Turan Kışlakçı İle Irak'taki Gelişmeler ve IŞİD Üzerine
Anadolu Ajansı Ortadoğu Haberleri Müdürü gazeteci-yazar Turan Kışlakçı, Irak'taki son gelişmeleri ve IŞİD'i Islahhaber.com'a değerlendirdi.
Irak’ta Musul’un işgaliyle birlikte sonuçlanan ayaklanmanın tek aktörü IŞİD miydi? IŞİD örgütü neden Bağdat’ı bırakıp Kürtlere yöneldi? Maliki karşıtı koalisyonda yer alan IŞİD dışındaki unsurlar buna ne diyor? Amerika’nın IŞİD’e dönük operasyonları ne anlama geliyor? Bu operasyonlar devam edecek mi? Türkiye de IŞİD’e müdahale edecek mi? Maliki yeni cumhurbaşkanı tarafından tasfiye edildi. Bu bir İran-ABD anlaşmasının tezahürü mü? Yeni bir koalisyon hükümeti Irak’a istikrar getirecek mi? Irak’a dair ne tür gelecek senaryoları çiziliyor? Bu gelecek senaryolarında IŞİD’e yer var mı? Irak’ta IŞİD’in denklem dışında bırakılması ne tür sonuçlar doğuracak?
Son günlerde Irak denilince birçok insanın aklına haklı olarak bu ve benzeri sorular geliyor. Anadolu Ajansı Ortadoğu Haberleri Müdürü gazeteci-yazar Turan Kışlakçı, bu soruları Islah-Haber okurları için cevapladı.
Konuyla ilgili geniş röportajı ilginize sunuyor ve bunca yoğunluğu içerisinde bize zaman ayırıp sorularımızı cevaplama nezaketinde bulunan Turan Kışlakçı hocamıza teşekkür ediyoruz.
***
Amerika IŞİD’i vurmaya başladı. Gelişmelerin getirdiği bu son durumdan başlayalım... Böyle bir müdahale bekliyor muydunuz?
AMERİKA, IŞİD’E GÖZDAĞI VERDİ
Amerikalılar, IŞİD Musul’u aldığında bu duruma müdahil olmayacaklarını açıklamışlardı. Fakat bir anda bu saldırıda bulundu. Bu, sınırlı bir saldırı.
Peki, Amerika hakikaten IŞİD’e karşı savaş mı başlatmak istiyor? Hedeflere baktığımızda hayır. IŞİD’i şuan için tamamen vurmak istemediği çok açık. IŞİD’e sadece şunu demek istiyor: Bazı sınırlarımız, kırmızıçizgilerimiz var; bunları aşmayacaksın.
Nedir bunlar?
Mesela “Kuzey Irak’a girmeyecek, buraya dönük herhangi bir saldırıda bulunmayacaksın. Şayet bunu yaparsan, bizi karşında görürsün.” deniliyor olabilir.
BATININ POLİTİKASI: ÇOĞUNLUKLAR ÖLDÜRÜLEBİLİR AMA AZINLIKLARA DOKUNULMASIN!
Bununla birlikte Obama’nın asıl derdi azınlıklar olabilir. Obama’ya en büyük baskı aslında Ezidilerin ve Hıristiyanların Şengal’den kovulması üzerine yapıldı. Neden Suriye’de yüzbinlerce insanın katledilmesi üzerine Obama’ya müdahalede bulunmasına yönelik bir baskı yapılmadı? Çünkü Amerikan yönetiminin (buna batı da dahil) her zaman için azınlıkları, özellikle de gayrimüslim azınlıkları koruma gibi bir politikası olmuştur. Yani bu bölgede çoğunluklar ölebilir, örneğin bu coğrafyadaki tüm Müslüman halklar katledilebilir; bu sorun değil ancak gayrimüslim azınlıklara yönelik bir saldırı yapıldığında maalesef batılılar hemen harekete geçiyor. Amerikan kongresinde de Obama’ya bu son olaylar üzerine çok büyük bir baskı yapıldı. Irak’ta IŞİD’e yönelik yapılan sınırlı müdahalenin bir gerekçesinin de bu olduğunu söyleyebiliriz.
