1. HABERLER

  2. ETKİNLİK-EYLEM

  3. “Türkiye İslamcılığının Tarihsel Gelişimi"
“Türkiye İslamcılığının Tarihsel Gelişimi"

“Türkiye İslamcılığının Tarihsel Gelişimi"

Türkiye’deki Kemalist rejim tarafından 35 yıl yurt dışında yaşamak zorunda bırakılan Selahaddin Eş Çakırgil Diyarbakırlılarla konferansta bir araya geldi.

13 Nisan 2015 Pazartesi 16:29A+A-

35 yıl memleketinden ve sevdiklerinden uzakta yaşamak zorunda bırakılan Selahaddin Eş Çakırgil son yasal düzenlemeler kapsamında tutuksuz yargılanma yolu kendisine de açılınca Türkiye’ye geri dönmüştü.  Eş Çakırgil uzakta kaldığı dostlarıyla haspihal için buluştu. Özgür-Der Diyarbakır Şubesinin davetlisi olarak Diyarbakır’a da gelen Eş Çakırgil, “Türkiye İslamcılığının Tarihsel Gelişimi ve Ortadoğu’daki Son Gelişmeler” konulu bir konferansa katıldı. 

“İslamcılığın Tarihsel Gelişimi ve Ortadoğu’daki Son Gelişmeler”

Nurullah Canpolat’ın Kur’an Kerim tilavetiyle başlayan konferansta, İslam dünyasının içler acısı durumu, emperyalist devletlerin böl, parçala, yönet şeklindeki planları, Türkiye’deki baskı dönemi ile mevcut dönemin kıyası, Suriye ve Yemen’deki son gelişmeler üzerinde duruldu.

Eskiden Ortadoğu yoktu!

“İslam dünyası”ndaki çöküntünün nedenleri ve sonuçlarını irdeleyerek konuşmasına başlayan Çakırgil, son yüzyıla kadar Ortadoğu diye bir coğrafyanın olmadığını ve bu adlandırmanın emperyalistler tarafından sonradan kullanıldığını anımsattı. Çakırgil konuşmasını şöyle sürdürdü: “Coğrafyamız Müslüman coğrafyasıydı. Müslümanların elinde iki-iki buçuk devlet mevcuttu. Geniş toprakları vardı. Endonezya, Hindistan ve Afrika ülkelerindeki Müslümanlar ise Hollanda ve İngilizlerin sömürgesi altındaydı.”

‘Tarih geç kalanı affetmez. Biz geç kaldık’

Yüz yıllarca ayakları üzerinde duran ve böylesine geniş coğrafyalarda hüküm süren Müslümanların nasıl oldu da gelinen bu noktada böylesine zelil duruma düştüğünü sorgulayan Çakırgil, “zaman acımasızdır. Sovyetler dağılınca Gorbaçov ‘tarih geç kalanı affetmez. Biz geç kaldık’ dedi ve gitti. Bizim durumuz da öyle oldu.

Yaşadığımız çağı okuyamadık. Son iki yüz yılımız boş şeylerle geçti. İslamcılığı anlamadan önce çöküşümüzü anlamamız lazım. Bir hendeğe yuvarlandık biz. Bu hendekten çıkabiliriz belki. Ama eğer bu hendeğe niçin düştüğümüzü fark edemezsek, yuvarlanmaya devam ederiz. Bir yürek acısıdır bu. Hepimizin yürek acısıdır. Çoğumuz yaşıyoruz bu acıyı. Eğer bir çare bulamazsak hepimizi saracak bu acı. Son yüzyıldan beri emperyalistlerin-şeytani güçlerin elleri Ortadoğu dedikleri coğrafyada o kadar çok dolaşıyor ki, herkesi herkese düşman yaptılar. Kimin eli kimin cebinde değil, herkesin eli herkesin cebinde. Ve inşallah bu yüzyıllık acılarımızdan sonra her birimiz düşünürüz. Ya biz nasıl düştük bu duruma? Bir daha düşmemek için neler yapmalıyız? Kimiz biz? Biz Müslümanlarız. Allah her birimizi ırklardan, kavimlerden, cinslerden; ayrı coğrafyalar, ayrı zaman dilimleri; ayrı etnik gruplar, ayrı diller halinde yarattı.  Ama hepimize verdiği isim Müslümanlık...” dedi.

