1. YAZARLAR

  2. KENAN ALPAY

  3. Türbanlı adayın şifresi
KENAN ALPAY

KENAN ALPAY

Yazarın Tüm Yazıları >

Türbanlı adayın şifresi

14 Nisan 2011 Perşembe 02:42A+A-

Başlıktaki “şifre” kavramını gündemin modasına uyarak kullanıyorum. Aslında şifreli işlerden, şifreli ilişkilerden hiç mi hiç hoşlanmam. Hatta toplumumuzun uzun bir zamandır “şifre çözümleme manyağı” haline getirilmek istenmesinden ötürü derin bir kaygıya düştüğümü bile söyleyebilirim. Görünür, somut gelişmeleri bir kenara bırakıp, tarihsel süreci ve siyasal-sosyal arkaplanı atlayıp bir iki sembol, işaret veya kelimeden yola çıkarak “derin komplo teorileri” keşfetmeye kalkışmak sağlıklı bir zihne işaret etmese gerek.

Mart ayında gerçekleştirilen YGS sonrasında cevap anahtarına ilişkin yapılan şifre tartışmalarında karşımıza çıkan tablo da bu zihinsel saplantıdan bağımsız değildi. Politik bir duruştan, hatta psikolojik bir savaş argümanı olmaktan bağımsız değilse de “şifreli cevap anahtarı” söylemi toplumun epeyce bir kesiminde derin şüpheler meydana getirdi. Çünkü uzun yıllar boyunca sağ-sol, dindar-laik vs. kesimler için en kolay izah komplo teorilerine başvurmaktan, şifreli bir kaç mesaja odaklanmaktan geçiyordu.

Meseleyi daha fazla uzatmadan seçimler öncesinde başlayan “kadın aday-başörtülü aday” tartışmalarının geldiği noktaya kısaca işaret etmek istiyorum.

Her seçim döneminde olduğu gibi KADER kendi kuruluş felsefesi gereğince “Meclis’te daha fazla kadın” olması için değişik kampanyalar yürütüyordu. Bu dönem kampanyaya bir de başörtülü çağrıcı katarak bu işi yürüttüler.

Kampanyanın yürütüldüğü günlerde TÜSİAD’ın “başörtülü kadınlar da milletvekili olabilir” başlığını barındıran yeni anayasa teklifi de tartışılmaya başlandı. Aynı süreçte bir grup başörtülü kadın “başörtülü aday yoksa oy da yok” kampanyasını ilan etti.

KADER veya TÜSİAD tarafından gündeme getirilen teklifler pek gündem oluşturamadı. Buna rağmen “başörtülü aday yoksa oy da yok” kampanyası kısmen bir tartışma zemini oluşturdu. AK Parti ve çevresi bu tartışmayı çoğunlukla görmezden geldi veya zararları üzerinde odaklandı. Muhalefet cephesi ise AK Parti ve tabanı arasında bir tutarlılık ve sadakat testi oluşsun diye meseleye abandı.

Nihayet miletvekili aday listeleri açıklandı. AK Parti, Antalya listesinden Gülderen Gültekin isimli “türbanlı” bir hanımı 13. sıradan aday gösterdi. Fakat bu aday ve sıralama o kadar fazla sorunlu ki şöyle avunma kabilinden olsun olumlu bir yön bulamıyorsunuz.

Önce sorunun basit olanından başlayalım. Antalya’da toplam 14 milletvekili kontenjanı var. Özellikle CHP oldukça güçlü bu bölgede. Nesrin Ünal’ı daha önce buradan Meclis’e sokan MHP’yi de yabana atmamak gerek. Yani AK Parti’nin 13. sıradan aday gösterdiği “türbanlı” Gülseren Gültekin ancak bir mucize olursa seçilip Meclis’e girebilir. Peki bu hanımın seçilemeyecek bir yerden aday gösterilmesinin mantığı nedir? Aday mı ciddiye alınmıyor acaba, taban mı?

Sorunun daha önemli kısmı ise Gülderen Gültekin’in kimliği ve duruşunda. “Türbanlı” aday resmen herhangi bir engel olmamasına rağmen partiye “türbansız” bir resim vererek işe başlamış. Aday listeleri kesinleşince görüş almak üzere kendisini arayan basın kuruluşlarına verdiği beyanlar ise evlere şenlik. Gülderen hanım 15 yıldır bir lisede din kültürü öğretmenliği yapıyormuş.

Gülderen hanım başı örtülü mü, açık mı çalışıyor bilemiyoruz ama Meclis’e girerse henüz nasıl bir tutum alacağına karar verememiş halde. “Ne gerekiyorsa o şekilde davranırız” diyor. Ne anlamalıyız bu sözden?

“Merve Kavakçı gibi dik dururum!” mu demek istiyor acaba? Yoksa “Nesrin Ünal gibi aç-kapa yaparım!” mı demek istiyor? Hangi duruma bir gönderme yaptığını bilemeyiz.

Ancak “Partimin, vatanımın, milletimin selameti neyi gerektiriyorsa öyle hareket edeceğim” sözüyle Gülderen hanım konjontürel ve pragmatik bir kimlik ilan etmiş oluyor. İlahiyatta öğrendikleriyle amel etmenin, başına taktığı başörtünün gerektirdiği gibi yaşamanın işaretine rastlamak ne mümkün bu söz ve duruşta?

İslami duyarlılık sahiplerinin talebi kimliğini, cesaretini, ferasetini açıkça her zeminde temsil eden başörtülü hanım kardeşlerimize liyakatları oranında hak tanınmasıdır. Kamusal alanda veya Meclis’te “yeşillik” değil adalet ve özgürlük isteniyor.

Kendisi olmayı becerememiş, anlamlı iki-üç cümle kurmaktan aciz üstelik de “türban”ından kurtulmak için küçük bir işaret bekleyenlerin seçilemeyecekleri sıralardan aday diye piyasaya sürülmesi kazanım değil ciddi bir ferasetsizlik örneğidir.

YAZIYA YORUM KAT

4 Yorum