ÇATIŞMAYI SALT PETROLE İNDİRGEMEK SORUNLU BİR YAKLAŞIM
Amerika’nın başından beri Irak’taki olaylara müdahil olmadığı ortada. Çıkarları bunu gerektirmedi diyebiliriz ama Amerika’yla ilgili bizde maalesef çıkarlarını petrole indirgeme gibi bir zaaf var. Petrol elbette bir faktör ama tamamen buna indirgemek doğru değil. Bunu sadece petrol ekseninde okumamak lazım. Ortadoğu’da dört yıldır meydana gelen çok büyük değişiklikler var. Son dört yıldır uluslararası stratejisyenlerin dahi okumada zorlandığı değişimler yaşanıyor bu coğrafyada. Herkesin yorumlarının havada kaldığı bir değişim bu. Ve bu, önümüzdeki günlerde daha büyük değişimlerin yaşanacağının da habercisi aslında.
Mesela ne gibi değişimler?
Örneğin bu coğrafyada yeni haritalarla yüzleşeceğiz. Birinci dünya savaşı sonrası yazılan haritalar, çizilen sınırlar çöktü. Bu sınırların çökmesi sonucunda elbette ki yeni haritaların ortaya çıkması gerekiyor. İkinci dünya savaşı sonrası soğuk savaşın üzerine oturduğu düzen yani sağ ve sol veya doğu bloku ile batı bloku 1990’larda çöktü ama bunun resmi çöküşü asıl son 4 yılda oldu. Başka bir deyişle daha önce bir çöküş vardı ama şimdi tuzla buz oldu.
Nasıl bir harita bekliyorsunuz? Rica edersek bunu biraz daha açar mısınız?
GELİŞMELERİ SALT YERELDEKİ GRUPLAR ÜZERİNDEN OKUMAK YANLIŞ
Yeni bir siyaset ortaya çıkacak. Bu yeni siyasetle birlikte yeni bir harita ortaya çıkacak bu coğrafyada. Sıkıntı bu haritanın nasıl olacağı noktasında. Bu coğrafyada bölgesel güçler var, uluslararası güçler var. Şimdi uluslararası güçlerin kavgası var, bölgesel güçlerin kavgası var. Bizim okumalarımız genelde yereldeki gruplar üzerine oluyor ki bu da bölgesel güçlerin hedeflerini gözardı etmeyi ve aynı şekilde uluslararası güçlerin hedeflerini gözardı etmeyi beraberinde getiriyor. Bu da birçok yorumun havada kalmasını getiriyor.
Bu muhtemel haritada IŞİD’in yeri var mı? Geleceğin Ortadoğu’sunda IŞİD’in geleceği olacak mı dersiniz?
IŞİD SURİYE’DE AYRI IRAK’TA AYRI TAKTİK İZLİYOR
İyi okuduğumuzda IŞİD’in Irak’la Suriye’de uyguladığı taktiklerin birbirinden çok farklı olduğunu görebiliriz. Örneğin IŞİD’in Suriye’de uyguladığı taktik ve uygulamalar İran’a ve Esed rejimine yarıyor. Irak’ta ise tamamen İran karşıtı olup İran’ın oradaki politikalarını altüst etmeye yönelik bir siyaset izliyor.
Peki, neden farklılık arz ediyor?
Bunu kavramak için söz konusu örgütü iyi tanımak lazım. IŞİD’in öncelikle siyasal düşüncesini iyi irdelemek lazım.
IŞİD örgütünü öncelikle Irak işgaliyle birlikte özellikle de Zerkavi ismi ile ele almak gerekiyor. 2003 yılında Colin Powell Birleşmiş Milletler’de Irak işgaliyle ilgili o uydurma (ki sonradan kendisi de bunun uydurma olduğunu itiraf etti) raporlarını açıklarken, o dönemde dünyada hiç kimsenin bilmediği ve hatta Ortadoğu uzmanlarının dahi tanımadığı, duymadığı bir ismi zikretti. “Bizim hedefimiz Saddam ama Saddam’la birlikte asıl Zerkavi” demişti. Hiç kimsenin bilmediği, Afganistan’daki el-Kaidecilerin bile duymadığı bir isim Colin Powell tarafından biliniyordu (!).
Bunu biraz açar mısınız? Nereye varmak istiyorsunuz?
Yani Colin Powell’ın bu açıklamasına kadar IŞİD ve Zerkavi pek de bilinmiyordu. Kısa süre sonrasında bir anda popüler bir isim oldu.