 “Bizi kim yönetecek meselesi 14 asırdır var”

“Onlar işlerini kendi aralarında şura yoluyla hallederler” ilahi buyruğuna karşılık Peygamber’in (s) vefatının ardından, halife öldürme dönemi başladığını, bu durumun maalesef gelenek haline geldiğini ve sonraki yüzyıllarda da bu kısır döngünün devam ettiğini anımsatan Çakırgil, “Bizi kim yönetecek meselesi 14 asırdır var. İslam birliği teşkilatında 57 ülke var hiçbirisi doğru dürüst bir şey yapamıyor. Çünkü başlarına oturtulan yönetici kadrolar emperyalistler tarafından atandı. Onları parça parça eden onlar. Her birisi ‘bağımsız biziz diğerleri kukladır’ diyor. 13 asırdır altın ve güce dayalı yönetim anlayışıyla birbirimizi boğazladık. Biraz güçlü olduğumuz zaman birilerini eziyoruz, zayıf olduğumuz zaman feryat ediyoruz. Menfaatler çatıştığı zaman o onunla zıtlaşıyor, o onunla ayrışıyor;  çünkü diyoruz ki, bizim menfaatimiz İslam’ın menfaatidir. Her devlet diyor ki benim menfaatim demek İslam’ın menfaati demek. Ben İslam’ı temsil ediyorum. O İslam’ı temsil ediyor. Bu İslam’ı temsil ediyor. Fakat her birimiz birbirimize düşüyoruz. Bu nasıl iş? Nasıl müslümanız biz? Ama bu yönetim anlayışlarından kurtulamadıkça bizim tekrar birliği sağlamamız nasıl mümkün olacak? Bunu biz halledeceğiz. Başkası halletmeyecek. Birisi bize gelip de şunu şöyle yapalım falan... Hayır, biz Müslümanlar olarak tek Müslüman olarak da kalsak da diğer insanlara söyleyebilmeliyiz. Diyebilmeliyiz ki, bizim meselelerimiz var. Bunları şöyle halledeceğiz, böyle halledeceğiz…” şeklinde konuştu.

“Sünnilik ve Şiilik İslam ağacının dalları”

Afganistan işgalinin sona erdirilmesinin ardından başlarında İslam olan hiziplerin aynı argümanlarla birbirlerini öldürmeleri örneklerinin gelinen noktada Ortadoğu’ya yayıldığına işaret eden Çakırgil, bu durumdan dolayı yakınmanın ve Batılıları-emperyalistleri suçlamanın yersizliğine dikkat çekti. Çakırgil, bu hendekten kurtulmanın yolunun birlikten geçtiğini; Sünnilik ve Şiiliğin İslam ağacının dalları olduğunun unutulmaması gerektiğini sözlerine ekledi.

“Türkiye’de iyi şeyler oluyor”

Türkiye’deki durumla ilgili de genel değerlendirmelerde bulunan Çakırgil, kendisini Türkiye’den ayrılmak zorunda bırakan baskıcı şartlardan örnekler vererek, insanların nefes alamadıkları bir dönemden, Müslümanların kamu alanlarına bile kendi özgür kimlikleriyle artık var olabildikleri bir ortama gelindiğini; bu noktaya kolay gelinmediğini, büyük badireler atlatıldığını, buz dağının görünmeyen kısmında henüz çok engelin ve badirenin olduğunu söyledi...   

unnamed-(1)-017.jpg

unnamed-(2)-013.jpg

s-(20).jpg

unnamed-(4)-008.jpg

Fotoğraflar: İrfan Tanrıverdi

HABERE YORUM KAT

2 Yorum