Türkiye, Mustafa Kemal ile heykelcilikte de çığır açmış!
Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci, Türkiye ve dünyada bir putperestlik geleneği olan heykelciliğin oluşum ve gelişimini incelediği yazısında Mustafa Kemal’in bu konudaki icraatları hakkında da ilginç anekdotlar aktarıyor.
Mustafa Kemal, Bursa’da “Bir millet ki resim yapmaz, bir millet ki heykel yapmaz, o milletin ilerleme yolunda yeri yoktur” demiş ve 45 heykelini diktirmiştir. Böylece Türkiye, hayattayken liderinin heykelini diken ilk ülke olmuştur. Ayrıca bütün mektep ve resmî dairelere büst konulması talimatı verilmiştir. Böylece yeni bir kazanç sektörü meydana gelmiştir.
XX. asırda Atatürk, yaşarken adı şehirlere verilen ve heykeli dikilen Stalin ile beraber ikinci siyasi liderdir. Hatta onun heykeli, Stalin’inkinden üç yıl eskidir. Kaldı ki Stalin heykelleri 1953’teki ölümünden sonra kaldırılmış, hatta ismi verilen şehirlerin bile ismi değiştirilmiştir.
Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci’nin yazısı:
HEYKEL ve İDEOLOJİNİN SESİ / Türkiye gazetesi
Heykelin mazisi çok eskidir. Ama tarihte sadece iki liderin hayattayken heykelleri dikilmiştir...
Roma’da imparator, 'Tanrı'nın iradesini temsil ettiğinden, ölünce merasim meydanına heykeli dikilirdi. Yahudi ve Hristiyanlar bunu selamlamaktansa, ölümü tercih ederdi. III. asırdan itibaren Roma’nın Hristiyanlığı kabulüyle bu eziyetten kurtuldular. Artık hemen hiçbir imparatorun heykeline rastlanmaz.
Rönesans Avrupa’da heykelin parlak çağıdır. Çünki zamanın moda fikri hümanizma, dünyanın merkezine 'Tanrı'nın yerine insanı koymayı hedefler.
Fransız gazeteci Marcel Sauvage yazıyor... (5.8.1935 Cumhuriyet)
Kişiye tapınma!
Abideler, inkılap ideolojisinin bir vasıtası olduğu hâlde, Lenin, Mussolini, Hitler ve Franco gibi ideolojist diktatörler heykellerini yaptırmamıştır. Lenin’in heykeli ölümünden sonra Stalin tarafından dikilmiştir.
Biniciliğe meraklı İnönü reisicumhur iken, para ve pullara kanun icabı resmini koyduktan sonra, Taksim Gezi Parkı’na dikilmek üzere at üzerinde 7,5 metre kaide üzerine 14 metrelik ihtişamlı bir heykelini Belling’e yaptırmıştır.
180 bin lira bütçe ayrılan ve zamanında hayli alay mevzuu olan heykelin yapılması 9 sene sürmüş, dikilecekken iktidardan düşüvermiştir. Depolarda harap olan heykel, 12 Eylül darbesinden sonra İnönü’nün Maçka’daki evinin önüne dikilmiştir.
Bazı yazarlar, bu tür heykelleri, şarktaki “kişiye tapınma” ananesinin bir tezahürü olarak görür. “Sokakları geçmiş önderlerin, şairlerin, kahramanların ve düşünürlerin abideleriyle dolu olan bir ülke, devlet reisine, kendi iradesi dışında birtakım mutlak ve mukaddes sosyal veriler olduğunu hatırlatabilir. Sokakta kendi heykelini (ve sadece kendi heykelini) gören bir liderin ise, ölümlülere has asgari tevazuu ve ahlaki dengeyi uzun süre koruyabileceği şüphelidir” der.
İnönü heykelinin yapılışını teftiş ediyor.
Hayatta iken ilk
XX. asırda Atatürk, yaşarken adı şehirlere verilen ve heykeli dikilen Stalin ile beraber ikinci siyasi liderdir. Hatta onun heykeli, Stalin’inkinden üç yıl eskidir. Kaldı ki Stalin heykelleri 1953’teki ölümünden sonra kaldırılmış, hatta ismi verilen şehirlerin bile ismi değiştirilmiştir.