EL-KAİDE VE IŞİD’İN GEÇTİĞİ FARKLI MERHALELER VAR
İşgale karşı mücadelede bu coğrafyada başvurulan farklı bir yöntemin ürünü bu. Birincisi el-Kaide’yle başladı. Çünkü el-Kaide Afgan cihadı sonrası dönemde başladı ve bu 1990’lı yıllar sonrası oluşan ikinci kuşak oluyor. Zerkavi ise 2000’li yılların ürünü olup üçüncü kuşağı ifade ediyor. Yani bu çizginin gelişiminde farklı merhaleler var. Mesela Rusların Afganistan’ı işgal ettiği dönemde Abdullah Azzam’ın başlattığı birinci merhale bulunmakta. Bu birinci kuşak döneminde sadece işgale ve işgalciye karşı savaş önceleniyordu. Evet, Rus işgalcilere karşı savaşılıyordu ama asla Rusya’nın içine halkın yaşadığı alanlara bu savaş taşınmıyordu. Savaş sadece işgalin olduğu bölgeyle ve o da işgalciyle sınırlandırılmıştı. Savaşı başka yere taşımanın o bölgedeki Müslümanları da olumsuz etkileyeceği düşünülüyordu. İkinci merhalede el-Kaide var. Bunlar savaşın stratejisini değiştirdiler. Buna göre işgalcinin üsleri nerede varsa bunlar da hedef olacaktı. Yani savaş, yaşanan bölgeyi de aşarak küreselleşecekti. Her yerde işgalci unsurlara karşı savaşılabilir, eylem yapılabilirdi. Ama yine işgalcilere yönelik düşünülmüştü bu. Üçüncü kuşakla birlikte ise bu daha farklı bir merhaleye taşındı. Zerkavi ve dolayısıyla IŞİD’le başlayan bu süreçte artık herkes hedefteydi. Kendilerinden olmayan herkes gerek fikri gerekse de eylemsel planda hedef tahtasında olacaktı. İşgalcilerle birlikte onların işbirlikçisi olarak düşünülen unsurlar da vurulabilirdi. Zaten bugünkü pratik hiçbir şekilde ayrım gözetmeyen, herkesi hedef alan bir sonuç doğurmuştur ki bunu da herhalde IŞİD’in önünü açtığı ve Bağdadi’nin liderliğini yaptığı dördüncü kuşak diye tanımlamak mümkün olacaktır. Yani Müslüman olsun gayrimüslim olsun kendilerinden olmayan herkesin artık hedef tahtasında olduğu bir dönem bu. Bugün artık herkese adeta “Ya bizdensin ya onlardan!” denilmekte veya “Bize biat edeceksin!” diye dayatılmaktadır. Girdikleri her yerde ilk elden devlet ilan ediyorlar. Ümmeti, yönetecek toplumu olmayan bir devlet bu!
Hocam, bildiğiniz gibi Suriye kıyamına yaklaşımda edindikleri tutum ve yaklaşımlar sonucunda Esed’in suç ortağı İran’la birlikte saf tutanların olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Maalesef bunlar aynı zamanda sözüm ona İslamcılık iddiasını da elden düşürmeyenlerdir! İşte Gazze’de HAMAS’ı yalnız bırakan İran’a rağmen bunlar Gazze için Türkiye’de bir kez daha suça olanca batmışlıklarına rağmen pişkince Gazze’nin savunuculuğuna soyundular! Ama bakıyorsunuz antiemperyalist geçinen bu güruh Amerikan’ın IŞİD üzerinden Irak’ta gerçekleştirdiği son operasyonlar karşısında sağırlara oynamaya devam ediyor! Son olarak ABD’nin IŞİD operasyonlarını bir de bu zaviyeden değerlendirmenizi rica ediyoruz.?
İRAN’IN ANTİEMPERYALİZM SÖYLEMİNDE SAHİCİLİK YOK!
Çelişki, garip bir şekilde bu coğrafyada bazı kesimlerde bir tür alışkanlığa dönüşmüş gibi. 20. yüzyılın tüm rejimleri (buna kendini İslami olarak lanse edenler de dahil) emperyalistlerle işbirliği suçuna bulaşmıştır. Ama bakıyorsunuz biri çıkarları ortaklaşınca suçunu örtüyor, başkası emperyalistlerle çıkar ortaklığına girdiğindeyse hemencecik yekdiğerince emperyalizm uşağı damgası yiyebiliyor. Ortadoğu ülkelerinde antiemperyalizm söyleminin sahiciliği yok.
