kent estetiği için ise 131 milyon TL.
Fakat “Afet ve Acil Durumlara Müdahale Kapasitesini ve Toplumsal Farkındalığı, Akıllı Sistemler ve teknolojiden Faydalanarak Geliştirmek” adında bir harcama kalemi var ki, tam 920 Milyon TL ayrılmış.
“Deprem farkındalığı” için 920 milyon ayırıp, dayanıklılığı artırmak için 30 milyon ayrılmasını ben şahsen anlayamadım.
Daha anlayamadığım çok şey var ve siyasi iklimimiz, bu meseleleri konuştuğumuz platformlar maalesef anlamanın önündeki en büyük engeli oluşturuyorlar.
Umarım, İstanbullular olarak, iki partinin aralarındaki çekişmeden zararlı çıkan taraf olmayız!
HABERE YORUM KAT