Mustafakemalpaşa (Bursa), Kemalpaşa (İzmir), Kemaliye (Erzincan), Gazipaşa (Antalya) gibi şehirlere sağlığında iken ismi verilmiştir. Ankara ve İstanbul şehirlerinden birine “Atatürk” adı verilmesi için kanun teklifi hazırlanmış ama milletlerarası sebeplerden dolayı kanunlaşamamıştır.
Sarayburnu Heykeli dünya matbuatında - 3 Ekim 1926 L'Illustration
G. M. Kemal, 1923’te Bursa’da “Bir millet ki resim yapmaz, bir millet ki heykel yapmaz, o milletin ilerleme yolunda yeri yoktur” demiş ve 45 heykelini diktirmiştir. Böylece Türkiye, hayattayken liderinin heykelini diken ilk ülke olmuştur. Ayrıca bütün mektep ve resmî dairelere büst konulması talimatı verilmiştir. Böylece yeni bir kazanç sektörü meydana gelmiştir.
İlk heykel 1926’da Sarayburnu’na Osmanlı sarayının dibine dikilmiştir. Avusturyalı heykeltıraş Krippel, kendisini sivil elbiseli gösteren bir heykel döktürmüştür. 45 bin liraya mal olmuştur. Bu heykelin yapılışına dair Hafız Yusuf Cemil Ararat’ın garip bir şiiri Mahir İz’in hatıralarında geçer.
Samsun’daki heykelin imali ve Krippel
İki cepheli ruh!
Heykeltıraşlara verilen talimatta şöyle deniyordu: “Ankara iki cephede harb etmiştir. Biri Yunanistan’a karşı askerî ve Avrupa’ya karşı siyasî cephe, diğeri de bizzat kendi tarihinin zulüm ve esaret ananelerine karşı sosyal ve siyasî cephedir. Abidede bu iki cepheli ruhun temsil edilmesi istenir.” (Bilal Şimşir, Bizim Diplomatlar, 210-211)
Krippel, Konya (1926) ve Ulus’taki Zafer Abidesi’ni (1927) dikmiştir. İkincisi 37 bin dolara mal olmuştur ki enflasyon tarifesine göre şimdiki 587 bin dolara tekabül eder.
Heykele para var, hastaneye yok
İtalyan Canonica Taksim Cumhuriyet Abidesi’ni (1928), Ankara’da Etnografya Müzesi önündeki atlı heykeli, Ankara Sıhhiye’deki heykeli ve İzmir’deki heykeli yaptı (1932). Taksim’deki için halktan para toplanmış, mimara 16.500 İngiliz lirası ödenmiştir.
1936’da Nazi mimarlar Anton Hanak ve Josef Thorak Ankara Güven Anıtı’nı yaptı. Beş ecnebi 14 heykel yaptı. Geri kalanı Türk heykeltıraşlara aittir. Bundan sonra memleket en ücra köylere kadar çoğu estetik ve simetriden mahrum büst ve heykellerle dolacaktır.
Mimar Sinan heykelinin Alman mimarın yaptığı DTCF avlusuna dikilmesi ironiktir
İhtişam ve Tevazu
Fransa’nın Güneş Kralı XIV. Louis, birkaç heykelini yaptırıp diktirmiştir. Bu garip heykeller monarşinin ihtişamını sembolize eder. Onun muasırı ve hasmı Avusturya İmparatoru I. Leopold de heykeller yaptırmıştır, ama hepsinde diz çöküp dua ederken mütevazıyane tasvir edilmiştir.
Başka da heykelini yaptırıp diktiren hükümdara rastlanmaz. Mütekebbir Napoleon bile Roma imparatorları kisvesinde bir tek heykel yaptırmış, onu da bir yere diktiremeden İngilizlerin eline geçmiştir.
İngiltere’nin sembolik ve yaşlı hükümdarı Victoria’nın irili ufaklı heykellerini kendisi değil, emperyalizmin en güçlü çağında, millî bir heyecan meydana getirerek siyasi propaganda yapabilmek için Muhafazakâr Parti hükûmeti diktirmiştir.