İran’ın antiemperyalizm söyleminin de hiçbir sahiciliği yok! Suriye’de muhalifler kalkıp kendilerini özgürleştirmek için bir şey yaptığında Amerikancı oluyorlar ama Irak’ta siz kalkıp işgalcilerle kol kola iktidara gelirken Amerikancı olmuyorsunuz! Antiemperyalizm adı altında Esed’in Suriye’deki katliamlarına göz yummanın ötesinde suç ortaklığı yapıyorsunuz ama Afganistan’da Amerika’yla iş tutunca ve Irak’ta Amerikan’ın IŞİD operasyonlarına alkış tutunca emperyalizmin işbirlikçisi olmuyorsunuz!
Bu coğrafyada ümmeti kuşatmayan, ümmetin maslahatını gözetmeyen, ümmet halklarını kıyımdan geçirenlere tavır almayan hiçbir gücün geleceği yok. Velev ki bu güç İslamilik iddiasına sahip olsun!
Eyvallah Hocam. Irak’la ilgili olarak çeşitli gelecek senaryoları da konuşuluyor. Bu senaryolarla ilgili neler söylemek istersiniz?
Ortada Irak diye bir devlet kalmamış aslında. Amerika Kürtleri, Sünnileri ve dışlanmış diğer kesimleri de kucaklayacak bir hükümeti çözüm olarak algılıyor. Ve aslında biraz da bu nedenle mevcut sürece yönelik köklü bir müdahalede bulunmadı. Musul’da olaylar yeni baş gösterince dışarıda kalmakla bir tür merkezi hükümete şunu söylemek istedi: Kuşatıcı bir hükümet kurun, bunu tehdit eden IŞİD’e müdahale edeyim. Şu durumda müdahale edemem.
Ortak koalisyon hükümeti kurulmak isteniyor ama şuan için bu mümkün görünmüyor. İran’la Sistani arasında bu nedenle ciddi bir tartışma var. İran direniyor, Suudi Arabistan direniyor. Suriye’nin ayrı oyunları var, İsrail’in farklı hedefleri var. Tüm bu bölgesel güçlerin yanısıra uluslararası güçlerin de farklı hedefleri var. Bu çerçevede baktığımızda Arapların da ifade ettiği gibi bu coğrafyada açıkça barışı hedefleyen neredeyse tek ülke Türkiye!
İRAN ABD İLE ANLAŞTI!
Yine şuan ki fiili üçe bölünmüşlüğün resmileştirilmesi yönünde bir gelecek senaryosu da zikredilmekte. Ama sonuç olarak işlemesi güç olsa da gelişmeler yeni bir koalisyonda karar kılındığını işaret ediyor. Çünkü yeni cumhurbaşkanı hükümeti kurma görevini Maliki’ye vermedi. Bu, Maliki’nin tasfiyesi anlamına geliyor. Bunun yerine kurulmaya çalışılan ve umut bağlanan hükümet Kürtleri, Sünnileri vb. Maliki rejimi karşıtı unsurları kucaklayabilecek mi? Bekleyip göreceğiz. Ancak burada bir İran-ABD uzlaşısının var olduğu anlaşılıyor. Görünürde İran bu planda yok gibi ama Maliki’nin görevden alınması ve Irak’ta ABD’nin İran’a rağmen iş yapması pek mantıklı değil. İran ile ABD arasında şuan örtük olan bu ittifakın belgeleri kanaatimce önümüzdeki süreçlerde aşikâr olacaktır. Maliki de galiba artık bu işin bittiğini anladı. İran’ın kendisini sattığını ve ABD’nin ise kendisine komplo kurduğunu düşünüyor. Bu çok komik bir durum aslında. Çünkü ABD bana komplo yaptı diyorsun ama seni oraya getiren de ABD değil miydi?!
Diğer yandan bu süreç, beraberinde Maliki’yi Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne kadar götürebilecek bir mahiyete sahip. Özellikle de bu durum; yani eğer Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne giderse bu, İran ile ABD arasında Irak bağlamında bir enerji anlaşmasının olduğu ihtimalini güçlendirecektir. Ortada bir enerji anlaşması var ama bunun metni şuan için gizleniyor.
SAVAŞ UZUN SÜRECEK
Sonuç olarak evet, Amerika bu bölgeyi yeniden dizayn etmek, yeni haritalar çizmek istiyor ama bu biraz da birinci ve ikinci dünya savaşları dönemini çağrıştırıyor. Bu da savaşın daha uzun süreceği anlamına geliyor. Bu coğrafyanın insanlarına danışılmadan bütün bunlar yapılıyor. Ama coğrafyamızın çocukları eskisi gibi kolay güdülebilir değil. Kendilerine rağmen çizilecek haritalara bugün itiraz edebilecek kıvamdalar. “Arap baharı” denilen olaylar bunun açık göstergesi değil mi? Zaten özellikle bu süreçle beraber yükselen İslamcı dalgayı önlemek içindir bütün bu planlar. Batı, İslam’ın önünü terörle kapatmaya çalışıyor. HAMAS gibi gerçek direniş gruplarının önünü kesmeye çalışıyor. İslam’ı IŞİD gibi örgütler üzerinden terör ile özdeşleştirmeye çalışıyor. Fakat bu coğrafyada mücadele halen bitmedi. Haritalar bu kadar kolay çizilmeyecek.
