Türk Ocakları, Mamak ve Diyarbakır
Nuri Gürgür, Türk Ocakları genel başkanı. Türk milliyetçiliği fikrinin yaşayan en saygın ismi.
Belki onun yanında ikinci bir isim olarak Nevzat Kösoğlu zikredilebilir. Türk Ocakları ise Türk milliyetçiliğinin II. Meşrutiyet yıllarına uzanan en eski, en köklü ve en itibarlı kuruluşu. Türk Ocakları siyasete mesafeli ve Türk milliyetçiliğini fikir planında geliştirmeye çaba harcayan merkezî bir kurum. Türk Ocakları Genel Başkanı Nuri Gürgür, geçtiğimiz cumartesi günü görüşlerine müracaat eden İçişleri Bakanı Beşir Atalay'a bir rapor verdi. Bu raporda bir Mamak-Diyarbakır karşılaştırması var. Karşılaştırılan askerî cezaevleri, zaman 12 Eylül dönemi. Nuri Gürgür, kendi imzasını taşıyan raporda, "12 Eylül'de Mamak hapishanesinde yaşananlar, sağcı ve solcu tutuklulara yapılan ağır işkenceler, çekilen acıların sadece Diyarbakır'a mahsus olmadığının örnekleridir." diyor.
Bu hükmün hem tanıklarından ve hem de bahsi geçen mağdurlarından biri benim. Mamak'ta, Dış Kafes'te bir yüzbaşıdan yediğim dayağı hiç unutmadım. Uzun bir tahta copla yarım saate yakın, yani yorulana kadar beni dövmüştü. Bu dayağın sebebini hiç anlayamadım. İç Kafes'te bir gece kaldıktan ve erlerden dayak yemeye devam ettikten sonra, A Blok 4. koğuşta tam bir hafta yattığım yerden kalkamamıştım. Sonrası her gün mutad hale gelen işkencelerdi. Kısaca Mamak'ta tutuklulara Diyarbakır 5 No'lu Askerî Cezaevi'ne benzer işkenceler yapıldı. Duyduklarım ve okuduklarım, Diyarbakır'da, bize Mamak'ta yapılanlardan fazlasının yaşandığını gösteriyor. Kaldı ki, o dönemde Diyarbakır Cezaevi'nde teşehhüd miktarı da olsa yatan ülkücüler oldu. Bildiğim çok sayıda isimden bugün MHP genel başkan yardımcısı olan Mehmet Şandır'ı, Erzurum'un tanınmış efsane isimlerinden Muammer Cındıllı'yı sayabilirim. Bu karşılaştırmayı onlar da yapabilir.
Tek bir örnek: Görüş yerindeyim. Karşımda annem. Annemin gözü önünde arkamda bekleyen askerin tekmelerini yiyorum. Bütün hayatım boyunca ölümüne gözümün döndüğü tek an bu andı. Gerisini anlatmayayım.
Diyarbakır 5 No'lu Askerî Cezaevi, Diyarbakır'ın orta yerinde. Bu cezaevinin kapatılması ve bir eğitim kurumuna dönüştürülmesi, yeni bir başlangıç arayışının önemli sembollerinden biri olabilir. Mamak Askerî Cezaevi Hüseyin Gazi Dağı'nın eteklerinde Kolordu'nun içinde olduğundan herhalde böyle bir imkân yok. Ama hem Diyarbakır'da, hem Mamak'ta yatanların birlikte çıkartabilecekleri epeyce ders var.
Kendi çıkarttığım dersi anlatayım. Bana işkence yapanlara karşı kızgınım. Bana yarım saat dayak atan yüzbaşı ile bugün bir yerde karşılaşsam galiba kendimi tutamam. Ama bu kızgınlığımın sebebi, onların zalimliği, acımasızlığı değil. Ben onlara aptallıkları, ahmaklıkları için kızıyorum. Uyguladıkları şiddeti –galiba doğru kelime bu- eblehçe buluyorum. Bu şiddet, eblehçe bir iktidarın uyguladığı anlamsız ve saçma sapan bir şiddet idi. Türkiye'nin bugün kaybettiği birçok şeyin içinde bu eblehliğin payı var. Son 25 yılda kaybettiğimiz 40 bin kişi de bu hesaba dahil.
O zaman zulmün her türlüsünü ve akan kanı önlemek, barış ve huzur içinde yaşayabilmek için öncelikle akla ihtiyacımız var. Elindeki silah ile şiddet uygulayanların ahmaklığı yerine 72 milyonun ortak aklının egemen kılınmasına. Yani, demokrasiye.
Türk milliyetçiliğini temsil eden bir muhatap arıyorsanız karşınızda Türk Ocakları duruyor. "Demokratikleşme açılımı konusunda Türk milliyetçileri ne düşünüyor?" sorusunun cevabını da Genel Başkan Nuri Gürgür'ün imzasını taşıyan "Etno milliyetçi bölücü terör ve çözüm ihtiyacı" başlıklı rapor veriyor. Türk Ocakları da sorunu bir terör sorunu olarak tanımlıyor. Ama hiç olmazsa anlamsız bir şiddet yerine muradını aklı ve mantık çerçevesinde tane tane anlatıyor.
ZAMAN
YAZIYA YORUM KAT