Amerika’nın kurucularından George Washington’un heykeli sağlığında yapılmıştır, ama emekli olup bir köşeye çekildikten sonra…
Taksim heykelinin açılışı
Mezartaşı Abidesi
İslâmiyet heykeli yasaklar (Mâide: 90). Bunun hikmeti Allah’ın yaratma sıfatına benzemeye çalışmak ve putperestliğe yol açmak tehlikesidir. Putperestlik, din büyükleri ve milli kahramanların hatırasına yapılmış resim ve heykellerin zamanla tapınma vasıtasına dönüşmesiyle ortaya çıkmıştır.
Bu sebeple İslâm aleminde heykel yerine, canlı tasviri olmayan abideler yapılmıştır. Osmanlı mezartaşları, ölen için dikilmiş birer abidedir. Eski Türkler, mezarlara ölen kişinin vasıflarını anlatan ve bir de basit tasvirinin bulunduğu taş dikerdi ki balbal derler. Müslümanlık heykelciliği mücerredleştirdi, soyutlaşmaya götürdü.
Kırgızistanda bir balbal
İki İbrahim
Makbul İbrahim Paşa Mohaç Seferi dönüşü getirdiği birkaç hayvan heykelini hürmet makamında olmayarak saray bahçesine koydurmuştu. Bu dedikoduyu mucip oldu. Hatta Figânî bir de beyit düzdü:
Dü İbrahim âmed bedeyr-i cihân
Yekî büt-şiken şüd yekî büt-nişân
(Yeryüzüne iki İbrahim geldi, biri put kırdı, diğeri put dikti)
Padişahların en muhafazakârlarından biri olarak bilinen Sultan Abdülaziz’in at üzerindeki heykeli şaşırtıcıdır. Fuller’e ait heykelin, diplomatik emrivaki olarak yapılmış olması muhtemeldir. Zira meydan değil, açık bir yere bile konmamış, saray depolarında sürünmüştür.
Türkiye’de heykelcilik İttihatçılar zamanında Sanayi-i Nefîse Mektebi’ne (Güzel Sanatlar Akademisi) bu dersin konulmasıyla başladı. Darphanenin döküm ustası ve Roma’da tahsil yapan Oskan Efendi dersin ilk hocasıdır. Zaten tarih boyunca bütün heykeltıraşlar döküm ustalığından gelmedir.
Açık yere dikilen ilk canlı heykel 1915’te Sivas’ın İttihatçı valisi Muammer Bey’in Kevork Usta’ya yaptırdığı ve ne hikmetse Hafik kasabasına diktirdiği Osman Gazi büstüdür. Vali açılışa gitmeyip, yerine Sivas müftüsünü göndermiştir.
Osman Gazi'nin büstü
Heykel ve Balyoz
1950’de demokrasinin ve hürriyetlerin hayat bulmasından istifade eden esrarengiz birkaç kişinin heykellere tükürmesi, ardından da birinin eline balyoz alıp heykele vurması ortalığı karıştırdı. Bu vesileyle Ankara’da kitapçılık yapan ve Ticani şeyhi olarak bilinen Kemal Pilavoğlu hapsi boyladı.
O ise hadiseyle alakası olmadığını, bu işi organize eden DDY müfettişi Kâmil Tuna’nın ajan-provokatör olduğunu, evvela yanına sokulup mürit gibi gözükerek kendisini suçlu vaziyetine düşürdüğünü söylerdi. (Hüseyin Üzmez, Şu Bizimkiler, 302-317)
Hadisenin Demokrat Parti’yi Atatürk düşmanı gibi gösterip yıpratmak maksadına matuf olduğu anlaşılıyor. Nitekim hükûmet bundan sonra, amansız ve yıkıcı muhalefetten kendisini koruyabilmek için, Atatürk’ü Koruma Kanunu’nu çıkarmak mecburiyetinde kalmıştır. Bu kanun da dünyada eşsizdir.
Osmanlılarda XVI.asrın başından itibaren başlayan serpuş heykelciliği XVII. asırda zirve yapıyor. Osmanlılar heykeltraşlık cihetiyle hakikaten enfes eserler vermiştir.
HABERE YORUM KAT