ABD-İRAN-SUUDİ KOALİSYONU IRAK VE SURİYE’DE IŞİD’E MÜDAHALE EDEBİLİR!
Öte yandan ben bu çatışmaların seyrinin önümüzdeki 1 yıl içinde Suudi Arabistan’a sıçrayabileceğini düşünüyorum. Önümüzde 2015 yılı içerisinde özellikle de Eylül-Ekim aylarında büyük bir ihtimalle en çok konuşacağımız yer orası olacaktır. Yine büyük ihtimalle Suriye konusu Eylül ayında gündeme gelecektir. Çünkü eğer Irak konusunda bu yeni hükümet üzerine uzlaşılırsa burada ileriki günlerde hedef şu olacaktır: Eylül başı ve Eylül sonuna doğru IŞİD’e yönelik Irak ve Suriye’de büyük bir operasyon gündeme gelecek. Burada Suudi Arabistan Mısır’la birlikte Suriye’ye büyük bir operasyona girişebilir; Amerika ve diğer devletler de Irak’ta IŞİD’e yönelik bu operasyonu yapabilir diye düşünüyorum.
DÖNEM, “ZITLARIN DÖNEMİ”
Bu coğrafyada zıtlar birbirini besler. Ki besliyor da. Ayakta kalmak için zıtların birbirine beslediği bir dönem bu. Buna şaşmamak da lazım. Zaten bu coğrafyanın tarihinde de bu durumu açıkça görmek mümkün. Mısır’da İhvan’a karşı bunu net olarak bir kez daha gördük. Zıtlık iddiasında bulunanların söz konusu onların varlığını tehdit eden İslamcılar özellikle de İhvan olunca bunun çok da sahici olmadığı ortaya çıkıyor. Arap rejimlerinin tek alternatifi İhvan’dır. Fas’ta, Mısır’da, Tunus’ta, Cezayir’de, Suriye’de her yerde en büyük hareket olarak İhvan var. Üstelik öyle yeni de değil, 60-80 yıldır buradalar! Çalışanlar, ezilenler, katledilenler, bedel ödeyenler ama yine de geleceği ilmek ilmek örenler bunlar! Diğer gruplar da var tabi ama onlar yüzde 5’e-10’a bile tekabül etmiyor. Çok ciddi bir halk kitlesi var. Ama bunun bilinçli olarak öldürülmesine, katledilmesine göz yumuyorlar.
Bu koalisyonun içerisinde olan İslam devrimi gerçekleştirmiş bir İran bile maalesef Suriye’de de aynı rolü oynuyor. Halkın yanında duracağına Esed’e kol kanat geriyor. İhvan korkusundan Tunus’ta Bin Ali’yi destekleyen Suudi Arabistan sözde zıt olduğu İran’la yine İhvan korkusundan Mısır’da birleşebiliyor, Sisi’yi destekleyebiliyor. Bununla da kalmayıp Yemen’de İran müttefiki Hussileri destekleyip besleyebiliyor.
SUUDİ-İRAN YEMEN’DE KOL KOLA!
Ortadoğu’yu son 5-10 yıllık sürece dair bilgilerle okumak sizi yanlışa sevkeder. Ben mevcut durumu “zıtlar dönemi” olarak tanımlıyorum. Birbirine zıt gruplar ortak hareket edebiliyor. Bir örnek vereyim: Mesela Suudi Arabistan’la İran birbirine düşman. Yıllardır birbirlerinin aleyhine onlarca kitap yazdılar, birbirlerini tekfir ettiler. Biri Şii, biri Vahhabi. Fakat son dönemde stratejiler değişti, beraber hareket etmeye başladılar. Örneğin; Yemen’de İran’ın palazlandırdığı Şii Hussilere en büyük maddi desteği Suudi Arabistan veriyor! İki gün önce gerçekleşen bir örnek de şu: Lübnan’da (ki dört yıldır ülke dışında yaşıyor) Sadr el-Hariri apar topar iki gün önce ülkeye gitti. Şimdi biz Sadr el-Hariri’nin Suudi Arabistan’la ilişkilerinin çok iyi olduğunu biliyoruz. Peki, sürgünde olduğu halde neden ve nasıl Lübnan’a gitti? Keza burada İran kontrolündeki Hizbullah bulunuyor ve onun siyaset üzerinde çok ciddi etkisi var. Çünkü Suudi Arabistan, Lübnan ordusuna 1 milyar dolar bağışta bulundu. Lübnan ordusunu yöneten-yönlendiren kim? Hizbullah! Dolayısıyla bu mali yardım Hizbullah’a gidiyor. Anlaşılan Suudi Arabistan ile Hizbullah arasında bir ittifak oldu ve bu ittifak sonucunda Sadr el-Hariri birkaç yıldır dönemediği ülkesine döndü.
Peki, ne olacak Ortadoğu siyaseti? Bunun Suriye’ye etkisi ne olacak mesela? Şimdi siz eğer Yemen’de ittifak kuruyorsanız, Lübnan’da ittifak kuruyorsanız bunun Suriye’de bir etkisi olacak demektir. Anlaşılan önümüzdeki günlerde Suriye’de, şuan birbirine karşıymış gibi gözüken Suudi Arabistan’la İran’ın ortak girişimleri sonucunda bazı gelişmeler yaşanacak. Bunun mahiyetini ise önümüzdeki günlerde göreceğiz.
IŞİD’in varlığını denklem dışı bırakan bir gelecek Senaryosu sizce başarılı olur mu? IŞİD’i yok sayan bir gelecek senaryosu beraberinde ne tür sorunlar doğurabilir?
IŞİD’İN DENKLEM DIŞI BIRAKILMASI BÜYÜK SORUNLARA YOL AÇABİLİR
Bölge büyük bir kavgaya sürüklenecek. Bu, kaosun daha da dibe battığı bir dönem olacak. Amerika ve batılı müttefikleri yıllardır bu bölgede siyasal İslam’ın önünü kesmeye çalışıyorlar. Demokrasiyle, insan haklarıyla vb. bahanelerle bunu yapıyorlardı ama gerçek anlamda demokrasiyi, insan haklarını getirecek olan İslamcıları engelliyorlardı. Halen de engelliyorlar! Bu bölgede siyasal İslam’ın şuan için yükselişte olduğu tek yer Türkiye.
IŞİD’in Irak’ta denklem dışı kalması dengeleri altüst edecektir. Çok kötü sonuçlar doğurabilir bu. Kaldı ki bu coğrafyada gençlerin şiddete yönelmesinin en büyük nedenlerinden biri de kendilerine başka yol bırakılmadığı hissine sürüklenmeleridir. Bu baskı ve engelleme politikaları sonucunda bu tür şiddet içerikli yollara başvuruyorlar.
Irak ve IŞİD bağlamında yaşanan gelişmeler karşısında Türkiye’nin konumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Söz gelimi son günlerde tartışılan bir konu; Türkiye Irak’a/IŞİD’e müdahale eder mi?
TÜRKİYE’Yİ IŞİD ÜZERİNE SALMAK İSTEYENLER VAR
Türkiye burada herkesin hesaplarının farklı olduğunu biliyor. Birileri Amerikan ve batılı basının haber-analizlerini okuyup Türkiye’yi istediği kadar işbirlikçi ilan etsin; Türkiye burada hesapların çok farklı olduğunu görüyor, her olaya atlamıyor, kendine ait farklı bir bakış açısıyla olayları okuyor ve durması gereken yerde de duruyor. Zaten Ortadoğu’dan buraya baktığınızda Türkiye’nin duruşunun hakikaten de bu bölgede halkların yanında duran en sağlam duruş olduğunun çok bariz bir şekilde ortada olduğunu görürsünüz.
Hem biliyorsunuz Türkiye’nin IŞİD’in elinde esirleri var. Şimdi bu esirlerini kurtarmaya odaklanmak zorunda. Bir can bir candır. Ve Türkiye bundan hareketle çok dikkatli davranıyor. Burada 49 can var. Onun için pek acele etmiyor. Önümüzdeki günlerde bütün bölge ülkeleri ortak operasyon düzenleyecekse Türkiye de bu işin içerisinde yer alır mı almaz mı, onu bilemiyorum ama şuan anlaşılan şu ki; Türkiye, IŞİD belasına –özellikle de elinde esirlerinin bulunduğu bir vasatta- bulaşmak istemiyor. Fakat şuanda aceleye getirerek birileri Türkiye’yi de bu işin içine sokmak istiyor. Burada uluslararası güçlerin de hesapları var. Çok büyük bir kavga var. Amerika var, İngiltere var. Ve bunların çıkarları da uyuşmuyor. Öte yandan Çin var, Almanya var, Fransa var. Var da var. Her birinin çıkarları ve hesapları farklı. Görünürde bunlar yok da sadece IŞİD, Türkiye ve Kürtler var gibi. Ama işin gerçeği öyle değil. Ve Türkiye bunun bilincinde.
Irak’ta Musul’un işgaliyle birlikte oluşan ve dünya çapında gündeme oturan durum büyük oranda IŞİD’e indirgendi. Ülkede Maliki hükümetine karşı oluşan tepkiler IŞİD’le mi sınırlıydı? Yoksa başka güçler de var mıydı?
IRAK’TAKİ GELİŞMELER BİLİNÇLİ OLARAK IŞİD’E İNDİRGENDİ
Zaten sessiz kalmalarının en büyük sebebi bu. Burada IŞİD’in dışında çok farklı gruplar da var. Ama gel gör ki batı tıpkı Suriye’de ve Afganistan örneklerinde olduğu gibi söz konusu Müslümanlar olunca oralı olmamayı tercih ediyor. Suriye’de en az 200 bin insan katledildi ama batı gerçek anlamda henüz harekete geçebilmiş değil. Yazık değil mi? Buradakiler can değil mi? Milyonlarca insan göç etmek durumunda kaldı ama kılını kıpırdatmayan batı söz konusu son Ezidi örneğinde olduğu gibi gayrimüslim azınlıklar olunca insanlık maskesini takıyor. Mısır’da askeri darbeye darbe demeye bile üşeniyorlar. Üşeniyorlar çünkü darbenin arkasında kendileri de var!
Osmanlı’nın çöküşünden sonra bu coğrafyada ortaya çıkan İslami hareketler özellikle de son zamanlarda ciddi bir düşünce ve model üretemiyor. IŞİD gibi hareketlere zemin hazırlayan önemli boşluklardan biri de bu.
IRAK’TA MUHALİFLERİN IŞİD’E ELİ MAHKÛMDU
Öte yandan şunu da sorma gereği duyuyorum: IŞİD ve kurucusu Zerkavi 2006-2007’de daha kuvvetliydi. Neden o zaman devlet ilan etmedi de şimdi ediyor? Bu durum ister istemez insanda kuşkuya yol açıyor. Evet, burada IŞİD dışında çok güçlü kabileler, Sünni aşiretler, eski Baasçılar vb. onlarca grup da var. Musul’un işgaliyle sonuçlanan olaylar bilinçli olarak IŞİD’e indirgendi. Buna karşı koalisyondaki IŞİD dışı grupların çok seslerini duyurma imkanı bulamadı. Onlar için bu gereksizdi de. Zira hedeflerinde Bağdat ve Maliki vardı. Ve dolayısıyla IŞİD’le birlikte iş yapmaya, koalisyon oluşturmaya biraz da elleri mahkûmdu. Bunlar; Maliki, İran ve Amerikan zulmünden kurtulalım ve bu çerçevede kim olursa olsun herkesle işbirliği yapalım düşüncesine sahip.
IŞİD’in de içerisinde bulunduğu Maliki karşıtı koalisyon cephesi anlaşılan birbirine mecbur. Sünni Aşiretlerin ve eski Baas kalıntısı unsurların IŞİD’le kurduğu bu ittifakın geleceği var mı?
IRAK’TA IŞİD-MUHALİFLER İŞBİRLİĞİNİN GELECEĞİ YOK
Geleceğinin olacağını sanmıyorum. Çünkü Suriye’de de olduğu gibi IŞİD sonradan gelen bir unsur ve biraz güçlendiğinde kendisini herkese dayatacaktır. Bununla birlikte IŞİD’in taktiği şuan için Suriye ile Irak’ta farklılık arzediyor. Mesela Suriye’ye baktığımızda IŞİD’in buradaki icraatları daha çok Esed’e ve İran’a yarıyor. Ama Irak’taki faaliyetleri daha çok Maliki ve ona yakın unsurlara yönelik.
Maliki karşıtı koalisyonun önüne koyduğu somut hedef Bağdat’tı. Son günlerde Kürt hükümetinin kontrolü altındaki Şengal ve Mahmur’da IŞİD’le Kürtler arasında yoğunlaşan çatışmalar birçok kimse tarafından hedef sapması olarak yorumlandı. Tabi burada tek taraflı propagandif bilgiler de aktarılıyor. Bu gelişmelerin özü nedir?
IŞİD’İN KÜRTLERE KARŞI CEPHE AÇMASI MANTIKSIZ AMA AJİTASYON DA ANLAMSIZ
Bunun bir hedef sapması olduğu çok açık. Nitekim Amerika’yı da harekete geçiren bu durumdu. Burada Amerika IŞİD’e Irak Kürdistanı’nın bir kırmızıçizgi olduğunu ve bu çizgiyi aşmaması gerektiği yönünde gözdağı verdi. Sınırlı operasyonun öncelikle amacı buydu.
Propagandif bilgilere gelince; biliyorsunuz aynı şey “Rojava”da da olmuştu. IŞİD’in gerek “Rojava” ve gerekse de son Şengal ve Mahmur olaylarında zalim ve harami bir üslup kullandığı açık. Zaten bu tarz zihniyete sahip bir örgütten başka türlüsünü beklemek de fazlasıyla safdillik olurdu. Evet, IŞİD’in buralara yönelmesinin hiçbir haklı ve mantıklı açıklaması olamaz. Ve bu yönelişin beraberinde binlerce insanı mağdur ettiği de çok açık. Ancak bunu ajite ederek büyük katliamlar yaptığı noktasına vardırmanın anlamı yok. Mesela son olayda Ezidi milletvekilinin, “IŞİD 500 erkeği öldürdü, 500 kadını esir aldı; pazarlarda satıyorlar!” yaygarası açık bir ajitasyon örneğidir. Bu ajitasyon bilinçli şekilde yapılıyor. Buradaki hedeflerden biri de Suriye gündemini örtbas etmektir. Daha çok PKK kaynakları ve Türkiye’deki yandaşı sol çevrelerin başvurduğu bu ajitasyonlara oranla Barzani’nin gerek kullandığı dil gerekse de takındığı tavır daha akıllıca.
“Rojava’da katliam var!” sürecinde gördüğümüz gibi yine IŞİD’in Irak Kürdistanı’nda giriştiği kirli icraatları ajite ederek üretilen bu sözde haberler batılı kaynaklarda ne hikmetse yok. Dile getirenlere ise kaynak sorduğumuzda Türkiye’deki PKK ve sol basın ve yandaşı yazarlara gönderme yapıyorlar (!).
Bununla beraber Anadolu Ajansı, Al-Jazeera gibi muteber ajansların da yerinde aktardığı dramatik görüntüler var. Bütün bunlar IŞİD’in bu mantıksız ve haksız icraatlarının bölgede yol açtığı insani dramın belgesi niteliğindedir. Ve bunları tasvip etmek kesinlikle mümkün değil.
İran, Rojava ve bunların Türkiye’deki yandaşı lobiler bu konularda dayanışma halinde galiba?!
Aynen, kesinlikle öyle.
Duruma tepki olarak koalisyon içerisindeki Kürt kökenli Ensarul İslam’ın IŞİD’le çatıştığı söyleniyor. Daha önce Baas unsurlarından oluşan ve koalisyonun içinde olan Nakşibendi Ordusunun da IŞİD’le çatıştığı biliniyor. Bunu nasıl yorumluyorsunuz? Sünni Aşiretler Kürt bölgesinin hedefe konulmasına nasıl bakıyorlar? Bu gelişmeler koalisyonda çatlak oluşturuyor mu?
KÜRTLERE CEPHE AÇMASI IŞİD’İ YALNIZLAŞTIRDI
Evet, Sünni aşiretler de buna tepki gösteriyor, karşı çıkıyorlar. Koalisyonda çatlaklar çok büyük. Onlar; önümüzdeki günlerde Bağdat’ta kendilerini de kapsayacak bir koalisyon hükümeti beklentisi içindeler. Böyle bir hükümette yer alacaklarını söylüyorlar. IŞİD büyük oranda özellikle de bu son olaylarla beraber yalnızlaştı. Bu örgütü tek kutup değil, farklı zıt kutuplar yönetiyor olabilir. Ve Bağdat’ta hem Kürtleri hem de Sünni Aşiretler gibi Maliki rejiminin mağdur ettiği kesimleri de kucaklayacak bir hükümet kurulursa IŞİD daha da yalnızlaşacaktır.
(Islahhaber.com)
HABERE YORUM KAT